• 14 January 2019, Monday 8:57
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Nicelik mi? Nitelik mi?

Son günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, yerel seçimler dolayısı ile adayları açıklamak üzere toplantılar yapmakta ve bu toplantılar üç dört saat sürmekte. Hemen pek çok medya grubunun naklen yayınladığı aday tanıtım toplantıları sırasında genel politika konularında da düşüncelerini açıklamakta. Bu toplantıların birinde aynen şöyle demekte: “İktidarımızın politikalarının dört temel ayağı bulunmaktadır. Bunlar adalet, eğitim, sağlık ve güvenliktir …”

Bu konulardaki açıklamalarını sürdürürken çok önemli bir şeye dikkat çekiyor. O da, yapmış oldukları her şeyi sayılar ile ifade etmek ve bu sayıların büyümesini başarı, kalkınma, refah, fark ve şahlanış olarak belirtmek.

Ülkemizin yaşadığı temel sorun da tam burada. Bir şeyin çok olmasını başarı gören anlayış, bu ülkeyi doğru bir biçimde geleceğe nasıl taşır?

Oysa başarı kriterleri içinde nitelik, anlayış, evrensel değerler, demokrasi, ortak akıl, katılımcılık, özgürlük ve böyle pek çok daha önemli kriter söz konusudur. Ancak gelişmeyi ve büyümeyi sadece rakamların artması olarak gören bir anlayışın iktidarda olması ülkemiz için çok büyük bir hayal kırıklığı ve şanssızlıktır.

Bu hayal kırıklığı, hemen her konuda, son yıllarda yapılan pek çok araştırmada kendini göstermektedir.

İktidarın dört temel ayağından biri eğitim denmişti. Lisede iyi bir eğitim almış gençlerden maddi imkanı olanların önemli bir kısmı artık üniversiteyi yurt dışında okuma isteğinde. Ülkemizin seçkin liselerinin mezunlarının hemen yarısından fazlası bu isteğini gerçekleştirmekte. Tercih ettikleri ülkeler ise sırasıyla İngiltere, ABD, Kanada, Macaristan, Almanya. (Cumhuriyet 23.07.2018) Ki burada şunu da belirtmeliyim, artık  liseyi bile yurt dışında okumak isteyenlerin oranı hızla yükselmektedir.

Üniversiteyi bitiren gençlerimiz ise, nitelikli bir eğitim sıkıntısı yaşarken çok daha önemlisi, mezun olduklarında ciddi bir iş sorunu ile karşı karşıya kalmaktalar. Bu mezunlar içinde nitelikli olanları gözlerini hemen yurt dışına dikmekteler. Bu gençleri kimse suçlayamaz. Sadece yakın çevremde, hemen düşündüğümde ABD’de, Kanada’da, Almanya’da, Hollanda’da, Macaristan’da, İtalya’da yüksek lisans veya doktora yapmakta olan pek çok genç beynin olduğuna şahsen tanığım.

Peki neden gidiyor bu gençler veya gitmek istiyorlar? Bu sorunun yanıtının sadece para olmadığını düşünüyorum. Hani Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı bir toplantıda soruyordu ya “Neden bizim üniversitelerimiz dünya sıralamasında yoklar” diye. Demek ki mantar gibi üniversite açtım demekle, içlerine çoğu liyakatı ve kariyeri yetersiz öğretim görevlisi atamakla bu işler olmuyor. Yeri gelmişken şu bilgiyi de aktarmalıyım. Bu iktidarın en çok bakan değiştirdiği, bakanların en çok müfredat ve sınav sistemi değiştirdiği bakanlık MEB’dir. Yani sonuç rastlantı değil.

Bir diğer ayak adalet. Allah’ı seven bu ülkenin en önemli sorunlarının başında adalet gelirken, bu iddia şaşırtıcı. MEB’de olduğu gibi bu bakanlıkta da kendi kadrolarını yaratma pahasına 15 Temmuz sürecine giden en önemli yapı askeriyeden sonra sanırım adalet sisteminde kendini gösterdi. Öylesine gözü dönmüşlerle dolduruldu ki, her karar evrensel veya ulusal yasalardan kaynaklanacağına, sonuçları itibari ile ne olması gerekiyor ise öyle kararlar verildi. Öyle ki bu adalet yapılanmasından koca bir ordu, genelkurmay başkanı, kozmik oda, yazarlar, aydınlar hemen herkes nasibini aldı. Bunların bazılarında siyasiler “bu davanın savcısı” bile oldular. O hain savcıların altına zırhlı arabalar verilirken, heykelini bile dikmeyi dillendirenler oldu. Bu siyasi taraftarlığa pek çok medya da alkış tuttu. Nerdeydi hukuk, adalet? Bu konuya dikkat çekmek için ana muhalefet lideri “Hak, Hukuk ve Adalet” yürüyüşü ile Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. Tüm dünyanın gözü önünde bir hukuk ve adalet oyunu oynandı. İktidar, istediği gibi olduğundan sanırım, uzun süre izledi.

Adalet, kurumları ve uygulayıcıların ehliyetleri kadar vardır. Adalet tarafsız olmalıdır. Adalet herkese eşit dağıtılmalıdır. Adil olduğu kadar da hızlı olmalıdır. Adalet yargılamayı bekleyen tutuklular ile dolup taşmakta. Burada da yeni “Adalet Sarayları” ve “Yeni Hapishaneler” rakamları iktidarın övündüğü konular olmuştur ve olmaktadır. Adalet kurumlarının “benim yandaşlarımla dolması gerekir” anlayışı, adalet dağıtacak hakim ve savcıların seçimlerinde iktidar yakını olmalarının önemi, bu konunun düzelmesini başka bahara bırakacaktır ne yazık ki. Atamalarda devletin sınavından 70 yerine 50 alınmasını ve sonrasında mülakatta geçilmiş olması yeter denirken, kadrolar dolduğunda tekrar sınav notunun 70’e yükseltilmesi bu konudaki endişelerimizi artırmaktadır.

İktidar neredeyse en başarılı olduğunu iddia ettiği konunun sağlık olduğunu her fırsatda söylemekte.

Neye göre?

Bu konuda harcadığı paraları, yaptığı devasa binaları iftiharla anlatmaktalar. 2002 yılında yaklaşık 7.6 milyar olan sağlık harcamaları 2018 yılında yaklaşık 126.8 milyar liraya çıkmıştır (Bütçe mali kontrol müdürlüğü 2018 bütçesine genel bakış). Rakamların ne kadar büyüdüğünü görmektesiniz. Büyük rakamlar kendisini Avrupa’nın en fazla BT ve MR kullanan ülkesi olarak da göstermekte ülkemizi. Ve bu görüntüleme birimlerinin pek çoğu devlet hastanelerimizde özel sektöre ait olarak çalışmakta, Yine büyük rakamlar devasa “Şehir Hastaneleri” yapımında da kendini göstermekte. Yaşlanınca daha çok gereken sağlık kuruluşları, şehirlerin içinde kolay ulaşılır yerlerden koparılarak şehir dışlarında, içinde bir yerden bir yere gitmenin başlı başına sorun olduğu ve kâr garantili sağlık kuruluşları haline dönüştürüldü. Ve buna “sağlıkta dönüşüm” dediler ve övündüler, övünmekteler! 

Sağlığa harcanan paranın artmış olması, kaliteli sağlık hizmeti alındığı anlamına gelmemekte. Burada israfın, gelir garantili hastaneler ile işletmecilere menfaat sağlandığının, hastayı müşteri gören anlayışın doğru olmadığını düşünüyor ve söylüyoruz.

Emniyet ve güvenlik konusu iktidarın dört bacağımdan biri dediği son konudur. 2002 yılında yaklaşık 122 bin civarında olan emniyet personeli sayımız, 2018 yılında yaklaşık 268 bin kişiye yükselmiştir. Oysa aynı dönemlerde öğretmen sayımız 678 binden 2018 yılında yaklaşık 1 milyon olmuş. Rakamlara baktığımızda bu dönemler arasında öğretmen sayımız Gartarken, emniyet personel sayımız 0 oranında artmış.

Güvenlik önemli. Ancak unutmayalım ki, iyi eğitim almış bir nesil yetiştiremezsek, çok daha fazla emniyet mensubuna gerek olabilir. Oysa doğrusu, iyi eğitimli bir toplum hedefimiz olmalıdır.

Sayılar tabii ki doğru bakıldığında önemli ve anlamlı olabilir. Ancak her konuya hem de toplumsal konulara sadece sayıların büyüklüğü ile bakıp daha iyi yapıyorum diyemezsiniz. Eğer nitelik olmazsa, sayılar istediği kadar büyüsün çok anlamlı ve doğru olmayacaktır. Bunda ısrar etmek enerjimizi de, paramızı ve zamanımızı da uzun vadede boşa harcamak olacaktır.

Diliyorum bunu anladığımızda çok geç kalmış olmayalım.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık