• 18 February 2021, Thursday 11:00
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Zihniyet …

Halk arasında “ağzınla kuş tutsan” diye başlayan cümle, hangi şart altında olursa olsun söylenen kişi için sonucun olumsuz olacağını anlatan bir cümledir.

Diyeceksiniz ki nereden çıktı bu?

Uzunca süredir halkı yaralayan olumsuz gelişmelerin önemlilerinden biri de liyakat!

Cumhuriyetin en büyük meziyetlerinden biri ve halâ dimdik duruyor olmasını sağlayan özelliği devrimler sonrası ülkenin her yerinde aynı eğitimin verilmiş olmasını sağlamak. Bu eğitimde başarılı olmuş evlatların eşit şartlarda ve aynı sınavlara girerek derecelerinin ve başarılarının ölçülmesi. Tabii ki sonrasında bir yere atanacak veya bir makam işgal edecek ise bunu sınavlardaki başarısı ve liyakati ile sağlamasıdır.

Yani özünde sadakat değil liyakat sonucu hak ederek bir yere gelinebileceğini bilen yurttaşlar devletinin kendisine karşı eşit davrandığı bilinci ile buralara gelindi.

Oysa şimdi ve uzun bir süredir öyle mi? Değil!

Bu durum devletin kurumlarının zaman içinde çökmesine, vatandaş nezdinde itibarın ve güvenilirliğin zayıflamasına ve yok olmasına neden olmaktadır. Güven kaybolursa da gelecek tehlikeye girer.

Bir devletin, kurucumuz Atatürk’ün de söylediği gibi geleceği gençler sayesinde var olabilir.

Oysa gençlerimiz uzun süredir devletinden eşit davranış görememektedir.

Yıllarca çalışılıp maddi yetersizlikler içinde bir yere gelmek isteyen gençlerimiz ve onlara her konuda destek olmak için her şeyi yapan fedakâr aileleri ne yazık ki çalışmalarının karşılığında adil, adaletli ve eşit bir ortam olmaması nedeniyle emeklerinin karşılığını alamamakta ve güvenleri azaldığı gibi gelecek endişesi içinde hayata küsmekteler.

Haksızlar mı? Değil! 

Yaygın basının da zaman içinde yazdığı gibi uzun yıllar çalınan sorular ile eşit olmayan sınavlara girdiler. Doğal olarak da hak etmeyenler sıralamalarda önlerde yer aldılar.

Girdikleri sınavlarda diyelim ki başarılı oldular, ne yazık ki iktidarın icat ettiği mülakat giyotini ile hakkı olan başarıya ulaşamıyor, anlamsız ve kasti sorular ile kaybetmeleri sağlanıyor.

Atanan veya kazandığı söylenenlerin önemli bir kısmı, maalesef çalınmış sorular ile kazanılmış sınavlar ve mülakat ile başarılı oldukları söylenenler.

Adalet ve hak mı bu? Değil!

Referandum öncesi her yerde anlatılmaya çalışılan bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yukarıda bahsettiğim ülke evlatlarının devlette yer bulma şansı maalesef olabildiğince azaltılmıştır.

Öyle ki bugün devlette bir yer edinebilmek için mutlaka iktidar sahiplerine biat etmiş ve onlardan olmanız gerekmekte. Siz ne kadar başarılı ve donanımlı olursanız olun eğer iktidar yanlısı değil ve onlara biat etmiyorsanız başarılı olmanız mümkün değil.

Bugün bunun en çarpıcı örneklerini devlet kurumları yanında üniversitelerimizde görmekteyiz. Üniversite rektörleri, önceleri üniversite tarafından seçilerek sıralanan adayların YÖK tarafından sıraya dokunulmadan üçe indirilmesi ve sonra Cumhurbaşkanının bu isimler arasından birini ataması şeklinde yapılırken bugün seçim ortadan kalkmış pek çok atama ve kararda olduğu gibi Cumhurbaşkanının kanun hükmünde karar ile şahsi kararına göre atanmaktadır. Bunun sonucunda şu an üniversitelerimiz uluslararası sıralamada, daha önce ilk 200 içinde bir kaçı yer alabilirken bugün ilk 500’de maalesef üniversitemiz kalmamıştır. Atanan rektörlerin ise 68’inin uluslararası yayını bulunmamaktadır. 71 rektörün ise yayınlarına hiç atıf yapılmadığı görülmektedir (web of sicence sistemine göre araştırma üniar-Prof. Dr. E. Karadağ).

İlk ve orta dereceli eğitimimizin durumunun Pisa araştırmalarında ne halde olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki üniversitelerimiz de iktidarın eğitim politikalarından nasibini alarak, olması gereken kimliklerinden uzaklaşmış, bilim üreten, toplumun aydınlık gelecek planlarına ışık tutacak özellikleri yok edilerek atanan rektör profillerine uygun olarak orta dereceli eğitim yuvalarına dönüşmüş ve ayrıca da iktidar yandaşlarının istihdam edildiği ayrı bir alan haline getirilmiş durumdadır. Son örneğini Boğaziçi Üniversitemizde yaşadık.

Ülkemiz evlatlarının yaklaşık yüzde 70’i başka ülkelere gitmek istiyor. (Metropol Araştırma)

Nedeni çok açık değil mi?

Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Sadece eğitim ve atamalar sırasında değil, hemen yaşantımızın her yerinde devletin varlığı ve temsil edenlerin zihniyetini görmek mümkün.

Bodrum’un turistik sahillerinde imar durumuna aykırı olarak yapımına devam eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın külliye inşaatında, Karadeniz’in o güzelim yaylalarının imara açılma kararlarında, Taksim’e cami yapma kararında, Cumhurbaşkanlığı’nın yurdun çeşitli yerlerinde yaptırdığı saraylarda, devletin her noktada yaptığı israfta, Cuma günleri namaz sonrası basın açıklaması yapma adetinde, Cumhuriyet düşmanı İskilipli atıf hocanın mezarının ziyaret edilmesinde, sadece kendilerinden olanların atandığı devlet görevlerinde verilen iki-üç-dört veya beş maaşta, Orman içlerinde açılan taş ocaklarında, tarım alanlarını talan eden enerji yatırımlarında, salgın sırasında vatandaşın yanında olmamalarında, beş müteahhit ile yapılan yatırım anlaşmalarında, atanamayan öğretmenlerde, kentlerin muhtelif yerlerinde halkın kolay ulaştığı hastaneleri kapatıp şehir dışında devasa hasta garantili şehir hastanelerinde, medyanın iktidar yanlısı yapılmasında, basın özgürlüğünde, devlet kurumlarının politize olmasında, vali ve kaymakamların bir kısmında iktidara yaranma anlayışlarında, ekonominin çökmesinde, kendi köylüsünü icralık hale getirip tarımı ithalata açmasında, teknoloji üretecek sanayi hamleleri yapamamasında, düşünce ve bunu ifade etme özgürlüğünde, Anayasayı yok sayma, adaleti yönlendirme isteğinde hep ne yazık ki hep bu zihniyeti görmekteyiz.

Kurumlarımız ne kadar sağlam olsa bile yöneticinin zihniyeti son derece önemli. Bunun uluslararası son örneğini Amerika Birleşik Devletleri’nde gördük. Trump bir dönem daha kalsaydı son derece dramatik durumlar olabilirdi. O’nu örnek alan başka ülke liderleri de olmadı mı? Oldu tabi ki.

Bazen şu söylenmiyor mu? Sorun kanunlarda değil uygulamada diye. Son derece doğru. Siz ne kadar mükemmel anayasa veya yasalar yapsanız da uygulayıcıların zihniyeti başka ise oradan doğru şeyler çıkmıyor maalesef.

Bu da bize demokrasinin en önemli araçlarından olan seçimde oylarını kullanan halkın çok iyi düşünerek oy kullanmalarının çok önemli olduğunu gösteriyor. Burada kendi kişisel çıkarlarından daha çok ülke çıkarlarını düşünecek, evrensel insan haklarını önemsemiş ve ülkemizin kurucu ilkeleri ile kavga etmeyen, bu ilkelerin gösterdiği yolda ülkeyi ve insanını kalkındıracak kişilerin iktidara getirilmesi çok önemli.

Sonuçta devleti yöneten iktidarları temsil eden insanların zihniyetleri son derece önemlidir. Hiç bir zaman bir kişiye sınırsız yetki verilmemeli, o kişi veya iktidarın demokratik kurumlarca denetlenmesi son derece önemli ve tabii iktidar dahil her vatandaşın adil ve hukukun üstünlüğü bazında bir adaletin varlığı da şarttır.

“Sizden olmayıp” da başarılı olanların hak ettiği yerlere gelebilmeleri, başarılı olup sizden olmayanların kötülenmediği, azınlıkların haklarının korunduğu, herkese eşit muamele edildiği, devletin partiye dönüştürülmediği, kurumların iktidarı dengeleyip sınırlayabildiği güçlü parlamenter bir yapı beklentimizdir.

Ancak en güzel sistemleri de kursanız, onları temsil eden insanların zihniyetleri son derece önemli. Bu yaşanarak görüldü. O nedenle insan kaynağımızın çağdaş ve demokrat bir anlayış ile yetiştirilmesi ve Atatürk ilke ve devrimleri ile barışık olmaları son derece önemli. 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık