• 16 July 2020, Thursday 9:31
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Korkmadan yaşamak …

Gelişmiş demokrasilerde, yani hukukun üstünlüğünün tam olduğu, asıl olanın vatandaş ve onun hakları olduğu ülkelerde veya devletin vatandaş için var olduğu ülkelerde yaşayanların pek çoğu, sabah güneş doğmadan kapıları çalınıyor olsa “sütçüdür” diye düşünür, o saatte kapıda polis olacağı akıllarına gelmez.

Bu her ülke için geçerli değil tabii ...

Ne demiştik gerçek demokrasinin var olduğu ve işlediği ülkelerde geçerli bu.

Bugün dünyanın pek çok ülkesinde göçler yaşanmakta. Nedeni çok çeşitli olsa da bu göçlerin hedefi, genellikle gelişmiş batı ülkeleri olmakta. Hatta bazen şahit oluyoruz medya vasıtası ile, dini inançları çok kuvvetli kimselerin dahi farklı dinden olan ancak demokrasileri gelişmiş, refah düzeyi yüksek ülkelere göç etme talepleri vardır.

Bizde nasıl dersiniz?

Şimdilerde gençleri olabildiğince izlemeye çalışıyorum da, bırakın çalışmayı okumak için bile yurt dışına gitmek pek çoğunun hayali. Geçenlerde bu konuda açılan fuarda yapılan çalışmaları izlediğimizde, ciddi sayıda öğrencinin lise okumak amacı ile bile yurt dışına gitmeyi hedeflediğini gözlemlemekteyiz. Üniversite zaten talepleri, olmadı mı master için zaten pek çoğunun hedefi yurt dışı.

Yurt dışına giden öğrencinin ise tek arzusu orada kalmak.

Bir ülkenin yöneticisini düşünün ki, gençleri ülkeyi terk etmek için ellerinden geleni yapmakta. Çok acı bir durum olduğunu düşünüyorum.

Ülkelerin para değerleri, enflasyon rakamları, işsizlik rasyoları bu ve benzeri pek çok değerinin, gençlerin bu durumda olmaları karşısında hiçbir önemi kalmamakta.

Ki zaten bu değerler gerçek ve evrensel karşılığı olan değerler olsa bile kendini ve geleceğini güvende hissetmek başka bir şey.

Güven! Devletlerin varlık nedenlerinin başında gelen bir olgu. Bu ve birkaç ihtiyacın karşılanması sonucu insanlar bir araya gelerek kendi rızaları ile vergi ödeyip belli hak kısıtlarını kabul ederek vatandaş olmanın güvenliğini yaşamak durumundalar.

Devlet her durumda vatandaşın güvenliğini sağlamak durumunda olmalıdır. Bunun lamı cimi veya mazereti olmamalıdır. Devlet vatandaşı için var olmalı, varlık sebebini vatandaşından alan bir anlayış içinde olmalıdır.

Gelişmiş devletlerin demokratik olmalarının en önemli kriteri ise devletin yasalara öncelikle kendisinin uyması, vatandaşına yasaları bir koz veya korkutma aracı olarak kullanmaması. Yine devlet vatandaşın haklarının korunması, bir üçüncü şahsa karşı olduğu gibi devlete karşı da vatandaşının haklarının korunması için tüm hukuk yollarının kullanılırlığının sağlanması ve bunun rahat bir biçimde kullanılabilmesi için de gerekli tüm tedbirleri almayı öncelikleri arasına almalı.

Devlet vatandaşını tuzağa düşüremez, bu duruma düşecek vatandaşı öncelikle devlet korumak durumunda olmalıdır.

Peki devlet diyerek soyut bir kavramı bu kadar giydirerek ne yapmak, ne söylemek istiyoruz.

Devleti somutlaştıran, seçilmiş insanların bir süreliğine devleti yönetme hakkını ellerinde bulundurmalarıdır. 

Anayasadan başlayarak kanunlar ile donatılmış sınırları içinde devlet, iktidar eliyle vatandaşın hayatına değer.

İşte bu noktadan sonra vatandaş ile devlet arasında ilişki başlar ve pek çok kere yollar kesişir.

Bu kesişmeler sırasında devlet vatandaşının haklarının korunmasına özen gösteriyor mu? Devlet vatandaşın zarar görmemesi veya görmüş ise bunun telafisi için gereken tüm iş ve işlemleri yapıyor mu? Yine devlet vatandaşı diğer vatandaşların kanunsuz iş ve işlemlerinden koruyabiliyor mu?

Bu soruları çoğaltmak mümkün ve sonra bu sorulara verilebilecek yanıtlara yaşadığımız ülkede bakmak gerek.

Aklıma hemen kadın cinayetleri geliyor. Neredeyse her gün hunharca bir kadın cinayetinin işlendiğini görüyorum. Bazılarının ölmeden defalarca devletten yardım istediğinin hikayeleri medyada yayınlanıyor. Ancak sonuç genellikle değişmiyor. Devlet, kendinden yardım isteyen kadınları yeteri kadar koruyamıyor. Bu kadınların pek çoğu korku dolu yaşantılarını sokak ortasında aldıkları pek çok kurşun veya bıçak darbesi ile tamamlamış oluyorlar.

Korku, insan yaşamında olması normal bir kavram olsa da korkunun kaynağının devlet olması kabul edilebilir bir şey değil. Bunu söylerken terör, cinayet, uyuşturucu, tecavüz ve benzeri suçları işleyenler açısından söylemediğimiz çok açık.

Ancak yıllar önce o günün şartlarında karaladığınız birkaç satır için yıllar sonra devlet cezai bir işleme sizi tabi tutuyorsa bu bizim konumuz.

İnsanlar düşündüklerini, yine belirttiğimiz konularda olmayan görüşlerini rahat ve korkusuzca ifade edebiliyorlar mı? Bizim kast ettiğimiz bu.

Bugün mecliste görev alan milletin oyları ile seçilmiş vekillerin bile zaman zaman da olsa söylediklerinden ötürü haklarında yasal işlem başlatıldığını okuyoruz, duyuyoruz.

Bir ülke vatandaşlarının en korunanı olan milletvekillerine bile dokunulan bir ortamda sade vatandaşın kendini nasıl güven altında tutacağı, büyük bir muamma ...

Normalden uzaklaşmak ve bunu uzun süre yaşamak normalin tanımını insanlarda biraz da olsa değiştirebilir. Referans doğrunun kaybolduğu yerde yeniden doğruya ulaşmak imkansız veya çok zor olabilir.

Şu an ülkemizde vatandaşlarımızın bunu yaşadığını düşünüyorum.

Neden mi? Nedeni ne olursa olsun medyada her gün birileri çok güzel tablolar yayınlamaktayken, diğer birkaç yayın organı durumun tam tersi olduğunu yazmakta.

Doğru hangisi?

Yine vatandaşa mikrofon uzattıklarında bazı vatandaşların hayat pahalılığından şikayet ederken bile ancak bunun sorumlusunun iktidar olmadığını söyleyebilmekte.

Devletin pek çok kurumu vatandaşı derinden etkileyen rakamları her ay açıklarken hayatın olağan gerçeklerinden çok farklı rakamları açıklayabilmekte. İşsizlik, enflasyon, üretim v.b. pek çok istatistiki rakam. Ancak vatandaşa sorulduğunda genellikle vatandaşın rakamları bu rakamlardan negatif olarak çok farklı olmakta.

Doğru hangisi?

Doğruların yazılıp çizilmemesinin en önemli nedenlerinden biri bağımsız kurumların olamaması ve korku nedeniyle o kurum yöneticilerinin gerçeği ifade edememeleri.

Kurumlar korkarsa, vatandaş korkarsa bu nasıl bir devlet yönetimi olur?

Parmağını vatandaşına sallayan bir devlet pek muteber olmasa gerek.

Sabaha karşı çalınan kapılarda sütçünün olması dileği ile sevgili okurlarım. (10.07.2020)

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık