• 23 March 2018, Friday 21:26
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Osmanlı’dan kalan

Yılmaz Kaya AYLANÇ

Bu ülke kimbilir kaçıncı kez aynı anlayış ile hırpalanıyor. Halâ ayakta olması az şey değil. Tarihin tekerrürü ders gibi. Tam doğru yolu bulmuş ayağa kalkmış, güneş ufukta görünür olmuş, nereden bilinir/bilinmez ama köstekler, engeller ve benzerleri ortaya çıkar, ülkenin doğru giden yoluna taş koyar, kaynaklarını sorunlar için heba eder ve yine başa döner. Bu yorgunluğa dayanmaksa hiç kolay değildir.

Hani, yere göğe sığdırılamayan Osmanlı’nın son zamanları, ülkemize siyasi ve ekonomik en ağır darbelerin aldırıldığı zamanlardı. Siyasi teslimiyet, 1919 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile başlattığı ve 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle durdurulmuş ve yepyeni bir devlet kurularak tarihteki yerini almıştır. Ekonomik alandaki teslimiyetin yükü ise maalesef yıllarca altından kalkılmak için büyük bedeller ödenmek zorunda kalınmıştır.Ancak siyaseten, egemenliğini elinden alamadıkları ve alamayacaklarını gören emperyal güçler, ekonomik olarak istila etme emellerinden asla vazgeçmemişlerdir. Bunu Osmanlı zamanında duyun-u umumiye’nin kurdurulmasına kadar vardırılarak, halkın nerdeyse ayağındaki donuna kadar her şeyi elinden alacak, bir avuç yemeğe muhtaç hale getirecek, doğal kaynaklara, limanlara kadar memleket coğrafyasına sahip olacak ve bu alanların üzerinde her türlü ekonomik faaliyeti yapacak imtiyazları elde edecek. Bu sömürü değil de nedir? Buna kim izin vermiştir? Padişah! Osmanlı Padişahları.

Öyle ki, Osmanlı’nın verdiği kapitülasyonları alanlar, kendisinin diğerinden daha az menfaat sağladığını gördüğünde, soluğu sarayda alıp “ben de onları isterim, o’na benden fazla vermişsiniz” diyecek hale gelinmiştir.

Osmanlı’nın son dönemde yaptıklarına ve yeni Cumhuriyete ne miras bıraktıklarına kısaca bir bakalım:

30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması. Sonuç, Osmanlı’nın elinde kalan son yerler olan Anadolu, Doğu Trakya ve Kuzey Irak; İngiltere, Fransa, İtalya, Ermenistan ve Yunanistan tarafından işgal edilmiştir

1.Dünya savaşı başında 1.7 milyon kilometrekare olan topraklar, 710 bin kilometrekare kalmış, 1 milyon kilometrekare toprak kaybedilmiştir.

1838 yılında Balta Limanı Ticari Anlaşması ile ticaretin nerdeyse tamamı işgalcilere veriliyor.En önemli sanayi kolumuz olan dokuma, hızla yok ediliyor (bugün en son örneğini Şeker Fabrikalarında görüyoruz). Öyle ki 1913 yılında yerli dokuma 15 bin ton iken, ithalat 48 bin ton olmuştur. Hani otomotiv ihracatında rekor üstüne rekor kırdık diyorlar ya, ama ithalatı hiç söylemiyorlar! Bütün önemli sanayi kolları yabancıların eline geçmiştir.

1914 yılı verilerine göre Osmanlı’dan dış ülkelere aktarılan para 3 milyar 112 milyon altın Liradır.Aynı dönemde Osmanlı’nı geliri dışarı aktarılan paraya eşittir.

Osmanlı’dan Cumhuriyete sadece 4 fabrika kalmıştır.Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri.Ağır sanayi olmayan Osmanlı’da İmalat-ı Harbiye dışında savaş araç gereç üreten ikinci bir fabrika yoktur.Osmanlı, sanayi ürünlerinin neredeyse tamamını ithal etmektedir. Şeker, un, hatta kiremit. 1923 yılına gelindiğinde, yurt içi tüketimin pamukluda % 10’u, yünlü kumaşta % 40’ı, ipekli kumaşta % 5’i, sabunda % 20’si, buğday ununda % 60’ı üretilebiliyordu.Kalanı ve pek çok diğer tüketim mallarının tamamı ithal ediliyordu.1923 yılında dış ticaretin % 32’si ihracat iken % 68’i ithalattı.

Karayolları, yok denecek kadar az olup toplamı 9 bin 711 kilometredir. Bu yolların da çoğu ya bakıma muhtaç ya da yeniden yapılması gereken yollardır. 1919 yılında ülkede 1000 otomobil olup, 800 tanesi İstanbul’dadır.

1915 yılında İstanbul’da 170 civarında işyeri varken aynı dönemde 359 genelev bulunmaktadır.

Demiryolları 7000 km. civarında olup tamamına yakını yabancılara aittir.

Denizyolları da yabancıların kontrolündedir.1919 yılında Osmanlı’nın elinde 3000 tondan fazla sadece 6 adet gemi bulunmaktadır.

Osmanlı İstatistik İdaresinin 1921 yılı raporunda 1914 - 1921 arası gerçekleşen enflasyon % 1200 - 1700 oranı arasına kadar çıkmıştır.

Dış borçlar 303 milyon 700 bin liraya ulaşmış, 1919 yılında Türkiye, dış borçların % 57’sinin alacaklıları olan İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından işgal edilmiştir.

1.Dünya Savaşı başında 6 milyon lira olan bütçe açığı, 1919’da 94 milyon liraya yükselmiştir.

1919 Mayıs’ında Osmanlı devleti, asker ve memur aylıklarını ödeyemez duruma gelmiştir. Ama aynı devlet, Anadolu’daki Kuvayı Milliyecileri yok etmek için Kuvayı İnzibatiye’ye 1 milyon 250 bin 850 lira ödenek ayırmıştır!

Devlet işgal edilmiş, ancak direnmek bir yana, direnen kuvvetler ve lideri Atatürk için idam kararı alınmıştır.

Bu şartlarda, yok olmak üzere olan Osmanlı’dan yepyeni tam bağımsız ve modern bir devlet yaratmak her babayiğidin harcı değildir.

Bugüne kadar Cumhuriyetin ve devrimlerin ortaya koyduğu her şeye karşı olanlar, limanlarını, madenlerini, fabrikalarını ya sattılar ya da satmak istemekteler. Havasını, suyunu, ormanını, sahillerini, üreten ve halkına ait olan her şeyi halka yabancılaştıran bir anlayış bugün halâ satılacak daha ne var diye bakmaktalar.

Buna rağmen ne borç bitiyor ne de halkın daha mutlu ve refah içinde yaşayacağı bir yarın yaratılabiliyor.

Miras kalan tarlasını satıp, orada kurulan beş yıldızlı otellerde ya da lüks sitelerde sonradan bekçilik yapmak zorunda kalan mirasyedilere benzeyeceğiz.

En zorumuza giden de, Lozan’a tepki gösteren ve beğenmeyenlerin, tam bağımsız ve üreten Türkiye’yi kısa zamanda her şeyiyle dışa bağımlı hale getirmiş olmalarıdır.

Ama şaşmamak gerek, kimileri “keşke Yunan galip gelseydi” diyecek kadar kendini kaybedip, orda burada boy göstermiyor mu!...

Herkes karşıyken Şeker fabrikalarını satmaya çalışanlar, nefes alacak yer kalmayıncaya kadar kentlere bina dolduranlar, eğitimi yaz boz tahtasına döndürüp bu ülkeye ve geleceğine yazık edenler.

Her gün iktidar tarafından tv kanallarında ülkenin uçan ekonomisi anlatılırken en çok da, kendileri de bir süre sonra inanırlar diye korkuyorum, o kadar inanarak okuyorlar ki önlerinde yazılı olan metinleri.

Bu da en tehlikeli an.

Kim kral çıplak diyecek!

Biz yine görevimizi yapalım ve “bu gidiş gidiş değil” diye uyaralım.

Cumhuriyetin ve onun kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ne kadar küçük görmek isteseler de, yapanları her yerde küçültmeye çalışsalar da, bu ulus ne Ata’sını unutur, ne de kurduğu Cumhuriyeti.

Kötü gidişe ve yapılan yanlışlara vaktiyle kim dur dedi? Gazi Mustafa Kemal Atatürk !

Yine kim durduracak? Emanet ettiği gençlik ve sağduyulu ulusu!

Ben güveniyorum…

En büyük dayanağımız, demokrasiye olan inancımız …

15.03.2018

(Kaynak / Akl-ı Kemal, 3. Cilt, Sinan MEYDAN)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık