• 07 January 2019, Monday 8:27
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

“Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …

Çok uzun zamandır milyonlarca insanın oy verdiği, parti başkanı, ailesi babası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir kişiye Sayın Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı “Bay Kemal”den başlayarak ağzına ne geliyorsa söylüyor ve söylemeye devam ediyor.

Normal şartlarda herhangi bir insanın bu kelimeleri, cümleleri bir başkasına söylemesi en basitinden  ayıp, yanlış ve hatta istemesek bile bazen kavga nedeni olur. Mahkemeye gitsen hakaretten yasalara göre bir cezaya denk gelir. Ama bizim için normal şartlarda bir insanın bir başka insana böyle şeyler söylememesi gerek. Şahsen çok yanlış buluyorum. Üstelik söylenenlerin bazen doğruluğu kanıtlanmamış şeyler olması bile önemli değil.

Söyleyenlerin ise ülkede örnek olması gereken en üst düzeyde temsili olan kişiler olması da ayrı bir konu. Ama öyle zamanlar yaşıyoruz ki, söylenmesi önemli, doğru olması değil!

Şu an ülkemiz henüz ne olduğu tam anlaşılamayan, kurum ve kuruluşları ile tesis edilmeye çalışılan, yasal düzenlemeleri tam uyumlu hale getirilmemiş bir sistemi yaşamak zorunda bulunmakta. Bunun aksaklıkları meclisten başlayarak her noktada yaşanmakta. Hani bir laf var ya “kervan yolda düzülür” diye ... Bu bir devlet ise varın konunun önemini siz düşünün ...

Devleti tek başına yönetme yetkisi veren bu sistemin bazı kişilere tanıdığı imtiyaz, sanırım padişahlara nasip olmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, bildiğiniz gibi kendi isteği ile ve yasal düzenleme yapılarak aynı zamanda  Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı. Her yerde konuşuyor ve fikir beyan ediyor. Demokratik bir ülke olma çabasını sürdüren ülkemizde bazı fikir grupları mensupları, parti yöneticileri veya üyeleri, oda temsilcileri, sendika başkanları, gazeteciler, velhasıl aynı fikirde olmayan pek çok kesim karşı fikirlerini beyan etme ihtiyacı duymakta normal olarak. Ve bu fikirlerini çeşitli vesilelerle sözlü veya yazılı beyan etmekteler. Ancak tam da bu aşamada demokrasi ağır yaralar almakta.

Neden?

Çünkü yanıt şöyle: “Ben ülkenin Cumhurbaşkanıyım, benimle böyle konuşamazsınız”!

İşte zurnanın zırt dediği nokta da bu. Peki aynı zamanda parti genel başkanı olarak yapılan konuşmalara nasıl yanıt verilecek, nasıl diğer partiler muhalefet edecek. Unutmayın ki gün gelip tüm bu yetkileri başkasının da kullanabileceği zamanlar gelecektir.

İşte aynı zamanda pek çok şapkanın birden giyilmiş olmasına olanak sağlayan yönetim sistemi sürekli sorunların odağı olmaya devam etmekte.

Bazı zamanlar Sayın Cumhurbaşkanı adaleti ve organlarını harekete geçmeye çağıran beyanatları dahi tv ekranlarından yapmakta bir sakınca görmemekte. Aynı bu ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanı ve diğer yöneticilerine yaptığı gibi.

Ancak konu kendileri olduğunda sanki karşı tarafa söyledikleri hiç söylenmemiş, yaptıkları hiç yapılmamış, yaşananlar hiç yaşanmamış gibi oluyor. Yani sana söylediğimde her şeyi söylerim, ama sen bana söyleyemezsin gibi bir durum, bir hava yaratılmış oldu.

Bu durum için Cumhurbaşkanı sözcüsü sayın Kalın’ın açıklaması aynen şöyle:

“Sadece Cumhurbaşkanının şahsına hakaret etmiyorlar,  aynı zamanda ona oy veren, destek veren, gönül veren milyonlarca insanın hür iradesine de saygısızlık ediyorlar …”

Peki şimdi ben soruyorum, Sayın Kılıçdaroğlu, parti yöneticileri ve CHP tüzel kişiliğine yapılanlar sadece onlara mı yapılmış oluyor. Ya o partiye gönül verenler, oy veren milyonlarca insanı ne yapacağız? Burada da mı ayrışma, ötekileştirme olacak. Kendine oy veren milyonlar olunca saygısızlık onlara da yapılmış olacak, ancak muhalefete oy veren milyonlar yok sayılacak.

Bu adil bir durum mudur sayın iktidar yöneticileri?

Temsildeki adaletsizlik ve yanlışlık, Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti başkanı olarak siyasette yer alması. Şimdi yerel seçimlerde seçim yasaklarından muaf tutulan Cumhurbaşkanlığı, tüm yetki ve forsu ve de imkanları ile yerel seçimde o kürsüden bu kürsüye koşmakta.

Bu demokrasi mi?

Şimdi aynı durum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı için de geçerli. Sayın Binali Yıldırım bey TBMM başkanıdır. Belediye başkanı olmak hakkıdır. Ancak Anayasa ne diyor, 94. Maddesinde? Bunu yapacaksa TBMM Başkanlığından ayrılması gerekiyor.

Ayrılıyor mu? Hayır!

Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti başkanı olarak diğer parti başkanlarının uyması zorunlu yasaklara uymadığı gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin İBBB Başkan adayı, TBMM olanakları ve ünvanı ile hiçbir seçim yasağına uymadan ve bu ayrıcalığını daha ilk günden kullanmada bir beis görmeden seçim yarışına girmiştir.

Bu durum; yasalardan önce, demokrasiyi sindirmiş biri olarak baktığımızda, adil mi? Hayır!

Seçimlere şurada üç ay kalmışken YSK üyelerinin görev süreleri de bildiğiniz gibi bir yıl uzatıldı ...

Yorum sayın okurların.

Evet tüm bunları Sayın Kılıçdaroğlu yapmış gibi kabak ya onun kafasında patlıyor ya da CeHaPe’nin.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, bu okuma biçimi ile Sayın Kalın’ın AKP’nin üyeleri ve oy verenleri için düşündüğünü, CHP üyeleri ve ona oy atan milyonlar için de bir kez düşünse. Empati yaparak işleri çok daha iyi bir noktaya getirebiliriz, en azından vatandaş için, ama bu istenmiyor ve istenmediği de çok açık.

Türkçe’de CHP “CeHePe” diye okunur. Gerçek, yerli ve milli okunuşu budur.

 Ülkenin her vatandaşı aynı değerde olmalıdır. İktidar partisine, ana muhalefet partisine veya başka partilere oy verseler de vermeseler de.

Bunun böyle olduğunu hissettirmek ve yaşatmak da iktidarların birinci işi olmalıdır.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık