• 24 December 2018, Monday 8:10
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Millete bağırmaktan vazgeçin …

Daha fazla demokrasiye, daha çağdaş olmaya, daha özgür yaşamaya, gelecek endişesi olmayan bir hayata, daha iyi bir eğitime, gerçek bir hukukun üstünlüğüne, tarafsız ve doğru medyaya, adil bir gelir paylaşımına, daha iyi ve ücreti insanca bir yaşama yetecek çalışma hayatına, herkesin özellikle gençlerimizin iş bulduğu bir yarına, nezaketli ve sağduyulu bir siyasi hayata doğru gideceğimiz yerde halka, medya çalışanlarına veya milletin vekillerine, siyasi parti başkanına bağıran çağıran ülke yöneticileri görür olduk.

En son örneği de TBMM bütçe çalışmaları sırasında Milli Savunma Bakanı ile CHP Grup Başkan Vekili arasında yaşandı.

Mecliste hemen her şeyin konuşulması normaldir ve belki de en çok orada konuşulmalıdır halka dair konular. Çünkü yeri orasıdır ve orada bunların konuşulması ve sonuca ulaşılması için halk bu vekilleri en büyük organ olan TBMM’ye göndermiştir.

Ancak orada âdap, nezaket, üslup, halkın bu görüşmelerde beklediği başka bir konudur. Orası halka örnek olunması gereken bir yerdir. Orada bağırarak, azarlayarak haklı olamazsınız. Ve doğru bir örnek de olamazsınız.

Üstüne üstlük milyonlarca oy alarak, halkı temsilen orada halk adına bulunan bir vekile, atanmış ve bir göreve memur edilmiş bir kişi, sıfatı bakan da olsa bağıramaz.

Millete bağıramazsınız beyefendi! Milleti azarlayamazsınız beyefendi! Milletin vekiline “isminle” hitap edemezsiniz sayın bakan!

Her şeyin bir şekli şemaili var derlerdi büyüklerimiz. Hiç mi yol yordam bilinmez. Bilinmezse sorulur öğrenilir. Orası sizin önceki görev yeriniz olan yer değil. Oradakiler sizin astınız değil. Oradakiler sizin istediğiniz zaman bağırıp azarlayacağınız insanlar değil sayın bakan. Onlar halkın, milletin seçilmiş vekilleri. Birbirlerine bağırıp çağırabilirler ama siz bağıramazsınız, hesap sorar gibi parmağınızı sallayamazsınız, istediğiniz zaman azarlayamazsınız sayın bakan.

Bu iş neresinden bakarsanız zaten ters. Ki, zaman içinde yanlışlıklar hayatın pratiğinde de kendini gösteriyor. Bu sistem işte gün geldi atanmış birini milletin vekiline bağırttı.

Sayın Cumhurbaşkanı gerek grupta, gerek her yerde istediği gibi konuşuyor. Oysa konuşma yeri ve konusu itibari ile bazen Cumhurbaşkanlığı, bazen ise AKP Genel Başkanlığı sıfatı ile konuşmak durumunda. Ancak öyle mi? Kendisi herkese istediği tonda ve bağırıp çağırıp azarlayıp hesap sorar gibi konuşabiliyor. Ancak cevap verildiğinde, “ben Cumhurbaşkanıyım benimle öyle konuşamazsınız” deyiveriyor. Peki kendisine AKP Genel Başkanı olarak cevap nasıl verilecek? Ya da nerede hangi sıfatı ile konuştuğunu nasıl bileceğiz? İşte eşyanın tabiatına aykırı olan da bu.

Partili Cumhurbaşkanı olursa böyle olur.  

Aynı şekilde bu ucube sistemde Cumhurbaşkanının atadığı ve bakan sıfatı ile göreve atanmış olan kişiler bir biçimde TBMM çatısı altında da zaman zaman olacaklar. Dün olduğu gibi. Vekiller de halk adına onlara hesap sorabilecek. Onlar da üslubu içinde cevap vermek zorundalar. Yoksa dün olduğu gibi milletin vekiline azarlar gibi ve çok çirkin bir şekilde ismi ile askeriymiş gibi hitap ederse olmaz. Bu durum halkımızı yaralamıştır. Sistemin getirdiği bu sonuç kabul edilemez.

Kaldı ki sayın vekil daha sonra mesaj yoluyla gerçekleri geç de olsa açıklamıştır. Sayın Bakan görevi gereği denetlemek zorunda olduğu cezaevini ziyaret etmiş, hiçbir şekilde Ergenekon ve Balyoz gibi davalardan hapiste olan şerefli askerlerimizi ziyaret etmediğini beyan etmiştir. Gün sonrası bu mağduriyeti yaşamış olan diğer askerlerimizden de bu iddiayı destekleyen pek çok mesaj basına yansımıştır.

Bir başka konu olan hastane ziyaretinde, Atatürk düşmanı bir hanımın ziyaretini tesadüfe bağlayan Sayın Bakan bu konuda oturmuş söyleşirken çekilen fotoğrafları Genelkurmayın resmi sitesinde yayınlanmıştır. Dediği gibi tesadüf olsa oturulup muhabbet edilmez, edilse resim çekilmez, çekilse ordunun resmi sitesine konulmaz.

Yani neresinden bakılsa doğru bir durum yok.

Benim üzerinde durduğum konu, bunları bilerek yapıyorsanız Sayın Bakan, neden ben böyle yaptım demiyorsunuz. “Onları (kumpastan zindanlara atılan askerleri) ziyaret etmedim, etmem uygun olmazdı. Atatürk düşmanı olan bayan ile muhabbet ettim, resim çekildim size ne” dersiniz olur biter.

Bir diğer konu da, vekile askeri gibi seslenerek, halâ emir verebileceğini düşünerek bağırarak konuşmasıdır.

Bunlar bu görevleri yapanlara yakışmamıştır. Halk olarak da bizi son derece üzmüştür.

Ancak bunların ana nedeni olarak da ısrarla sürdürülmeye çalışılan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”dir. Nasıl sarayın bahçesinde hurma yetişmiyor, yetiştirmek için toprağı ısıtan sistemler kurarak zorlama hurma yenmeye çalışılıyorsa, bu sistem de bize uymaz. Ancak neresinden ısıtırsanız ısıtınız sürmez. Dere yatağına konut yapıp sonra burayı su basıyor demekten ne farkı var.

 Sonuç itibari ile her kızdıklarına, her karşı fikri söylene bağırmaya başlayan yönetim “bay kemal”den, “portakal mandalina”ya, oradan “Mehmet Ali”ye giden bir süreçte kızgınlıklarını sınır tanımaz bir şekilde sürdürmekteler.

Halk olarak zaten ekonomik sıkıntılar altında ezilerek yarın ne yapacağımızı düşünürken, bu tip siyasi huzursuzluklarla mutsuz bir toplum olmaya hızla gitmekteyiz.

Sayın yöneticiler, halk olarak mutlu olmak istiyoruz, çok şey mi istiyoruz …

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık