• 19 August 2019, Monday 9:25
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

‘Sarı Kızlar’ …

Çok güzel bir kızdan bahsederler. Tabii güzellik sınırsız olunca tüm gençler onun için deli olurlar ve onunla evlenmek isterler. Rivayet odur ki bu istekleri gerçekleşmeyen gençler, kara çalmak için kötü yola düştüğünü ve babasının onu öldürmesi gerektiğini söylerler. Bir başka efsane de ise, sevdiği gence taşıyamayacağı yükü yükletip ölmesine neden olduğundan köylüler babadan kızını da öldürmesini isterler. Her ikisinde de güzeller güzeli sarı saçlı kızına kıyamayan  baba onu gözden ırak yerlere götürür ve  verdiği kazları burada gütmesini söyleyerek kaderine terk eder. Zamanla öldüğünü düşünen baba kızını bıraktığı yere gider ve görür ki kızı yaşamakta. Kendisinden bir tas su ister ve buz gibi derelerin aktığı yerden kızı uzanarak babasına su verir. Babası kızının ermiş olduğuna inanır. Efsane kulaktan kulağa yayılır ve günümüze gelir. Ülkemizin en güzel köşelerinden buz gibi suların aktığı, oksijenin en çok olduğu sayılı yerlerden olan bu efsanenin geçtiği yer ‘Kaz Dağları’dır.

Çanakkale ve Balıkesir illerinin kesiştiği yerde yer alan ve adına 14-16 Temmuz tarihinde Edremit Akçay’da festival yapılan bu doğa harikası bugünlerde yok edilmekle karşı karşıya .

Doğasever binlerce kişinin direnmeye devam ettiği bu yer ne yazık ki şuana kadar kesilen yüz doksan beş bin ağaç ve toprağın yüzeyinin tıraşlanması ile daha şimdiden canlılara yasak bölge olmuş durumda.

Yapan kim? Kanadalı altın şirketlerinden biri.

Aslında kim olduğunun bir önemi yok.

Kendi ülkesinin doğasının ölüm fermanına imza edenler kimler?

Binlerce vatandaşı doğasına, birlikte ve içinde yaşadığı dünyaya sahip çıkmak için mücadele ederken, bilmem ne uğruna bu yok edilişe onay veren insanları, makamları, mevkileri, yetkilileri anlamak mümkün değil.

Bir ülke kendi doğal zenginliklerini nasıl böyle heba eder ve geri dönülmez bir zararı kabul edebilir? İnanın bunu ne ben nede vatandaşlarımızın çok büyük bir kısmı anlamıyordur.

Anlasa, bilse bir tek bu izinleri veren iktidar bu sorulara yanıt verebilir. Onlardan da şimdiye kadar bu konuda doğru dürüst bir açıklama gelmedi.

Ülkemiz coğrafyası bir süredir tam bir talan içinde delik deşik edilmekte.

HES diyorsunuz binlerce ruhsat hiç düşünülmeden veriliyor. O güzelim pınarların aktığı, etrafının yemyeşil çayırları, bin bir renkli çiçekleri, börtü böcekleri ile tam bir doğa harikası yerlerimiz bir bakıyorsunuz kısa bir süre sonra suyu akmayan ve etrafının kavrulması sonrasında hayatın bittiği alanlara dönüşüyor.

Çok kısa sürede olan bir yok oluş, yerine konulması olanaksız bir yaşamı temsil ediyor. Ancak ne yazık ki göre göre, bile bile bu yok oluş hızlanarak devam ediyor.

Tabii sonrası iklim değişikliğinin çeşitli boyutlarını yaşıyor ve olan tabiat olaylarını Allah’a havale ediyoruz.

Aynı durumu plansız programsız JES’lerde de yaşamaktayız. Onca köylü, doğasever, aklı başında akademisyen ve bilim insanı dur demek için arazilerde mücadele ederken devlet, şirketleri koruyan tavrıyla ülkenin adım adım yok oluşuna seyirci kalmak bir yana adeta bu yok oluşu destekleyip hızlandırıyor. Güzelim Ege ovalarındaki incir, zeytin ve daha pek çok tarım ürünümüz ve doğal yaşamın göz göre göre yok oluşuna bu dönem yaşayanlar olarak ne yazık ki tanıklık etmekteyiz.

Devlet, ülkemiz doğasının yok oluşuna çanak tutan uygulamaları neden yapmakta? Neden bu konuda halkı ve doğayı koruyacağına şirketleri koruma yolunu seçmekte? Neden bir talimat ile bu yok oluşu durdurmak varken ya sessiz kalmakta, ya sen yaptın ben yapmadım gibi kayıkçı atışmasına dönüştürmekte ya da olur olmaz, ipe sapa gelmez açıklamalar yapmakta.

Şu ana kadar bu konuda tatmin edici hiçbir yanıt devlet kademelerinden ve devleti tek başına temsil eden ve yöneten Sayın Cumhurbaşkanından alınamamıştır.

Oysa sıradan bir tatil güzergahınızda seyrederken sağasola, ormanlara ve dağlara doğru baktığınızda kel bir çukurun olmadığı alan görmeden gidemezsiniz.

Ya bir taş ocağı veya çeşitli madencilik çalışmaları nedeniyle kesilmiş ağaçlar, tıraşlanmış orman veya makilik yüzeyleri rahatlıkla görebilirsiniz. Bedelinin bugün veya yarın ne olacağını bilmeden, katlanılan maliyeti görmeden, neye rağmen yapılan bu yağmayı göz yaşları içinde seyretmektedir vatandaş.

Vatandaşa, orada yaşayan insanlara rağmen bu yapılan bir zulümdür. Halka ve doğaya.

Ülkemizi yönetenler bir an önce bu zulme dur demelidir.

Doğa katliamları durdurulmalıdır.

Ama görünen o ki tam tersi olmakta. Şimdilerde 1. Derece doğal sitler iptal edilmekte, milli parklar millet bahçeleri adı verilerek kaderleri değiştirilmek istenmekte.

Sizin anlayacağınız her tarafta bir doğa talanıdır aldı başını gidiyor. 

Sarı kızın Kaz Dağları gibi, Güzelbahçe Efem çukurundaki altın madeni, Aydın ovalarındaki jeotermal (JES) alanları, Sinop’ta nükleer santral için şimdiye kadar kesilen yaklaşık altı yüz elli bin ağaç,Munzur nehrine baraj, Eskişehir Alpu, Beylikova, Mihalıççık ve Sivrihisar’da verilen olumlu ÇED raporu,  ya HASANKEYF, Salda gölü, güzelim Karadeniz yaylaları, burada ismini sayamadığım dünya harikası doğa parçaları …

Yok olduklarında geri gelmeyecek insanlık mirasları. Onları bize bıraktılar, bizde çocuklarımıza bırakmalıyız. Onlarında buralarda hakları var.

Bu konuda gereken hassasiyeti gösteren kişi, kuruluş ve derneklerin cesur ve fedakar insanlarına çocuklarımız için teşekkür ederim.

Para için değer mi ‘Sarı Kızlar’ı kaybetmeye? (14.08.2019)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık