- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 16 July 2020, Thursday 9:31
- 8052 kez okundu
Gelişmiş demokrasilerde, yani hukukun üstünlüğünün tam olduğu, asıl olanın vatandaş ve onun hakları olduğu ülkelerde veya devletin vatandaş için var olduğu ülkelerde yaşayanların pek çoğu, sabah güneş doğmadan kapıları çalınıyor olsa “sütçüdür” diye düşünür, o saatte kapıda polis olacağı akıllarına gelmez.
Bu her ülke için geçerli değil tabii ...
Ne demiştik gerçek demokrasinin var olduğu ve işlediği ülkelerde geçerli bu.
Bugün dünyanın pek çok ülkesinde göçler yaşanmakta. Nedeni çok çeşitli olsa da bu göçlerin hedefi, genellikle gelişmiş batı ülkeleri olmakta. Hatta bazen şahit oluyoruz medya vasıtası ile, dini inançları çok kuvvetli kimselerin dahi farklı dinden olan ancak demokrasileri gelişmiş, refah düzeyi yüksek ülkelere göç etme talepleri vardır.
Bizde nasıl dersiniz?
Şimdilerde gençleri olabildiğince izlemeye çalışıyorum da, bırakın çalışmayı okumak için bile yurt dışına gitmek pek çoğunun hayali. Geçenlerde bu konuda açılan fuarda yapılan çalışmaları izlediğimizde, ciddi sayıda öğrencinin lise okumak amacı ile bile yurt dışına gitmeyi hedeflediğini gözlemlemekteyiz. Üniversite zaten talepleri, olmadı mı master için zaten pek çoğunun hedefi yurt dışı.
Yurt dışına giden öğrencinin ise tek arzusu orada kalmak.
Bir ülkenin yöneticisini düşünün ki, gençleri ülkeyi terk etmek için ellerinden geleni yapmakta. Çok acı bir durum olduğunu düşünüyorum.
Ülkelerin para değerleri, enflasyon rakamları, işsizlik rasyoları bu ve benzeri pek çok değerinin, gençlerin bu durumda olmaları karşısında hiçbir önemi kalmamakta.
Ki zaten bu değerler gerçek ve evrensel karşılığı olan değerler olsa bile kendini ve geleceğini güvende hissetmek başka bir şey.
Güven! Devletlerin varlık nedenlerinin başında gelen bir olgu. Bu ve birkaç ihtiyacın karşılanması sonucu insanlar bir araya gelerek kendi rızaları ile vergi ödeyip belli hak kısıtlarını kabul ederek vatandaş olmanın güvenliğini yaşamak durumundalar.
Devlet her durumda vatandaşın güvenliğini sağlamak durumunda olmalıdır. Bunun lamı cimi veya mazereti olmamalıdır. Devlet vatandaşı için var olmalı, varlık sebebini vatandaşından alan bir anlayış içinde olmalıdır.
Gelişmiş devletlerin demokratik olmalarının en önemli kriteri ise devletin yasalara öncelikle kendisinin uyması, vatandaşına yasaları bir koz veya korkutma aracı olarak kullanmaması. Yine devlet vatandaşın haklarının korunması, bir üçüncü şahsa karşı olduğu gibi devlete karşı da vatandaşının haklarının korunması için tüm hukuk yollarının kullanılırlığının sağlanması ve bunun rahat bir biçimde kullanılabilmesi için de gerekli tüm tedbirleri almayı öncelikleri arasına almalı.
Devlet vatandaşını tuzağa düşüremez, bu duruma düşecek vatandaşı öncelikle devlet korumak durumunda olmalıdır.
Peki devlet diyerek soyut bir kavramı bu kadar giydirerek ne yapmak, ne söylemek istiyoruz.
Devleti somutlaştıran, seçilmiş insanların bir süreliğine devleti yönetme hakkını ellerinde bulundurmalarıdır.
Anayasadan başlayarak kanunlar ile donatılmış sınırları içinde devlet, iktidar eliyle vatandaşın hayatına değer.
İşte bu noktadan sonra vatandaş ile devlet arasında ilişki başlar ve pek çok kere yollar kesişir.
Bu kesişmeler sırasında devlet vatandaşının haklarının korunmasına özen gösteriyor mu? Devlet vatandaşın zarar görmemesi veya görmüş ise bunun telafisi için gereken tüm iş ve işlemleri yapıyor mu? Yine devlet vatandaşı diğer vatandaşların kanunsuz iş ve işlemlerinden koruyabiliyor mu?
Bu soruları çoğaltmak mümkün ve sonra bu sorulara verilebilecek yanıtlara yaşadığımız ülkede bakmak gerek.
Aklıma hemen kadın cinayetleri geliyor. Neredeyse her gün hunharca bir kadın cinayetinin işlendiğini görüyorum. Bazılarının ölmeden defalarca devletten yardım istediğinin hikayeleri medyada yayınlanıyor. Ancak sonuç genellikle değişmiyor. Devlet, kendinden yardım isteyen kadınları yeteri kadar koruyamıyor. Bu kadınların pek çoğu korku dolu yaşantılarını sokak ortasında aldıkları pek çok kurşun veya bıçak darbesi ile tamamlamış oluyorlar.
Korku, insan yaşamında olması normal bir kavram olsa da korkunun kaynağının devlet olması kabul edilebilir bir şey değil. Bunu söylerken terör, cinayet, uyuşturucu, tecavüz ve benzeri suçları işleyenler açısından söylemediğimiz çok açık.
Ancak yıllar önce o günün şartlarında karaladığınız birkaç satır için yıllar sonra devlet cezai bir işleme sizi tabi tutuyorsa bu bizim konumuz.
İnsanlar düşündüklerini, yine belirttiğimiz konularda olmayan görüşlerini rahat ve korkusuzca ifade edebiliyorlar mı? Bizim kast ettiğimiz bu.
Bugün mecliste görev alan milletin oyları ile seçilmiş vekillerin bile zaman zaman da olsa söylediklerinden ötürü haklarında yasal işlem başlatıldığını okuyoruz, duyuyoruz.
Bir ülke vatandaşlarının en korunanı olan milletvekillerine bile dokunulan bir ortamda sade vatandaşın kendini nasıl güven altında tutacağı, büyük bir muamma ...
Normalden uzaklaşmak ve bunu uzun süre yaşamak normalin tanımını insanlarda biraz da olsa değiştirebilir. Referans doğrunun kaybolduğu yerde yeniden doğruya ulaşmak imkansız veya çok zor olabilir.
Şu an ülkemizde vatandaşlarımızın bunu yaşadığını düşünüyorum.
Neden mi? Nedeni ne olursa olsun medyada her gün birileri çok güzel tablolar yayınlamaktayken, diğer birkaç yayın organı durumun tam tersi olduğunu yazmakta.
Doğru hangisi?
Yine vatandaşa mikrofon uzattıklarında bazı vatandaşların hayat pahalılığından şikayet ederken bile ancak bunun sorumlusunun iktidar olmadığını söyleyebilmekte.
Devletin pek çok kurumu vatandaşı derinden etkileyen rakamları her ay açıklarken hayatın olağan gerçeklerinden çok farklı rakamları açıklayabilmekte. İşsizlik, enflasyon, üretim v.b. pek çok istatistiki rakam. Ancak vatandaşa sorulduğunda genellikle vatandaşın rakamları bu rakamlardan negatif olarak çok farklı olmakta.
Doğru hangisi?
Doğruların yazılıp çizilmemesinin en önemli nedenlerinden biri bağımsız kurumların olamaması ve korku nedeniyle o kurum yöneticilerinin gerçeği ifade edememeleri.
Kurumlar korkarsa, vatandaş korkarsa bu nasıl bir devlet yönetimi olur?
Parmağını vatandaşına sallayan bir devlet pek muteber olmasa gerek.
Sabaha karşı çalınan kapılarda sütçünün olması dileği ile sevgili okurlarım. (10.07.2020)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.