- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 17 June 2019, Monday 9:06
- 3173 kez okundu
Mevcut iktidarın liderinden henüz çıraklık veya kalfalık dönemlerinde icraatlarındaki aksaklık veya yanlışlıklara karşın düşüncelerini söyleyen kişilere söylediği şöyle cümleler vardı: “Üniformanı çıkar siyasete gir öyle konuş”, “Cübbeni çıkar siyasete gir sonra konuş”, “Memurluğu bırak sonra gel konuş”, “Herkes işini yapmalı, iş adamı işine bakmalı, siyaseti biz yaparız”, “Atanmışlar seçilmişlere karışamaz”, “Ben seçilmiş kişiyim hakkım var” …Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Onlara göre seçilmediysen söz söylemeye hakkın neredeyse yok.
Bu durum demokrasilerde kabul edilemez olsa da maalesef mevcut iktidarımızın demokrasi alanı içinde bu böyle. ‘Konuşan Türkiye’ henüz daha çok uzakta.
Biz yine seçilmiş ve atanmış konumuza dönelim.
Son örneklerini, yerel seçimlerin nedeni belli olmayan iptalinden sonra yenilenmesi sürecinde çokça yaşamaktayız.
Önceki İstanbul seçimlerinde Cumhurbaşkanı alanlara inmiş, sanki adaymış gibi çalışmaktaydı. Ve yeri göğü inleten bir “beka” sorunumuz ve “Kürt konusu” vardı.
Beka, gelecek, varoluş.
Nedense bu seçimde ne “beka” kaldı ne de “Kürt konusu”. Neden bir ay önce söylenenler tam yüz seksen derece değişti … Ayrıca Cumhurbaşkanı da meydanlara inmekten vazgeçmiş görünüyor.
Bir duyuma göre de iktidar partisi bu durumu şöyle izah ediyor:“Seçim kazanılırsa Binali bey kazansın, kaybederse de Binali bey kaybetmiş olsun ...”
Demek ki partide kaybedebilme düşüncesi mevcut.
Durum bu ve görünürdeki yük Sayın Binali Yıldırım’da imiş gibi gözükse de işte yazımızın konusu olan atanmışlar burada devrede.
Geçen seçim meydanlarda nasıl Sayın Cumhurbaşkanı varsa, projeleri kendisi açıklıyor, rakibi kendisi muhatap alıp yanıtlar veriyorsa bu kez yerini İçişleri Bakanı almış gibi gözüküyor.
Doğru ya da yanlış birçok şeyi halkın arasında ve medya önünde söylemekte sakınca görmüyor. Öyle ki, “geçende bir gence tokat atmış, sinirleri yıprandı” diyebiliyor. Oysa tokat atan yok ortada, hepimiz televizyonlardan izledik. Bir başka sefer “onun şarjı bitti 31 Mart’a kadar kurulu idi” diye sanki belediye başkan adayı kendisi imiş gibi konuşabiliyor. Karadeniz gezisinde valiye talimat verdiğini ima ederek seçilmiş bir insanın son kapıya kadar gelmesine müsaade edilip son kapıda geri döndürülerek ailesi ve annesi önünde refüze edilmesi sağlanabiliyor. Bu olaya ait olarak da şu ana kadar muhatapların doğrulamadığı, görüntülerde duyamadığımız bir hakaret sözünü valiye söylediğini iddia edebiliyor. Yine sayın Bakan başka bir konuşmada kendisinin pkk nerede ise orada olacağını bu nedenle İstanbul seçimleri bitene kadar İstanbul’dan ayrılmayacağını imalı bir şekilde beyan etmektedir. Bir başka konuşmasında ise ailesi ile birlikte tatile giden Sayın Ekrem İmamoğlu için “kaç gündür nerede, kimlerin uçağı ile nerelere gidiyor” diye ulu orta suçlarcasına veya başka bir şey ima edercesine konuşmalar yapabilmekte.
Öncelikle kendisi belediye başkan adayı mıdır? Değilse neden konuşmakta, saldırgan bir dil kullanmaktadır?
Ülkemizin bundan önceki seçim teamüllerinde içişleri, ulaştırma ve adalet bakanları istifa eder, yerlerine geçici olarak müsteşarlar gelir ve seçimin tarafsızlığı sağlanmaya çalışılırdı. Şimdilerde beğenilmeyen parlamenter sistem, adaleti sağlama gayretini en azından gösteriyordu. Oysa sayın bakan tam bir rakip gibi davranmakta.
Peki sayın bakan seçilmiş bir kişimidir?
Hayır!
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı tarafından atanan, görev yaptığı sürece dokunulmazlık ve özlük hakları gibi konularda milletvekilleri gibi düşünülen bir görev adamıdır.
Atanan bir kişi, seçilen/seçilecek bir kişiye nasıl bu şekilde davranabiliyor?
Yakın zamanda hukuk ve adalet reformu bizzat sayın Cumhurbaşkanı tarafından gerektiği için gündeme getirilmişti.
Reform bir ihtiyaca cevap vermek, bir eksikliği gidermek, yanlış olan şeyleri düzeltmek için yapılır.
Bizim adalet ve hukukun üstünlüğü konusunda katedeceğimiz çok ciddi bir yol var önümüzde.
Bir içişleri bakanı belediye başkanlığına aday bir kişiye “nereye gidiyorsun, nasıl kayboldun ortadan” diyebiliyorsa, hakikaten yolumuz çok uzun.
Kaldı ki seyahat özgürlüğü, anayasamızda her birey için teminat altına alınmıştır.
Sayın İmamoğlu suçlumudur, aranmakta mıdır, kaçak mıdır? Ailesi ile tatil yapmaya hakkı yok mudur? Sayın Bakan bu şekilde söyleyerek ne demek istemektedir?
Vatandaşa örnek olacak kişilerin, bırakın örnek olmayı yanlış bilgileri doğru gibi söylemeleri ve karşısındaki insanları zan altında bırakmaları en hafifinden çok yanlış işlerdir. Yapılan bu yanlış işlerden kendine görev çıkartacak birkaç cahil elinde, hepimizi üzecek sonuçlarda doğurabilir ayrıca.
Sayın Bakanın hal ve hareketleri ve de söylemleri ile örnek olacak doğru şeyleri yapmaları, hem ülkemize hem demokrasimize hizmet edecektir.
Ancak şu ana kadar yaptıkları için ne yazık ki olumlu şeyler söylemek pek mümkün değil.
Sayın Bakanın iktidar partisine gelmeden önce Sayın Cumhurbaşkanı için de söyledikleri hafızalarımızda olunca olumsuz düşüncelerimiz daha da artmaktadır.
İstanbul seçimlerine 31 Mart’a kadar ağırlığını koyan ve fakat bu kez çekilen Sayın Cumhurbaşkanı bilmelidir ki, yerine medyada İstanbul seçimine ağırlığını koyan Sayın Bakandan da umduğunu bulamayacaktır.
Toplumda olumlu bir karşılığı olamayan bu yaklaşımların ne yazık ki toplumumuza ve ülkemize, siyasi hayatımıza ve de demokrasimize olumlu bir katkısı ne yazık ki olmamaktadır.
Bu ülkenin artık gerginlikler yerine sakinliğe, ayrıştırma yerine birleştirmeye, kavga yerine barışa, “ben yaptım oldu” yerine hukukun üstünlüğüne, israf yerine tasarrufa, tüketme yerine üretmeye, kin ve nefret yerine saygıya ve sevgiye ihtiyacı vardır.
Sonunda kazanan da hoşgörü, saygı ve sevgi olacaktır.
Çok bağırınca haklı olunmuyor! (11.06.2019)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.