• 26 February 2019, Tuesday 17:15
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

“Yaşasın ithalat” …

Türkiye, tarihinin belki de -özel zamanlar dışında (ikinci dünya savaşı yılları, büyük buhran v.b.)- en olumsuz yıllarını yaşamakta. Yaşanan bu yıllardaki gelişmelerin ileriki yıllara umutla bakmamızı engelleyecek durumda olması ise daha da zor yılların habercisi.

Biliyorsunuz ülkeyi tek başına idare eden sayın Cumhurbaşkanına göre geldiğimiz nokta şahane. Artık “varlık kuyrukları” olan bir ülkeyiz. Bunu da meydanlarda çok olumlu bir şeymiş gibi tüm gücüyle halka haykırıyor. Tabii halkımız da alkışlıyor.

Düşünün sayın okurlar, öyle bir ülke ki, domatesi, biberi, soğanı, salatalığı 50 kuruş 1 lira daha ucuz almak için sabahın köründe kalkacak, toplu taşıma araçlarına binecek ve bilet parası vereceksiniz, devlet manavında sıraya gireceksiniz ve sadece sınırlı miktarda (2 kilogram) o da kalmışsa alıp tekrar toplu taşım ile evinize döneceksiniz. Bu da kârlı bir iş olarak anlatılacak. Öyle mi?

Günlerdir takip ediyorum, öncelikle bu varlık kuyruklarında varlıklı hiç kimseyi göremedim. Nasıl varlık kuyruğu bu?

İkincisi, burada satılan ve ucuz olduğu söylenen zerzevatın sadece ham mal bedelinin fiyat olarak belirtilmesi doğru bir açıklama değil. Buradaki malın gerçek fiyatı olarak; nakliye, vergi, eleman, ambalaj v.b. maliyetler ile toplam elde ediliş maliyetini söylemek gerek. Sonra burada satış değerinden farkını alarak “sayın halkım ben bu ucuz diye sattığım zerzevatın devlete maliyeti bu olduğundan aradaki zarar farkı bu malı almayan diğer tüm halkımdan da alacağım vergiler ile karşılayacağım” demeliler.

Yani şehir hastaneleri, havalimanları, yollar, köprüler ve geçitlerin garanti edilmiş kârlarını karşıladıkları gibi. Bu gelir garantili işler ile çok daha ucuza devlet tarafından yapılabilecek yatırımları birkaç müteahhite yaptırıp fahiş geliri garanti edip hazineden ödemekte oldukları ve uzun yıllar daha ödeyeceğimiz gibi.

Yani her şey göstermelik ve anı kurtarmak üzerine. Oysa bu devlet sonsuz zamanı olan ve hepimizin hakkı olan devlet.

Bu konuda “halci terörist”, “aracı hain” ... “Depoları basalım, fazla fiyat ile satan esnafı sindirelim” … Tedbir dedikleri de bu.

Oysa dağdaki çoban et konusunda, çiftçi tarlada tarım konusunda, halci halde akademik ders gibi asıl yapılması gerekenleri anlatıyorlar. Bunları aşağı yukarı yoldan geçen vatandaş bile söyleyebiliyor. Ama devleti yönetenler maalesef bir türlü asıl yapılması gerekenleri yapmıyorlar.

Ya ne yapıyorlar ? İTHALAT!

Hem de azarlayarak, tehdit eder gibi.

Ülkemizin on yedi yılda geldiği durumu çok güzel anlatan bir olayı sizler ile paylaşmak istiyorum.

Bu hafta süper ligin güzide takımlarından Galatasaray takımımız Portekiz’de Benfica takımı ile UEFA kupası maçı oynadı. Gönlümüz tabii ki elemesinden yana idi. Ancak olmadı, sağlık olsun. Takımlar açıklanınca gördüğüm takımın sadece adının Türk olduğuydu. Tüm takım yabancılardan oluşmaktaydı. Bu takım başarılı olduğunda Türk futbol ekibi başarılı oldu mu diyecektik?...

Fernando Muslera, Arjantin. Mariano Ferreira Filho, Brezilya. Christian Luyindama, Demokratik Kongo. Marcos Do Nascimento Teixeira, Brezilya. Yuto Nagatomo, Japonya. Ryan Donk, Hollanda. Papa Alioune Ndiaye, Senegal. Henry Onyekuru, Nijerya. Youne Belhanda, Fransa. Sofiane Feghouli, Fransa. Mbaye Diagne, Senegal. (Yedekler- Martin Linnes, Norveç. Fernando Francisco eges, Brezilya. Kostantinos Mitroglou, Yunanistan.)

Allah’tan Fatih hoca vardı da bu takım hangi ülkenin takımı demiyoruz.

Sadece Galatasaray böyle değil tüm takımlarımız az çok benzer gibi, hatta alt ligler bile. Böyle yerli ve milli olunca da Milli takımımız daha yeni bir alt lige düştü ve alt sıralarda sıradan bir takım oldu. Gençler kendilerine yeterince yer bulamıyor ve sporun bu tarafında içler acısı bir durum yaşıyoruz. Bu durumun getirdiği ekonomik tablo da en az “futboldaki başarılar” kadar iç sızlatır durumda.

Sonra aynı soru “sporda neden beklenen başarı gelmiyor beyler”?

Ancak anlayış aynı olunca, ülke ve içindeki tüm unsurlar da böyle oluyor. İşin kolayı: Çözemeyince İTHALAT yap geç.

Buğday; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna. Arpa; İngiltere, Hırvatistan. Saman; Gürcistan. Pamuk, ABD, Yunanistan, Türkmenistan, Hindistan. Soya; Arjantin. Mısır; ABD, Arjantin, Brezilya. Çeltik ve Pirinç; ABD, İtalya, Vietnam, Tayland. Kuru Fasulye; Etiyopya, Bangladeş, Mısır, Çin. Nohut; Kanada. Bezelye; ABD, Ukrayna, Kanada. (Yedekler/ Tohum; İsrail. Canlı hayvan; Uruguay, Brezilya, Arjantin, Avustralya. Et; Fransa, Romanya, Macaristan, Bosna Hersek, Rusya.

Anlayış aynı.

Yerli ve milli olduklarını söyleyen iktidar hemen her konuda tam tersi pozisyonda uygulamalarına devam etmekte. Peki üretmeden nasıl çıkacağız bu karanlıktan.

Demokrasiye, özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne, üreten ve kazanan, kazandığını adilce paylaşan bir ülke olmak bizim de hakkımız.

Yoksa bunu da mı İTHAL edeceğiz? …

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık