• 27 April 2020, Monday 9:36
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Vicdanlarda adalet sağlandı mı?

TBMM ceza ve infaz düzenlemelerini içeren kanunu kabul etti. Toplumda ‘AF’ olarak adlandırılan bu yasa ile terör, kadına şiddet (!) ve uyuşturucu suçları dışındaki hükümlüler yararlanarak dün geceden itibaren tahliye edilmeye başladılar.

Peki nereden çıkmıştı bu ‘AF’ meselesi?

Sayın Devlet Bahçeli böyle bir konunun gündeme gelmesini yaklaşık iki yıl kadar önce ilk kez ifade etmiş, ancak iktidar sahibi partinin lideri bu konuya oldukça mesafeli davranarak “devlet, ancak devlete karşı işlenen suçları affedebilir, kişilere karşı olan suçları biz nasıl affederiz” diyerek miting meydanlarında bu işe karşı olduğunu açık açık belirtmişti.

Buna rağmen Sayın Bahçeli ısrarından hiç vazgeçmedi. Yeri ve zamanı geldikçe her fırsatta masaya koydu. Sonunda da, destek vererek pek çok konuda elini rahatlattığı iktidar partisine istediğini kabul ettirdi.

Bugünlerde yaşadığımız salgın konusunun da iktidarın bu yasanın gerekçesi olarak elini rahatlattığını, halka anlatmada bir fırsat gördüğünü düşünüyorum. Ancak bence kazın ayağı öyle değil.

Tam sayılarını bilmiyorum ancak iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından bu yana sürdürdüğü iktidarında fabrikadan çok hapishane yaptırmış bir iktidar olarak tarihe geçmiştir.

Yine iktidarlarının başladığı yıl olan 2002 yılında hapishanelerdeki mahkum sayısının altmış bin civarında olduğunu unutmayalım. Bugün bu sayı üç yüz bin civarındadır. Bu nedenle “yer yok, mahkumlar üst üste yatmakta” mazeretlerini bir AF için topluma sunabilmekteler. Oysa bu sayının içinde yetmiş bin civarında tutuklu bulunan insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar henüz bir suç işlediği kanıtlanmamış, yargılanmamış, belki de bir kısmı zaten serbest kalacak, bir kısmının ise hiç içerde olmaması gerektiği halde içerde olan insanlar bunlar.

AF’fın gerekçesi olan sıkışıklığı, sadece tutukluluğun bir cezaya dönüşmemesini sağlayan anlayışı kabul etmekle, mahkum sayısını yetmiş bin azaltmak mümkündü.

Oysa bunun yerine, adam öldürenleri, hırsızları, ihaleye fesat karıştıranları, devletin malını (halkın parasını) çalanları serbest bırakmayı tercih ettiler.

Neresinden bakarsanız yanlış bir işi yanlış bir şekilde yaptılar. Türk Adalet tarihine, adalete indirilmiş yeni bir darbe olarak geçecek yasa, bazı konularda da kişiye özel muamele yapmayı ihmal etmedi.

MİT davası nedeniyle tutuklu bulunan gazeteciler için yasaya son anda eklenen bir maddeyle, mahkum olmaları halinde katillerin, hırsızların ve devleti soyanların yararlandığı yeni infaz kanunundan yararlanamayacaklar. Ve adaleti tesis ediyoruz diyerek (?) çıkardıkları yasa ile yeni adaletsizliklere konu oldular.

Buna şaşırdık mı? Tabii ki hayır!

“Ben bu davanın savcısıyım” diyen bir anlayışın adalet anlayışını bu saatte değiştireceğini tabii ki düşünmüyorum.

Ancak bu yasaya parmak kaldıran sayın vekillerimizin bilmesi gereken bir şey var ki, adalet bir gün herkese gerekecektir. Bunun pek çok örneği yaşanmıştır. O nedenle adalet sadece bir görüşün savunucusu olarak tesis edilir duruma gelirse, orada bağımsız yargıdan bahsedilemeyeceği gibi ileriye dönük kötü bir örneği tarihe not düşürmüş olursunuz.

“Senin hakimin benim hakimim”, “senin savcın benim savcım” olmayacağı, olmaması gerektiği gibi, “senin adaletin benim adaletim” olamaz, olmamalıdır. Adalet evrensel değerlerden yola çıkar ve tarafsızlık içinde uygulanırsa adalet olur/olmalıdır.

Şu an için ülkemizde adalet tarafsız diyebilir miyiz?

Bu konuya ait bir örnek bugün yasaya karşı çıkanlar tarafından çokça kullanılmakta. Ben de çok anlaşılır olması nedeniyle aynı örneği burada ifade etmek istiyorum.

Devleti zarara uğratan birine verilen altı yıllık bir cezada şahıs hiçbir şekilde hapishaneye girmiyor olacak bu AF kanunu ile. Ancak onu yazan gazeteci yaklaşık üç yıl hapiste yatıyor olacak. Nasıl bir adalet bu?

Yine, kadına şiddet yasası kapsamında çıkarılan kanunda olduğu gibi. Kadına yönelik suç işlendiğinde suçu işleyen kadının eşi ise hiçbir indirimden yararlanmıyor. Böylece kadını koruyoruz, ona pozitif ayrımcılık yapıyoruz diyen iktidar, kadına yönelik suçu işleyenin, kadın ile hukuki bir bağı yoksa yani eşi değilse yani arkadaşı, sevgilisi veya hiç tanımadığı biri ise bu takdirde suçu işeyen adama, yeni infaz yasasında yararlandırarak indirim yapmakta. Nasıl bir adalet bu?

Görüldüğü gibi neresinden bakarsanız bakın toplum vicdanını rahatlatmayacak, sadece ben istedim oldu tarzında ve yeni yaralara neden olacak bir düzenleme ile bazıları istediğini aldı, bazıları ise adalet bulamadıkları için üzüntüleri ve haksızlıkların yarattığı dert ile yaşamak zorunda kaldılar. Kızını hunharca öldüren bir katilin dışarıda olması hangi anne ve babayı üzmez. Oğlunu haksızca ve insanlık dışı bir şekilde öldüren bir katilin affedilmesi o evladın yakınlarını ne hale sokar?

Ne yazık ki devletimizi yöneten sistemin tek sahibi olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın onay verdiği bu yasa ile haksız ve yersiz bir AF kanunu gece yarısı yine meclis çoğunluğuna sahip oldukları için geçmiş ve uygulamaya başlanmış oldu. Ancak bilinmelidir ki, sevinenlerden daha çok üzülenler vardır. Bu nedenledir ki yasayı çıkaranlar da milletin vicdanında mahkum olacaktır.

Oysa mahkeme salonlarında “adalet mülkün temelidir” yazmaktadır. Adaletin simgesi ise gözleri bağlı ve elinde terazi olan bir kadın figürüdür. Bunlar, adalet için beklentileri ve sonuçları ifade etmektedir.

Ancak Montaigne’de şöyle demiştir “adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur”. Bunlar arasında tercih yapılabilir mi? Ve adalet bir gün her kese gerekecektir.

Burada bir konudan da bahsetmeden geçemeyeceğim.

Bu yasaya evet oyu verenleri eleştiriyor ve kınıyorum, ancak TBMM’de az sayıda yer alan muhalefet partilerini de kınıyorum.

Burada sakın “sayımız zaten yetmiyor ki” deme savunmasını yapmayınız. O takdirde Yüce Meclise hiç gitmeyin, nasıl olsa sayınız hiçbir zaman yetmeyecek bu dönem için. Ancak sizler, aldığınız oylar ile orada halkın en azından bir kısmını ve doğru bildiğiniz konularda tümünü temsil eden vekillersiniz. Sonuna kadar mücadelenizi yapmalı ve tam sayı ile mecliste bu kararlılığı göstermelisiniz. Varsın iktidar sayısal çoğunluğu ile istediği yasayı çıkartıyor olsun. Oysa bu kararlılığınızın ve çabanızın toplum vicdanında yeri ve anlamı tabii ki olacaktır. Bu kadarını da beklemek halkın hakkıdır sanırım.

AF yasası çıktı; hükümlülerin bir kısmı serbest bırakılarak dışarı çıkarken bir kısmının da açık cezaevlerine nakilleri yapılıyor olacak. Sayıları yetmiş bin civarındaki tutuklular ise içerde yatmaya devam edecekler. Bunlar arasında dokuz yüz gündür içerde yatmaya devam eden tutuklular bile var!

Mahkumların rehabilite edilmeden, yeni hayatlarına uyum sağlamasını kolaylaştıracak bilimsel yaklaşımları uygulamadan ve her mahkumun ayrı ayrı ele alınarak salıverilmesi konusu değerlendirilmeden yapılan bu salıverme işlemi çok geçmeden birçoğunun tekrar cezaevlerine dönmesi anlamına da gelecektir.

Çok değil yaklaşık iki sene içinde cezaevlerinde sıkışıklığı yine konuşacağız. Ama oradan hiçbir bilimsel ve hakkaniyete dair yaklaşım yapılmadan sıradan salıverilen bu insanların bazıları, yolda yürürken yanınızdan geçecek ve belki de hiç günahsız insanlara yine zarar verecekler.

Tabii bunun sorumluları bu yasaya parmak kaldırıp çıkmasını sağlayanlar olacaktır.

Ateş düştüğü yeri yakar, hiç bir mağdur bu yasayı yapanları affetmeyeceği gibi, toplum da adaletin yerini bulmadığı bu düzeni sağlayanları sandıkta affetmeyecektir.

Adalet bir gün herkese gerekir.

Tarafsız ve adil bir adalet dileği ile.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık