- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 13 November 2019, Wednesday 8:12
- 2760 kez okundu
Yaşamakta olduğumuz günler maalesef güzel günler değil!
Adalet ve Kalkınma Partisi, için için kaynamakta. Genel başkan bu kaynamayı kontrol etmek için kişisel yaklaşımının yanında devletin tüm olanaklarını kullanmaktan geri durmamakta. Makam ise makam, mevki ise mevki, büyükelçilik, yönetim kurulu üyeliği, il başkanlığı, delegelik ve ne gerekiyorsa.
Evet bir partinin devletin her noktasına kendi ağırlığını koyması ile parti devleti haline gelinmesi sonrası, partideki sıkıntının devleti sıkıntıya düşürmesi sonucu, tüm ülke sıkıntıyı yaşamak zorunda kalmakta.
Örneğin mektup meselesi. Şahsında tüm ülkeye yazılmış olmasına rağmen, kişisel olarak değerlendirilerek “yok hükmünde kabul ettik çöpe attık” denilerek geçiştirilmekte.
Neden?
Amerika, yaptırımlar deyip “senin durumun için çok uğraştım” türünden bir laf ederek, ülkenin sorununu kişisel sorun boyutuna indirgemiş ve tabii ki çözümü de kişiselleştirmiştir. Oysa ne iddialarla başlayan “Barış Pınarı” harekâtı bir anda durmuş, sanki her şey yolundaymış gibi davranılmaya başlanmıştır.
Dün, öncekinden daha fazla soruna doğru gidilmiş, bugün ise dünden daha fazla soruna gelinmiştir.
Artık sorunumuz sadece Suriye değil, aynı zamanda hem Rusya, hem Amerika ilave olarak da YPG.
Dünün sıradan teröristini bugün Amerika’da başkanın davetine mazhar ettik, Rusya’da savunma bakanının muhataplığına.
Bunlar mı dış politika başarıları?
Ama unutmayalım, iktidara gelindiğinde kendi gelenekleri içinde personelinin cımbızla seçildiği dışişleri bakanlığı ne yazık ki sadece kendi partisinden olmasının yettiği kişiler ile dolduruldu. Bugün büyükelçilerimize bakarsanız, atamalarda AKP’li olması yetmekte. En yakın örnekler ise 17-25 Aralık’ta ismi geçen ve medyaya “Cuma günleri makara takara yapıyordum” diyerek hafızalara kazınan Egemen Bağış, TBMM’ne giren ilk türbanlı bayan olan Merve Kavakçı, Fetö terör örgütünden yargılanıp mahkum olan general Dişli’nin kardeşi Şaban Dişli, hemen aklımıza gelenler. Bunları çoğaltmak mümkün.
Tabii ki “komşular ile sıfır sorun” diye başlayan dış politikamızın bugün geldiği durum meydanda.
Her yerde sorun!
Devletin organlarında çalışan personelin alımında sadece dışişleri değil, hemen her kurumda durum aynı. Liyakat mı? Aman canım o da ne oluyor! Bizim partiden veya cemaatten misin, yeter. Öyle ki, imam hatipli bile olmanız birçok yerde öne geçmeniz için yeterli. Bu işi öyle noktaya getirdiler ki Bilal Erdoğan’ın okuduğu imam hatip lisesinden mezun olanların birçoğunun THY kadrolarında çalışmaya başladıklarını gazetelerden öğreniyoruz. Devlet personel alımında uzunca bir zaman KPSS sonrası mülakat sistemini getirerek birçok hakkı olan gencin mülakatta sıra dışı sorular ile elendiğini gördük.
İktidara geldiklerinde devletin hantal ve çok olan personel sayısını düşüreceklerini söyleyen iktidar, mevcudu ikiye katladığı gibi bu personelin liyakatı da gelinen noktadan belli.
Gelinen noktanın feciliğini sadece şu örnek bile çok iyi anlatmaktadır. Partili Cumhurbaşkanı ne diyor: “Laf dinlemiyordu görevden aldım …” Kimdir bu görevden alınan? Yasalarımıza göre özerk olan bir kuruluş TCMB başkanı. Yeni söz dinleyen başkanla faizler her ay düşmeye devam ediyor. TÜİK başkanı kim? Laf dinlemeyen önceki başkan enflasyonu düşürmüyordu, başkan değiştirilip Hazine ve Maliye Bakanının arkadaşı göreve başlayınca yeni başkanla enflasyon düşüşe geçti!...
Türkiye Cumhuriyeti hiç olmadığı kadar zor günler yaşamakta. Çürüme, devletin pek çok organında had safhada.
Bu çürümenin yaşandığı bir başka konu ise eğitim. Gün geçmiyor ki eğitim alanında kötü bir haber duymayalım. Ülkemizin partili Cumhurbaşkanı bağıra bağıra imam hatipliler tarafında taraf olduğunu ilan ediyor.
Peki öbür taraf!
Ne hali varsa görsün durumunda şu an. Altmış kişilik sınıflarda, yetersiz donanımla ders görmeye çalışırken, imam hatiplere her olanak sınırsızca verilmeye, yirmi beş kişilik sınıflarda ders görmeye devam ediyorlar. Amaç, tüm çocuklarımızı bir gün imam hatiplerde okutmak.
Oysa bizim ve tabii kurucumuz Atatürk’ün hedeflediği neydi, çağdaş, bilimsel ve laik eğitim.
En çok kurcalanan yerlerden biriydi adalet. Adalet olmadan da dirlik ve birliğin olmayacağı ortada. Yaklaşık on yedi yılda kendilerine hizmet etmesi için adalet ile hep oynandı. Gerek yasal düzenlemeler, gerekse kadro konusunda her şeyi yaptılar. Parti kendi yandaşlarını hakim ve savcı yapmakta tereddüt etmedi. Tüm yasal düzenlemeleri istediği gibi yaptı. Sonuçta gelinen noktada hapishaneler yetmediği gerekçe gösterilerek infaz sisteminde değişiklik yapılarak örtülü bir af, adalet reformu diye getiriliyor. Böyle kısa bir sürede mahkumların yarıya yakını salıverilmiş olacak. Ancak bu işin eğitim ve ekonomik boyutu gerçekleşmediği için toplumun adalet sıkıntısı devam edecektir.
Ekonomide, siyasette ve tüm yaşamımızda ülkemizin tek adam tarafından yönetilmesinin etkilerini görmekteyiz. Bir tek kişinin kaldıramayacağı bir yük olmuştur bu sistem. Sanırım kendileri de yükten değil ama bir daha elli artı biri bulamayacaklarını anladıklarından iktidarda kalma uğruna parlamenter sisteme geri dönmeyi bile tartışabileceklerdir.
Parlamentonun kenara itildiği, ortak aklın kaybolduğu, her şeyi ben bilirim, ben karar veririm zihniyetinin ülkemize bir fayda getirmeyeceği ve mevcut yolun yanlış bir yol olduğu ortadadır. Bunun anlaşılması için daha ne zararlar görmemiz gerekecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ülkemize iktidar süresince verdiği zararın telafi edilmesi belki elli yıl alacaktır.
Bugün insanların sadece karınlarını doyurma çabasında olmaları, buna karşın iktidar sahipleri ve yandaşlarının zenginleşmiş olmaları, bizzat iktidarın lüks ve israf içinde olması bile parti devletinin ne denli ağır şartlar ortaya koyduğunu göstermektedir.
Parti iktidar değil, devlet olmaya kalkınca işin şekli değişiyor.
Gerçek demokrasiyi özlediğimizi belirterek bu yazımızı noktalayalım.
(05.11.2019)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.