- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 27 April 2020, Monday 9:36
- 2879 kez okundu
TBMM ceza ve infaz düzenlemelerini içeren kanunu kabul etti. Toplumda ‘AF’ olarak adlandırılan bu yasa ile terör, kadına şiddet (!) ve uyuşturucu suçları dışındaki hükümlüler yararlanarak dün geceden itibaren tahliye edilmeye başladılar.
Peki nereden çıkmıştı bu ‘AF’ meselesi?
Sayın Devlet Bahçeli böyle bir konunun gündeme gelmesini yaklaşık iki yıl kadar önce ilk kez ifade etmiş, ancak iktidar sahibi partinin lideri bu konuya oldukça mesafeli davranarak “devlet, ancak devlete karşı işlenen suçları affedebilir, kişilere karşı olan suçları biz nasıl affederiz” diyerek miting meydanlarında bu işe karşı olduğunu açık açık belirtmişti.
Buna rağmen Sayın Bahçeli ısrarından hiç vazgeçmedi. Yeri ve zamanı geldikçe her fırsatta masaya koydu. Sonunda da, destek vererek pek çok konuda elini rahatlattığı iktidar partisine istediğini kabul ettirdi.
Bugünlerde yaşadığımız salgın konusunun da iktidarın bu yasanın gerekçesi olarak elini rahatlattığını, halka anlatmada bir fırsat gördüğünü düşünüyorum. Ancak bence kazın ayağı öyle değil.
Tam sayılarını bilmiyorum ancak iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından bu yana sürdürdüğü iktidarında fabrikadan çok hapishane yaptırmış bir iktidar olarak tarihe geçmiştir.
Yine iktidarlarının başladığı yıl olan 2002 yılında hapishanelerdeki mahkum sayısının altmış bin civarında olduğunu unutmayalım. Bugün bu sayı üç yüz bin civarındadır. Bu nedenle “yer yok, mahkumlar üst üste yatmakta” mazeretlerini bir AF için topluma sunabilmekteler. Oysa bu sayının içinde yetmiş bin civarında tutuklu bulunan insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar henüz bir suç işlediği kanıtlanmamış, yargılanmamış, belki de bir kısmı zaten serbest kalacak, bir kısmının ise hiç içerde olmaması gerektiği halde içerde olan insanlar bunlar.
AF’fın gerekçesi olan sıkışıklığı, sadece tutukluluğun bir cezaya dönüşmemesini sağlayan anlayışı kabul etmekle, mahkum sayısını yetmiş bin azaltmak mümkündü.
Oysa bunun yerine, adam öldürenleri, hırsızları, ihaleye fesat karıştıranları, devletin malını (halkın parasını) çalanları serbest bırakmayı tercih ettiler.
Neresinden bakarsanız yanlış bir işi yanlış bir şekilde yaptılar. Türk Adalet tarihine, adalete indirilmiş yeni bir darbe olarak geçecek yasa, bazı konularda da kişiye özel muamele yapmayı ihmal etmedi.
MİT davası nedeniyle tutuklu bulunan gazeteciler için yasaya son anda eklenen bir maddeyle, mahkum olmaları halinde katillerin, hırsızların ve devleti soyanların yararlandığı yeni infaz kanunundan yararlanamayacaklar. Ve adaleti tesis ediyoruz diyerek (?) çıkardıkları yasa ile yeni adaletsizliklere konu oldular.
Buna şaşırdık mı? Tabii ki hayır!
“Ben bu davanın savcısıyım” diyen bir anlayışın adalet anlayışını bu saatte değiştireceğini tabii ki düşünmüyorum.
Ancak bu yasaya parmak kaldıran sayın vekillerimizin bilmesi gereken bir şey var ki, adalet bir gün herkese gerekecektir. Bunun pek çok örneği yaşanmıştır. O nedenle adalet sadece bir görüşün savunucusu olarak tesis edilir duruma gelirse, orada bağımsız yargıdan bahsedilemeyeceği gibi ileriye dönük kötü bir örneği tarihe not düşürmüş olursunuz.
“Senin hakimin benim hakimim”, “senin savcın benim savcım” olmayacağı, olmaması gerektiği gibi, “senin adaletin benim adaletim” olamaz, olmamalıdır. Adalet evrensel değerlerden yola çıkar ve tarafsızlık içinde uygulanırsa adalet olur/olmalıdır.
Şu an için ülkemizde adalet tarafsız diyebilir miyiz?
Bu konuya ait bir örnek bugün yasaya karşı çıkanlar tarafından çokça kullanılmakta. Ben de çok anlaşılır olması nedeniyle aynı örneği burada ifade etmek istiyorum.
Devleti zarara uğratan birine verilen altı yıllık bir cezada şahıs hiçbir şekilde hapishaneye girmiyor olacak bu AF kanunu ile. Ancak onu yazan gazeteci yaklaşık üç yıl hapiste yatıyor olacak. Nasıl bir adalet bu?
Yine, kadına şiddet yasası kapsamında çıkarılan kanunda olduğu gibi. Kadına yönelik suç işlendiğinde suçu işleyen kadının eşi ise hiçbir indirimden yararlanmıyor. Böylece kadını koruyoruz, ona pozitif ayrımcılık yapıyoruz diyen iktidar, kadına yönelik suçu işleyenin, kadın ile hukuki bir bağı yoksa yani eşi değilse yani arkadaşı, sevgilisi veya hiç tanımadığı biri ise bu takdirde suçu işeyen adama, yeni infaz yasasında yararlandırarak indirim yapmakta. Nasıl bir adalet bu?
Görüldüğü gibi neresinden bakarsanız bakın toplum vicdanını rahatlatmayacak, sadece ben istedim oldu tarzında ve yeni yaralara neden olacak bir düzenleme ile bazıları istediğini aldı, bazıları ise adalet bulamadıkları için üzüntüleri ve haksızlıkların yarattığı dert ile yaşamak zorunda kaldılar. Kızını hunharca öldüren bir katilin dışarıda olması hangi anne ve babayı üzmez. Oğlunu haksızca ve insanlık dışı bir şekilde öldüren bir katilin affedilmesi o evladın yakınlarını ne hale sokar?
Ne yazık ki devletimizi yöneten sistemin tek sahibi olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın onay verdiği bu yasa ile haksız ve yersiz bir AF kanunu gece yarısı yine meclis çoğunluğuna sahip oldukları için geçmiş ve uygulamaya başlanmış oldu. Ancak bilinmelidir ki, sevinenlerden daha çok üzülenler vardır. Bu nedenledir ki yasayı çıkaranlar da milletin vicdanında mahkum olacaktır.
Oysa mahkeme salonlarında “adalet mülkün temelidir” yazmaktadır. Adaletin simgesi ise gözleri bağlı ve elinde terazi olan bir kadın figürüdür. Bunlar, adalet için beklentileri ve sonuçları ifade etmektedir.
Ancak Montaigne’de şöyle demiştir “adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur”. Bunlar arasında tercih yapılabilir mi? Ve adalet bir gün her kese gerekecektir.
Burada bir konudan da bahsetmeden geçemeyeceğim.
Bu yasaya evet oyu verenleri eleştiriyor ve kınıyorum, ancak TBMM’de az sayıda yer alan muhalefet partilerini de kınıyorum.
Burada sakın “sayımız zaten yetmiyor ki” deme savunmasını yapmayınız. O takdirde Yüce Meclise hiç gitmeyin, nasıl olsa sayınız hiçbir zaman yetmeyecek bu dönem için. Ancak sizler, aldığınız oylar ile orada halkın en azından bir kısmını ve doğru bildiğiniz konularda tümünü temsil eden vekillersiniz. Sonuna kadar mücadelenizi yapmalı ve tam sayı ile mecliste bu kararlılığı göstermelisiniz. Varsın iktidar sayısal çoğunluğu ile istediği yasayı çıkartıyor olsun. Oysa bu kararlılığınızın ve çabanızın toplum vicdanında yeri ve anlamı tabii ki olacaktır. Bu kadarını da beklemek halkın hakkıdır sanırım.
AF yasası çıktı; hükümlülerin bir kısmı serbest bırakılarak dışarı çıkarken bir kısmının da açık cezaevlerine nakilleri yapılıyor olacak. Sayıları yetmiş bin civarındaki tutuklular ise içerde yatmaya devam edecekler. Bunlar arasında dokuz yüz gündür içerde yatmaya devam eden tutuklular bile var!
Mahkumların rehabilite edilmeden, yeni hayatlarına uyum sağlamasını kolaylaştıracak bilimsel yaklaşımları uygulamadan ve her mahkumun ayrı ayrı ele alınarak salıverilmesi konusu değerlendirilmeden yapılan bu salıverme işlemi çok geçmeden birçoğunun tekrar cezaevlerine dönmesi anlamına da gelecektir.
Çok değil yaklaşık iki sene içinde cezaevlerinde sıkışıklığı yine konuşacağız. Ama oradan hiçbir bilimsel ve hakkaniyete dair yaklaşım yapılmadan sıradan salıverilen bu insanların bazıları, yolda yürürken yanınızdan geçecek ve belki de hiç günahsız insanlara yine zarar verecekler.
Tabii bunun sorumluları bu yasaya parmak kaldırıp çıkmasını sağlayanlar olacaktır.
Ateş düştüğü yeri yakar, hiç bir mağdur bu yasayı yapanları affetmeyeceği gibi, toplum da adaletin yerini bulmadığı bu düzeni sağlayanları sandıkta affetmeyecektir.
Adalet bir gün herkese gerekir.
Tarafsız ve adil bir adalet dileği ile.
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.