• 21 March 2020, Saturday 8:06
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Sağlıklı günlere, hep birlikte …

Merhaba sevgili okurlarım. Aslında başka bir konuda yazacaktım ve onun için de hazırlık çalışmaları yapmıştım. Ancak içinde bulunduğumuz küresel ve ulusal durum bu konuda yazmamı gerektirdi. Tahmin ettiğiniz gibi konumuz koronovirüs!

Zor günler yaşadığımızı düşündüğümüz ulusal günleri yazmakta iken küresel salgın nedeniyle zorun zoru günleri yaşamaya başladık.

Tüm dünyada gündem ortak ve adı ‘koronovirüs salgını’.

Çin’de başlayan ve Çinli çalışanların etkisinin çok büyük olduğu kadar, okulları tatil olan velilerin de tatile çıkmalarının etkisiyle İtalya’da devam eden salgın ne yazık ki artık tüm dünya ülkelerini sarmış durumda.

Dünya liderleri her gün ekranlara çıkarak vatandaşlarına güven ve moral aşılarken aldıkları tedbirleri sürekli açıklamaktalar. Bilgi akışını ve şeffaflığını sağlamak, bu gibi durumlarda oldukça önemli ve etkili bir konu.

Bu konuda bize gelince, ilginç bir tuhaflık yaşamaktayız. Mutlaka birçoğunuzun durumun farkında olduğunu düşünüyorum. Salgının Türkiye boyutunda konuşulmaya ve devletin tedbirlerini almaya başlayalı bir hafta olmuşken, her konuda mutlaka tek konuşan olan Sayın Cumhurbaşkanı bu yazıyı yazdığım ana kadar halka bu konuda henüz tek laf etmedi. Bu çok alışık olmadığımız bir durum.

Salgın konusunda yönetimin sesi olarak tek konuşan genelde Sağlık Bakanı oldu. Yönetimin çok alışık olmadığı yaklaşımı ile, taraflı tarafsız kesimlerden de olumlu puan aldı. Hatta ana muhalefet başta olmak üzere muhalefet partileri dahi bakanın yaptıklarını çok olumlu bulduklarını, hemen her fırsatta açıklamaktan geri kalmadılar.

Oysa Sağlık Bakanlığı bu açıklamaların dayanağı olarak kendilerinin seçtiği ve oluşturduğu Bilim Kurulu’nu referans vermekte. Bu yapı da olumlu bulunmakta. Ancak ülkemizin tüm illerinde Türk Tabipler Birliği diye bir kurumumuz var. Bu kurum neden dinlenmez, kale alınmaz ve bilim kurulunun üyesi yapılmaz. “Başarırsak biz başardık” deme noktasını çoktan geçtik. Bu konu ulusal ve hatta uluslararası bir konu. Tüm taraflar çözümün parçası olarak ve halk da bu çözümün ortağı olarak şeffaf ve bilinçli bir şekilde çözüme ortak edilmeli.

Yine bir diğer kurum da, sağlık emekçilerini çatısı altında toplayan sendikalar neden bu kurula alınmaz? Ortak çözüm ve ortak akıl, çok uzun zamandır unuttuğumuz bir konu, ancak bugün başka hesaplar içinde olma zamanı değil. Sorun büyük ve insanlığı ilgilendiren bir konu. Her yetkin kişi ve kurum çözüme ortak edilmeli.

Yetkililer bu şekilde davranırsa halkın söylenenlere güveni çok daha fazla artacaktır.

Çin’de başlayan ve şimdi merkezi Avrupa olan salgının tedbirlerini almak için Türkiye’nin önünde yeterince zaman vardı. Önündeki örnekleri de iyi inceleyip değerlendirdiklerinde ne yapılması gerektiği konusunda da bilgi açısından yeterli veri vardı.

Peki yapılanlar (alınan tedbirler) yeterli miydi? Yapılanlar zamanında yapılmış mıydı?

Bu konuda birkaç örneği sizler ile paylaşmak istiyorum.

İran’dan girişler ile ilgili olarak sınırın kapatılması, uçuşların durdurulması konusunda zamanında harekete geçtik mi? Bu bölge için yapılan sahra hastanesi neden yapıldı, bir süre sonra neden kapatıldı? Bu konularda her şeyden önce önemli olan konu güven konusudur. Burada yapacağınız işler doğru ve şeffaf olmak zorundadır. En ufak bir güvensizlik yaratacak konu, yapılacak olumlu pek çok hareketi ne yazık ki olumsuz etkileyecek veya etkisini zayıflatacaktır. İran konusunda geç kalındığını düşünüyorum.

Umreden dönüşler ile alınan tedbirler konusunda da ne yazık ki geç kalındığını düşünüyorum. Öyle ki umre dönüşü gelenleri tebrik etmek için parti yöneticileri, fotoğraflarını sosyal medyaya koymakta sakınca görmediler. Oysa ki dönenler şimdi direk karantina altına alınmakta, demek ki ilk gelenler de karantinaya alınmalıydılar. Oysa evlerine gönderilerek burada büyük bir hata yapıldı. Suudi Arabistan’ın hac ve umre ziyaretlerini yasakladığı günlerde bizler dönüş yapan umrecileri ülkenin her yerine gönderdik. En azından gelenlerin belli olduğunu düşünerek acilen bu kişiler de toplanarak tahlillerinin yapılması, kendilerinin ve yakınlarının korunması açısından doğru olacaktır.

Umreden dönenlerin karantinaya alınmaları için öğrenci yurtlarının gece yarısı apar topar boşaltılarak yerlerin hazırlıkları tamamlanmadan karantina alanı yapılması da ayrı bir sorun. Bu durum bende, bu konulara yeterince hazırlıklı olmadığımız kanaatini uyandırıyor. Neden daha önce yurtlarda kalan çocuklar haberdar edilmedi? Uygun yerlere nakilleri yapılmadı? Gece yarısı sabaha karşı çocukları yollara döktük? Yerler yeterince hazırlanmadan umreden dönenleri yerleştirdik ki kendilerinin bile haberleri olmadığını medyadan yakınları vasıtası ile öğreniyoruz.

Yine geç kalınmış bir konu da, en azından Cuma günleri birlikte ve yoğun biçimde bir arada olunan Cuma namazlarının iptali de ne yazık ki çok geç alınmış bir karar oldu. Şu ana kadar salgın konusunda gelinen noktanın kuluçka dönemi geçene kadar gerçek durumunu bilemediğimiz için geç kalınıp kalınmadığını tam anlayamıyor olabiliriz. Ancak bu ve benzeri tedbir konularında geç kalmaktansa fazladan tedbir alınmış olması herkesin kabul edebileceği bir durumdur.

Yurt dışından gelenlerin, zamanında karantina altına alınmadan, üstelik salgın olan ülkelerden gelmiş olmalarına rağmen evlerine gönderilmeleri ne kadar doğru olmuştur? Şimdi karantinaya alıyorsak demek ki yanlış olmuştur. Bu kişiler umreden gelip evlerine gidenler gibi bulunup tahlilleri yapılarak şüphelerin ortadan kaldırılması son derece önemlidir.

Ulusal çapta insanların bir araya geldiği mahallerin kontrol altına alınması ve gerekiyorsa yasaklanmaları konusunda da ne yazık ki zamanında önlem alınmadığı kanaatindeyim. Kişilere bırakılan tedbirler tüm toplum sağlığını ilgilendiren konular ise, kişilere bırakılmaması gerekmektedir. Bu konuda devleti yönetenlerin zamanında tedbirleri alması, halka açıklaması son derece önemlidir.

Okulların kapatılması konusu ise herkes tarafında çok olumlu bulunan bir konu olmuştur. Prensip olarak ben de doğru bulduğumu açıklamalıyım. Ancak bu konuda itirazım tedbirin ikinci ve üçüncü ayağı olan konularda ne yazık ki bir şey yapılmamış olması. Bunların ilki okula gitmeyecek olan öğrencilerin evlerinde durmalarının sağlanması konusunda birşey yapılmadığı için açıklamanın akşamı veliler tatil düşüncesi ile yazlıklara veya başka bölgelere akın etmişlerdir. Bu da salgının yayılmaması için alınan tedbirin tam ters etki ile çok hızlı yayılmasına neden olabilecek bir harekete kaynaklık etmiştir. Bu konu üniversitelerin tatil edilmesinde çok daha kötü bir durum yaratmıştır. Seksen bir ilde ve yüzlerce ilçede bulunan fakülte ve yüksekokul öğrencileri bu tatil nedeni ile bulundukları il ve ilçelerden ailelerinin yaşadığı il ve ilçelere seyahat etmiş ve halkın stabilize olması ve temasın en aza indirilmesi tedbiri için alınan önlemin tam ters hareketine neden olunmuştur. Bu öğrencilerin okula gitmeyip bulundukları yerlerden ayrılmamaları söylenmeli ve sağlanmalıydı.

Bir diğer konu ise öğrencilerin salgın nedeni ile okula gitmeyip evde oturmaları düşünülen tedbirde evde oturacak çocuklara kimin bakacağı, yeterince çalışılmamış bir konu olarak önümüze sorun olarak çıktı. Daha sonra memurlar için bir çözüm üretilirken işçilerin ve esnafların çocukları için bir çözüm getirilememiş olması çok düşündürücüdür. Oysa alınan tedbirlerin tüm ülke vatandaşları için bir çözüm üretmesi gerekmektedir.

Bir diğer önemli konu ise, alınan tedbirlerin, salgının yayılmasını önlemek için olduğunu biliyoruz. Bu doğru olabilir. Ancak alınan bu tedbirin yarattığı yeni durumda ne ortaya çıkmaktadır? Çıkan yeni durumda sorun varsa bunlar nasıl çözülmektedir? Bu da önemli bir konudur.

Alınan tedbirler kapsamında kapatılan pek çok işyeri söz konusu. Bu işyerlerinin kiraları, vergileri, borçları, kredileri, ücret ve diğer ödemeleri, elektrik, su ve internet gibi düzenli ödemeleri ne olacaktır? Kapat demek kolay ancak yetkililer bunun sonucunda ortaya çıkacak durumun da yeni sorun yaratmaması adına gerekli önlemleri-çözümleri birlikte açıklamalılar. Devlet olarak tüm bu ödemelerin kapalı kaldıkları sürece ve fazladan bir ay daha konup ötelenmesi yerinde olacaktır. Tabii burada bir sorun da kapatılan işyerlerinde çalışan insanların ücretleri. Bu emekçilerin aldıkları ücretlerin işverence ödenmesinde sorun olacağı bilinmektedir. Ancak çözüme yönelik bir açıklama henüz ortaya konmamıştır. İşyerlerindeki ödemelere ait öteleme gibi, çalışanların ücretlerinin ödemesinin de bu konuda ayrılacak fonlardan kapatılma süreleri kadar sağlanacağı açıklanmalıdır.

Yine başka bir sorun ise düne kadar iktidarın, yeterli yerleri olmadığı için cezaevlerinin bir biçimde boşaltılmasının çözümü olarak, önce infaz yasasında iki yıl değişikliği ile bir kısım hükümlünün cezalarının belli bir süresini evde çekmelerine olanak sağlayarak sayıyı düşürdü. Ancak o da yetmedi şimdilerde adalet reformu diye önemli sayıda hükümlünün evlerine dönmelerine olanak verecek bir yasa üzerinde çalışılmaktaydı. Ancak uzunca bir süredir bu konu unutuldu. Oysa salgın sırasında alınması gereken önlemleri mahkumlar sıkışık cezaevi koşullarında nasıl alacaklar? Cezaevlerinin salgın sırasında yaşayacakları çaresizliği henüz vakit varken (?) bir an önce çözecek tedbirleri de alarak hükümlü ve tutuklular ile yakınlarının rahatlamaları sağlanmalıdır. O insanların güvenliği ve sağlığı devlete emanettir.

Sevgili okurlarım, yazdıklarımın ve bu konuda duyduğum endişelerin asıl nedeni on dört veya yirmi bir gün sonra (virüsün kuluçka dönemi) bugün eğer yaptıysak yaptığımız bir hatanın sonuçlarını ancak görüyor olacağız. O zaman da oldukça geç olduğunu umarım görmeyiz.

Zor günlerden daha zor günlerin yaşanabildiği günümüzde her zamankinden daha çok ulusal ve küresel birliğe ihtiyacımız var. Salgında virüs din, ulus, mezhep, cinsiyet ayrımı yapmamakta.

Ülke yöneticileri kendi şahsi veya partisel kaygılarını bir tarafa bırakarak birlik içinde olduklarını, her konuda devletin vatandaşın yanında olduğunu söyleyerek ve uygulamada ortaya koyarak ve bilgilendirme açısından şeffaflığı ve doğru bilgiyi her an vatandaşa vererek bu süreci yönetmelidirler.

Sen-ben ayrımı yapılmadan tüm çözüm ortaklarının bir arada olmaları, çözümlerin ortak akıldan alınması, şeffaf ve doğru olarak halka normal zamanda açıklanması (gece yarısı değil) yerinde ve doğru bir çözüm olacaktır.

Devlet salgının yarattığı/yaratacağı ekonomik zorlukların çözümüne yönelik tedbirleri de bir an önce açıklamalıdır. Salgının artması halinde halkın ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı konularında da yeterince çözüm önlemlerinin alındığını duymak istiyoruz.

Her konuda tek yetkili olan ve tüm konuların kendisi tarafından açıklanmasına alışık olduğumuz Cumhurbaşkanı’nın da bir haftadır ekranlarda olmamasını doğru bulmuyoruz. Dünya liderleri her gün bazen birkaç kez ekranlarda halka moral verirken Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı neden ekranlarda olmaz, anlamak zor.

Lütfen alınacak tedbirlerin bir an önce alınması, tedbirlerin kişilerin insiyatifine bırakılmaması, bilim kurulunun tüm ülke akıllarını bir arada bulundurmasını, on dört veya yirmi bir gün sonraki vaka sayısına göre tedbirlerin gözden geçirilmesi, alınacak tedbirlerin getireceği sorunların da çözümünün ortaya konması, en yetkili devlet temsilcisinin halka her gün sorumluluğu ve temsili gereği seslenmesi yerinde ve doğru olacaktır.

Salgın yokmuş gibi davranmak ne kadar yanlışsa, salgın var diye hayatı yaşanmaz hale getirmek de o kadar yanlış. Dengede ve duruma göre esnemede, ne yapılması gerektiği konularında devletin sesi her gün duyulmalıdır. Moral olarak da gereklidir.

Sağlıklı günlere hep birlikte.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık