- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 25 December 2017, Monday 18:41
- 3407 kez okundu
Yılmaz Kaya AYLANÇ
Dünyanın en bereketli ve üzerinde hemen her şeyin yetişebileceği, suyu-havası kendine özel, üç tarafı denizlerle çevrili 780 bin kilometrelik şahane bir vatan toprağı olan ülkemiz Türkiye. İnsan manzaraları da bu çeşitliliğe uymuş, mümbit tarım ve orman alanları ile bin bir çeşit ürünün, çiçeğin, böceğin yetiştiği geniş araziler. Herkesin gıpta ile baktığı bereketten adını aldığı Anadolu ve tabii Trakya. Buralarda doğup büyümekten onur duyduğum topraklar. Tarihin her devrinde adından söz ettirmiş, ürettikleri antik çağdan bu yana önem arz eden bir coğrafya.
Bu ülke bu eşsiz coğrafyada düne kadar kendini rahatlıkla doyurabildiği gibi ciddi tarım ürünü ihraç edebilen bir ülkeydi. Öyle ki dünyadaki 183 ülke içinde kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmakla gurur duyardık. Yapılan “Yerli Malı Haftalarında” sıraların üzerine koyduğumuz hemen her şey, ceviz, incir, şeker, bulgur, makarna, zeytin, peynir v.b. aklınıza yiyecek türünden ne geliyorsa hepsi bulunurdu. Bu durum her Türk vatandaşının gurur kaynağı idi. Daha da önemlisi her gelir grubunun bu ürünleri satın alarak sofralarında bulundurması hiç sorun olmazdı.
Daha sonra bu ve diğer endüstriyel tarım ürünlerimizin katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesinin hedeflenmesi ve bu yolda çalışmalar ve yatırımların yapılması beklenirken neler oldu dersiniz?
Türkiye öncelikle tarım alanlarını hoyratça harcamaya, verimsizleştirmeye, tarım dışı faaliyetlere açmaya başladı. En verimli ovalar beton yığınları ile doldurulurken, çorak yamaç araziler bu katliamı seyredercesine kullanım dışında tutuldu. Doğal yaşamın, ormanların ve hatta deniz kıyıları ve en gözde alanlar çeşitli madencilik faaliyetlerine feda edildi. Şehirler arası yolculuklarda ormanların veya başkaca doğal yaşam alanlarının ortasında kanser çıbanı gibi oyulmuş maden alanlarını hemen her gün görmekteyiz. Ya da en güzel pınarların HES uğruna kurutularak binlerce yıllık doğal yaşamın sonlandırıldığını bu doğa katliamına her gün farklı bir yerde tanık olmaktayız. Olmadık yerlerden binlerce ağaç kesilerek geçirilen yollar veya yapılan viyadükler hep bu doğal yaşamı ve tarım alanlarını ve de tarımsal ortamın yok edildiği işler olarak günümüze kadar sürdü ve sürmeye devam etmekte.
Doğa ve tarımsal alanlar böylesine yok edilirken, uygulanan politikalar sonucu toprakla uğraşanlar bu işlerden geçimlerini sağlayamadılar, zar zor sürdürmeye çalıştıkları tarımsal faaliyetleri de girdi maliyetlerinin artmaya devam etmesi buna karşılık elde edilen ürünün bu maliyetleri karşılayamaması yüzünden her yıl daha fazla borçlandılar. Önceleri tarım alanlarını ipotek ederek aldıkları krediler ile direndilerse de, değişen bir şey olmaması sonucu ya tarım araçlarını kaybettiler, ya topraklarını kaybettiler ya da geleceğe olan ümitlerini. Yaşayabilmek için şehirlere göç ederek asgari ücret ile buldukları işlerde çalışmaya başladılar. Şehirde onlar yabancı, onlar şehre yabancı. Şehirlerin kenarlarında yeni bir kimlik oluştu. Dün tarım yapanlar bugün şehirde buldukları işlerde çalışan işçi oldular. Ciddi bir kısmı ise iş bulmak için halâ çabalamaktalar. Akılları sanırım halâ köylerinde …
Peki, tarım alanları yok edilirken, tarımdan ekmek parası elde edemeyip şehre göç etmek zorunda kalan tarım emekçisi bu alan dışına itilmişken, tarım ürünleri çarşı, pazar ve marketlerde inanılmaz fiyatlara ulaşmışken politika üretenler, yaptıkları olumsuzluklara yeni yeni olumsuzluklar eklemeyi sürdürmeye devam ettiler.
Maliyeti artan tarım ürünlerinin desteklemelerinde yanlışlar, yetersizlikler veya geç piyasaya girerek çiftçiyi az sayıda tüccara ezdirdiler. Bazı ürünlerde maliyetin altında satış fiyatları tespit ettiler. Birçok üründe ise fiyatları aşağıya çekmek için o ürünün ithalatında alınan gümrük vergisini ya düşürdüler ya da sıfırladılar. O ürünleri üreten yabancı çiftçileri ödüllendirdiler ve buna devam etmeyi de sürdürdüler.
Bugün gelinen noktada başbakanımız “Tarımda bir numarayız” dese de bu cümle sanırım hepimizin yüzünde hafif bir tebessüm oluşturmakta. İnsanın aklına Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Fransa, Bulgaristan, Meksika, Ukrayna, Rusya, Arjantin ve daha adını saymadığım ülkelerden tarımsal ve hayvansal ürünlerin her geçen gün artan ithalatı gelirken, bunların Amerikan doları ile alındığını da unutmayalım.
Kurun artmasının getirdiği fiyat artışı yanında artan fiyatların enflasyona etkisi de cabası. Bu durumun cari açığa da etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Mutfakta yangın devam ederken, üretilen ciddi bir çözüm halâ bulunmamaktadır. Hükümetin alelacele aldığı kararlarla, attığı kurumsal olmayan çözüm arayışları kısa sürede iflas etmekte, hemen arkasından yine aynı hatalı karar alma süreçleri ile hatalı kararlar sürmekte. Stres altında geçici çözümleri ise her seferinde ‘ithalat’ olmakta. Bu da yukarıda anlatmaya çalıştığım kısır döngünün yeniden sahnelenmesi olarak ortaya çıkmakta.
Ciddi, köklü, paydaşları arasında bizzat yaşayanların da olduğu karar alma mekanizmalarının üretmediği politikalara devam edilmesi ile kaybeden Türkiye ve halkı olmaya devam etmektedir.
Her canlı gibi insanın da yaşaması için yemesi, daha verimli ve mutlu olması için de sağlıklı beslenmesi gerekmekte. Bunun için de en temel hakkı olan sağlıklı beslenmeyi tüm vatandaşların ulaşabileceği kalite ve fiyatla elde ediyor olması gerekmekte. Devlet bu konudaki görevini hatırlamalı ve bunu sağlamalıdır.
Tarım ve hayvancılıkta birinci olmasak da; sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme için gerekli olan şartların sağlanması, buna da her vatandaşın kolayca ulaşmasının temini, en temel insan hakkı olarak devletin birinci görevi olmalı ve bu gerçekleştirilmelidir.
Türkiye, elindeki hazinenin farkına varmalı, gereği gibi modern anlayışla yapacağı tarımsal faaliyetleri ile köylüsü ile tekrar barışmalı, doğasının tahribatına dur demeli. Bu yolla işsizliğe önemli bir çare olacağı gibi dövize endeksli tarım ürünü yerine yerli para anlayışını hakim kılmalı. Bu yolla enflasyonun da düşmesine katkıda bulunmalı. Sofraları yeniden yerli malı tarım ürünleriyle buluşturmalı.
Sanayi devi olamayabiliriz belki ama tarımda çok ciddi bir oyuncu olabiliriz.
(20.12.2017)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.