• 04 January 2020, Saturday 8:23
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Ya Kanal! Ya İstanbul!

Bir ülkenin çağdaş bir ülke olduğuna ilişkin pek çok referans var. Bunlardan biri de çok önemli kararları nasıl aldığıdır. 
Ülke yöneticileri kendi kararlarını, halka dayatmakta mıdırlar, yoksa projelerini halka anlatıp halkı ikna ederek mi uygulamaya koyarlar.
Diğer ülkeleri bire bir yaşamasak da zaman zaman medyadan buna ilişkin haberleri okuyor ve gıpta ettiğimiz zamanlar oluyor. 
Bizde mi?
“İsteseniz de istemeseniz de o kanalı yapacağız” diyen bir Cumhurbaşkanı.
O ilin Büyükşehir Belediye Başkanına ne diyor: “Sen otur işine bak!” ...
Çok merak ediyorum, belediye başkanının kendi ilinde ülkenin en büyük bütçeli işi yapılmak istenirken ve uygun olmadığını düşündüğünde, bu başkan başka hangi işe bakacak Allah aşkına.
Maalesef bu iktidar ne kadar büyük yaparsak o kadar iyi olur anlayışı ile ülkeyi uzunca zamandır zarara uğratan projeleri yapmaya devam ediyor. Kendi iktidarlarından sonra da sonuçlarına katlanmaya, yani ödemeye devam edecek bu halkı düşünmeden “ben yaptım oldu” politikasını uygulamaya devam ediyor.
Hastane mi yapılacak. Ne kadar büyük olursa o kadar iyi olur arkadaşlar yürüyün. Hastane şehir dışında, gitmek mesele, iç büyüklüğü ile hastanın hasta haliyle doktora muayene olması, oradan kan vermeye gitmesi ayrı mesele. Halka maliyeti normal hastanenin 3-5 katı, öde babam öde. Garantiler verilerek yine birileri zengin edilmekte.
Cami mi yapacağız, en büyük olmalı. Cemaatin gidip gelmesi neredeyse imkansız ama her yerden gözükecek, içinde aynı anda altmış bin kişinin ibadet edebileceği bir cami. Devasa bir bütçe ile normal zamanda asla dolmayacak, çok küçük bir kitle ile ibadet yapılacak olan bu camide “ben yaptım oldu”lardan birine örnek. Ne ödedik bu ibadethaneye? Yaklaşık otuz beş milyon lira.
Havaalanı varken, ismi mi sıkıntı yarattı ya da başka nedenle mi bilinmez, durduk yere dünya para verilerek en olmadık yere, en olmadık hava alanını yaptık. Yine birilerini zengin ettik. Yolcu alana indikten sonra çıkıp şehre gelene kadar uçtuğu mesafeden fazla zaman harcıyor. Bu arada var olan alanı da yıkıyoruz. Vah Atatürk Hava Limanı vah! Vah benim halkıma vah!
Saymakla bitmeyecek kadar israf ve talan sınır tanımadan devam etmekte. Kanal da son örneği.
Diretme o kadar üst perdeden ki, ÇED raporu yok diyorsunuz, bir müddet sonra rapor geliyor. Rapora DSİ olumsuz görüş bildirmiş, pat diye rapor değişiyor. Bir başka kurum olan DHMİ de kanal projesi için olumsuz görüş bildiriyor. Ancak rapor halka mal olduğunda “sehven” ifadesi ile raporu değiştiriyorlar.
Şimdi geldi medyada projeyi destekleyecek insanları konuşturmaya. Her akşam yandaş medyası bu kişiler ile dolup taşmakta. Çok önemli ve bilime dayalı argümanlara karşı uzman olan olmayan pek çok kişi projenin neden yapılması gerektiğini savunmakta.
Bunlar içinde “Nuh Peygamberin cep telefonu ile konuştuğu”nu iddia eden de var, kanalın yapılması ile AVM’ler kurulup ciddi gelir elde edeceğimizi söyleyen de var. Bu kişiler akademiysen!
İşin birinci dereceden ilgilisi olan İBBB ise bunun böyle bir dayatma ile olmayacağını, halka doğru biçimde anlatılması gerektiğini, bunun için de çalıştaylar yapıp görüşlerin ortaya konulmasının sağlanması gerektiğini ve Sayın Cumhurbaşkanı’na düşüncelerimizi anlatmamız gerektiğini ve nihayetinde bu İstanbul’un projesi ise halka sorulması yani referandum yapılması gerektiğini söylüyor. Dinleyen var mı? 
Şimdilik yok.
Ama halk bu konuda durmuyor. Askıya çıkan ÇED raporuna itiraz süresi içinde itiraz edebilmek için yaşlısı, genci, engellisi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın il müdürlükleri önünde uzun kuyruklar oluşturmaya devam ediyorlar. Neden bu projeye karşı olduklarını sıraladıkları dilekçelerini veriyorlar. Umuyorum ki bu dilekçeler hakkıyla değerlendirilir!
Neden karşı çıkıyor halk? 
Bunu Başkan İmamoğlu şöyle maddeleştirdi:
-Yeraltı su yollarını kesmesi nedeniyle var olan su sorununu büyütecektir,
-Yine her gün beklenmekte olan deprem riskini artırabilecektir,
-İstanbul’un doğası katledilecek,
-İstanbul’un tarihi talan edilecek,
-Yaklaşık 110 milyarlık yeni vergi yükü gelecek,
-İBB’nin sırtına 35 milyarlık yeni maliyet,
-Olmayacak bir gelir rüyası,
-İstanbullular trafikte iki kat perişan olacak,
-50 yıllık hafriyat,
-1.2 milyon yeni nüfus,
-8 milyonluk nüfusun bir adaya hapsolması,
-Montrö,
-Balıkçılık yok olacak,
-Mezarlıklar harap olup yok olacak,
-Önceliğimiz kanal İstanbul olamaz.
Bu maddeler ile neden ‘hayır’ dediğini, neden ‘olmaması gerekir’ dediğini ortaya koyan İBBB Sayın İmamoğlu bu nedenlere rağmen yakın zamanda bir çalıştay yaparak konunun uzmanı kişi, kurum ve kuruluşların görüşlerini ortaya koymalarına da zemin hazırlayacak.
Başkanın neden olmamalı sıralamasındaki önemli maddelerden belki de en önemlisi: ‘Öncelik’ maddesi.
Gönlünüzden birçok şey geçebilir ancak bunların gerçekleştirilmesi için bir öncelik sıralaması yapıp en önemlisinden sona doğru sıralar ona göre yaparsınız. 
Türkiye’nin 75 milyar harcamadaki önceliği ‘Kanal İstanbul’ mudur?
Bundan kim kâr sağlayacak?
Kanal güzergahını bilip oralarda halkın, köylünün elinden arazileri kimler aldı?
İşte, halkın 75 milyarlık yükü sırtlandığında ondan gelir elde edecek ve zenginleşecek olanlar şimdilik 30 milyon metrekare alındığı söylenen arazilerin yeni sahipleridir. Bunların yine eldeki bilgilere göre en azından bir kısmının Araplar olduğunu biliyoruz.
İnsan düşünmeden edemiyor: Verilmiş bir söz mü var?
Bedelini biz ödeyeceğiz, keyfini başkaları sürecek!
“Kanal İstanbul’u isteseniz de istemeseniz de yapacağım” denilen günlerde;
Jestli asgari ücret açlık sınırı yakınında belirlendi,
Yeni yıldan itibaren yaklaşık 5 milyon vatandaş sağlık hizmetleri alamayacak,
7 milyondan fazla vatandaş işsiz,
Her dört işsizden biri üniversiteli,
Köylü ve esnaf icra kıskacı altında,
Hazine tam takır olduğundan değerli bina vergisi çıkarmaya teşebbüs eden iktidar yeni yılda pek çok ceza ve harca yüzde 22,58 zam yaptı. Bu rakam kendi açıkladıkları enflasyon rakamının çok üstünde,
Ülke ekonomik olarak, özellikle orta direk ekonomisinin en kötü olduğu yılları yaşıyor,
Ülkenin ve vatandaşın ödeyeceği borç, hani derler ya “diz boyu”.
İşte bu durumda öncelik Kanal İstanbul olmamalı.
Ama sanırım zihniyet “isteseniz de, istemeseniz de yaparım” olunca ... Zihniyet; NATO toplantısı için gittiği İngiltere’de bir toplantıdan çıkıp kimlerle toplantı yaptığını basına açıklarken “İngiltere, Almanya, Fransa ve Şahsım” diye açıklama yapınca anlaşılıyor.
Demişlerdi ya demokrasi sandıktır, sandığa oylar atılıp orada kazandık mı, itirazınız varsa bir dahaki sandıkta konuşursunuz. 
O güne kadar! 
İşte bazılarının anladığı demokrasi bu. Tek adam yönetim sistemi de buna nasıl uydu değil mi?
Ancak bizler gerçek demokrasinin gerekleri doğrultusunda, muhalefet etme, protesto etme ve böylece haklarımızı her fırsatta kullanmaya devam edeceğiz. 
Bu iktidarın ortaya koyduğu “ben istersem yaparım” anlayışına karşı duruşumuzu her fırsatta ve yerde gösterecek, bilimden, adaletten, haklılıktan yana tavır koymaya devam edeceğiz. 
İBB Başkanı Sayın İmamoğlu “Ya Kanal, Ya İstanbul” demişti. Evet ya kanal olacak, birileri -ama halk değil- yeni veya daha zengin olacak, halk daha büyük bir yükün altında ezilecek ya da İstanbul ilki 1453 yılında ve ikincisi 6 Ekim 1923 tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştu, şimdi de 2020 yılında kötü bir kaderden kurtulacak.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık