• 13 November 2019, Wednesday 8:12
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Parti devlet olunca...

Yaşamakta olduğumuz günler maalesef güzel günler değil!
Adalet ve Kalkınma Partisi, için için kaynamakta. Genel başkan bu kaynamayı kontrol etmek için kişisel yaklaşımının yanında devletin tüm olanaklarını kullanmaktan geri durmamakta. Makam ise makam, mevki ise mevki, büyükelçilik, yönetim kurulu üyeliği, il başkanlığı, delegelik ve ne gerekiyorsa.
Evet bir partinin devletin her noktasına kendi ağırlığını koyması ile parti devleti haline gelinmesi sonrası, partideki sıkıntının devleti sıkıntıya düşürmesi sonucu, tüm ülke sıkıntıyı yaşamak zorunda kalmakta.
Örneğin mektup meselesi. Şahsında tüm ülkeye yazılmış olmasına rağmen, kişisel olarak değerlendirilerek “yok hükmünde kabul ettik çöpe attık” denilerek geçiştirilmekte. 
Neden? 
Amerika, yaptırımlar deyip “senin durumun için çok uğraştım” türünden bir laf ederek, ülkenin sorununu kişisel sorun boyutuna indirgemiş ve tabii ki çözümü de kişiselleştirmiştir. Oysa ne iddialarla başlayan “Barış Pınarı” harekâtı bir anda durmuş, sanki her şey yolundaymış gibi davranılmaya başlanmıştır. 
Dün, öncekinden daha fazla soruna doğru gidilmiş, bugün ise dünden daha fazla soruna gelinmiştir. 
Artık sorunumuz sadece Suriye değil, aynı zamanda hem Rusya, hem Amerika ilave olarak da YPG. 
Dünün sıradan teröristini bugün Amerika’da başkanın davetine mazhar ettik, Rusya’da savunma bakanının muhataplığına.  
Bunlar mı dış politika başarıları?
Ama unutmayalım, iktidara gelindiğinde kendi gelenekleri içinde personelinin cımbızla seçildiği dışişleri bakanlığı ne yazık ki sadece kendi partisinden olmasının yettiği kişiler ile dolduruldu. Bugün büyükelçilerimize bakarsanız, atamalarda AKP’li olması yetmekte. En yakın örnekler ise 17-25 Aralık’ta ismi geçen ve medyaya “Cuma günleri makara takara yapıyordum” diyerek hafızalara kazınan Egemen Bağış, TBMM’ne giren ilk türbanlı bayan olan Merve Kavakçı, Fetö terör örgütünden yargılanıp mahkum olan general Dişli’nin kardeşi Şaban Dişli, hemen aklımıza gelenler. Bunları çoğaltmak mümkün. 
Tabii ki “komşular ile sıfır sorun” diye başlayan dış politikamızın bugün geldiği durum meydanda. 
Her yerde sorun!
Devletin organlarında çalışan personelin alımında sadece dışişleri değil, hemen her kurumda durum aynı. Liyakat mı? Aman canım o da ne oluyor! Bizim partiden veya cemaatten misin, yeter. Öyle ki, imam hatipli bile olmanız birçok yerde öne geçmeniz için yeterli. Bu işi öyle noktaya getirdiler ki Bilal Erdoğan’ın okuduğu imam hatip lisesinden mezun olanların birçoğunun THY kadrolarında çalışmaya başladıklarını gazetelerden öğreniyoruz. Devlet personel alımında uzunca bir zaman KPSS sonrası mülakat sistemini getirerek birçok hakkı olan gencin mülakatta sıra dışı sorular ile elendiğini gördük. 
İktidara geldiklerinde devletin hantal ve çok olan personel sayısını düşüreceklerini söyleyen iktidar, mevcudu ikiye katladığı gibi bu personelin liyakatı da gelinen noktadan belli.
Gelinen noktanın feciliğini sadece şu örnek bile çok iyi anlatmaktadır. Partili Cumhurbaşkanı ne diyor: “Laf dinlemiyordu görevden aldım …” Kimdir bu görevden alınan? Yasalarımıza göre özerk olan bir kuruluş TCMB başkanı. Yeni söz dinleyen başkanla faizler her ay düşmeye devam ediyor. TÜİK başkanı kim? Laf dinlemeyen önceki başkan enflasyonu düşürmüyordu, başkan değiştirilip Hazine ve Maliye Bakanının arkadaşı göreve başlayınca yeni başkanla enflasyon düşüşe geçti!...
Türkiye Cumhuriyeti hiç olmadığı kadar zor günler yaşamakta. Çürüme, devletin pek çok organında had safhada. 
Bu çürümenin yaşandığı bir başka konu ise eğitim. Gün geçmiyor ki eğitim alanında kötü bir haber duymayalım. Ülkemizin partili Cumhurbaşkanı bağıra bağıra imam hatipliler tarafında taraf olduğunu ilan ediyor. 
Peki öbür taraf!
Ne hali varsa görsün durumunda şu an. Altmış kişilik sınıflarda, yetersiz donanımla ders görmeye çalışırken, imam hatiplere her olanak sınırsızca verilmeye, yirmi beş kişilik sınıflarda ders görmeye devam ediyorlar. Amaç, tüm çocuklarımızı bir gün imam hatiplerde okutmak. 
Oysa bizim ve tabii kurucumuz Atatürk’ün hedeflediği neydi, çağdaş, bilimsel ve laik eğitim.
En çok kurcalanan yerlerden biriydi adalet. Adalet olmadan da dirlik ve birliğin olmayacağı ortada. Yaklaşık on yedi yılda kendilerine hizmet etmesi için adalet ile hep oynandı. Gerek yasal düzenlemeler, gerekse kadro konusunda her şeyi yaptılar. Parti kendi yandaşlarını hakim ve savcı yapmakta tereddüt etmedi. Tüm yasal düzenlemeleri istediği gibi yaptı. Sonuçta gelinen noktada hapishaneler yetmediği gerekçe gösterilerek infaz sisteminde değişiklik yapılarak örtülü bir af, adalet reformu diye getiriliyor. Böyle kısa bir sürede mahkumların yarıya yakını salıverilmiş olacak. Ancak bu işin eğitim ve ekonomik boyutu gerçekleşmediği için toplumun adalet sıkıntısı devam edecektir. 
Ekonomide, siyasette ve tüm yaşamımızda ülkemizin tek adam tarafından yönetilmesinin etkilerini görmekteyiz. Bir tek kişinin kaldıramayacağı bir yük olmuştur bu sistem. Sanırım kendileri de yükten değil ama bir daha elli artı biri bulamayacaklarını anladıklarından iktidarda kalma uğruna parlamenter sisteme geri dönmeyi bile tartışabileceklerdir.
Parlamentonun kenara itildiği, ortak aklın kaybolduğu, her şeyi ben bilirim, ben karar veririm zihniyetinin ülkemize bir fayda getirmeyeceği ve mevcut yolun yanlış bir yol olduğu ortadadır. Bunun anlaşılması için daha ne zararlar görmemiz gerekecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ülkemize iktidar süresince verdiği zararın telafi edilmesi belki elli yıl alacaktır.
Bugün insanların sadece karınlarını doyurma çabasında olmaları, buna karşın iktidar sahipleri ve yandaşlarının zenginleşmiş olmaları, bizzat iktidarın lüks ve israf içinde olması bile parti devletinin ne denli ağır şartlar ortaya koyduğunu göstermektedir.
Parti iktidar değil, devlet olmaya kalkınca işin şekli değişiyor.
Gerçek demokrasiyi özlediğimizi belirterek bu yazımızı noktalayalım.
(05.11.2019)
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık