- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 14 November 2018, Wednesday 18:27
- 3185 kez okundu
Yılmaz Kaya AYLANÇ -
Bu yazımda sizlerle, toplumumuzun son yıllarda gösterdiği değişikliği konuşmak istiyorum. Sessiz ve derinden giden bu değişiklik, önüne gelen herkesi bir girdaba sürüklemeye devam ediyor, hem de artan bir hızla ve büyüyerek.
Neden bahsediyorum sizce?
Fazla meraklandırmadan anlatmaya devam ediyorum. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunun karıştığı, ak ile karanın ayrışmadığı, ne dendiğinden çok, kimin söylediğinin önemli olduğu bir süreç yaşamakta ülkemiz.
Toplumun bir kesimi ile barışık. Her şeyini o tarafa vermeye hazır, yazılı olmayan bir mutabakat gibi ne söylerse yapacakları neredeyse ülke yarısı bir halk nüfusu ve tüm ülke kaynaklarının neredeyse önemli kısmının paylaşıldığı yan. Diğer taraf ise üretip ortaya değer koyan, kıyılarda yoğunlaşmış, eğitimli ve sorgulayan bu nedenle cezalandırılan taraf gibi olan bir yan.
Ne oldu da böyle oldu? Bir iktidar uğruna ülkenin her anlamda ve her konuda nerdeyse tam ortadan bölünesi bir sürece girmesi ve her geçen zaman bu ayrışmanın kemikleşmesi bizleri nereye götürür diye düşünen var mı? Yoksa düşünmeli, hem de çok geç olmadan.
Bir tarafa göre ekonomide kriz var, diğer tarafça yok. Dış politika şahane, diğer tarafa göre kavgasız komşumuz, itişmediğimiz ülke kalmadı. Eğitimde dibe vurduk, evrensel ve bilimsel eğitimden her geçen gün uzaklaşıyoruz, çocuklarımız doğru dürüst eğitim alamıyor derken, diğer taraf nerdeyse sadece din eğitimi alsın yeter dercesine memnuniyet içinde. İşsizlik denince okumuş üniversite bitirmiş gençlerimiz park köşelerinden kahve köşelerine savrulmakta, koca koca insanlar babalarından çekinerek harçlık isteme durumundalar. Sanayici, iş adamı ve esnaf bittik, yandık derken, her akşam tv’lerden ekonominin şaha kalktığı açıklamalarını yapan sayısız tv silahşörünü dinlemek durumunda kalıyoruz. Ancak yandaş olmayan başka bir kanal ise durumun tam tersi olduğunu ortaya koyan pek çok devlet rakamını veriyor dakikalarca seyircilerine.
Gerçek, öğrenilmesi hak olan bir olgudur. Bunu sadece siz öyle görülmesini ve duyulmasını istediniz diye gerçek olmayan şekilde ortaya koymanız kabul edilir bir davranış olabilir mi? Bu, topluma yapılan bir haksızlıktır ve asla affedilemez.
Yanlış yaparsınız, beceremeyebilirsiniz, hata yaparsınız ama bunu büyük bir cesaretle doğru şekilde söylersiniz. Gerekirse özür dilersiniz. Olmadı hukuk önünde hesap verirsiniz. Ancak bu ve benzeri uygulamaları unutalı sanırım çok oldu. Şimdilerde neyin ne olduğu önemli değil, o konuda ne söylendiği önemli.
Bakınız bu konuda söylediklerimin canlı şahitlerini şimdi sizler ile paylaşacağım.
Yer TMMM, grup toplantısında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı konuşuyor:
Partinin en çok önem verdiği ve başarılı olduğu, tüm programlarına temel ve temel politikaların üzerine inşa edildiği dört temel politika olduğu söylendi. Ve şimdi sıkı durun bu dört temel direk Eğitim, Adalet, Sağlık ve Emniyet olarak sıralandı.
Allah aşkına bunların hangisini savunabilirsiniz. İnsan inanarak bunları nasıl söyleyebilir aklım almıyor. Deseler ki enerji, hadi bir parça bir yerlerinden savunurum dersiniz de!
Biz de bu konularda bir şeyler söyleyelim sevgili okurlarım.
İlk temel politikaları eğitim. Sizce nasılız bu konuda? Pisa sonuçları açıklandığında listeyi ters tutarsak başarı gözüküyor. Gençlerin matematik ve fen ders başarıları nasıl? Üniversite sınavlarında alınan sonuçlar, sıfır çeken pek çok öğrencimizi ortaya koyuyor. Üniversitelere yerleştirmede kontenjanlarının tamamı dolmamış bölüm sayısı ne kadar dersiniz? Bunu, eski başbakan Sayın Binali Yıldırım bile “yanlış planlamalar yaptık” diyerek itiraf etmişti. Her yere üniversite yapmayı, oraya binlerce genci yerleştirmeyi eğitim sanan yaklaşımın iflas ettiğini sonuçları ile ortaya koymakta. Şansölye Merkel ziyaretinde Sayın Cumhurbaşkanı konuğuna soruyor “Sizde kaç üniversiteli var?” diye. Merkel yanıt veriyor: “3,5 milyon” ... Sayın Cumhurbaşkanı böbürlenip gururla “Bizde 7 milyon var” diye sürdürüp ekliyor: “Naber bay Kemal!” … Ancak söylemediği o kadar çok şey var ki. Geçenlerde bir rektöre fırça atar gibi “Neden bizim dünya sıralamasında üst yerlerde bir üniversitemiz yok” derken, atadığı son sıradaki rektörler, kendisini tanrı gibi gören öğretim üyeleri, her gece rüyasında Allah’ı gören doçentleri, profesörsüz, doçentsiz fakülteler derken, pisa testinde alt sıralardaki yerlerimiz ve binlerce işsiz üniversitelimiz. Eğitimde dibe vurduğumuz yıllar. Ancak her mahallede açılan ancak sınıflarına öğrenci bulmakta zorlanan imam hatip okulları, başarılarını kanıtlamış yılların liselerinin dağıtılması. Unutmayalım ki tek adam iktidarının en çok bakanı değişen, en çok sınav sistemi değişen, en çok müfredat ve politika farklılığının yaşandığı bakanlık milli eğitim bakanlığı olmuştur. Sonuç ise tam anlamı ile hüsran. Eğitim bina yapmaktan çıkar, eğiticide de yandaşlık değil de liyakat tekrar değer olursa ve bu işlere bugünden başlarsak belki kırk yıl sonra eğitim kalitemizi belli bir yere getirebiliriz.
En güçlü oldukları dört konudan ikincisi ise, bir başka yanlışların yapıldığı ve gelinen noktanın bu durumu kanıtladığı sağlık konusu. Çağ atlayan sağlıkta gelinen nokta, mutsuz hasta ve ülkeye bir kambur gibi binen gelir garantili şehir hastaneleridir. Sağlıkta geldikleri noktayı tam bir başarı hikayesi olarak sunanlar, sanırım son zamanlarda hiç hastaneye gitmediler. Yapılan şehir hastaneleri ile millete ceza gibi sağlık hizmeti yanında, milletin parasını şirketlere aktarmada garanti yönteminin uygulanması, sağlıkta da sosyal devlet anlayışının dibe vurduğu konulardan biri olduğunu düşünüyorum. Buralara aktarılan para ile kolayca ulaşılan ve içinde özellikle yaşlı ve engelli hastaların daha kolay tedavi olabilecekleri kaç küçük sağlık kuruluşu yapılabilirdi.
Bu konuda son olarak şunları tekrar anımsatmak isterim. Dünyanın gelişmiş ve zengin sınıfındaki ülkelerden kişi başı çok daha fazla görüntüleme cihazına (MR-BT v.b.) sahibiz. Kullandığımız ilaç harcamasının ise on altı yılda 2 milyar dolardan 40 milyar dolara ulaştığının üzerinde çok düşünmemiz gerekmekte.
İktidarın dört temel üstünlük konularından üçüncüsü Adalet. Kendilerinin bile çok defa problemleri itiraf ettikleri ve hatta en büyük darbeyi yedikleri adalet konusu el insaf dedirtiriyor. Adalet hiç olmadığı kadar bunalımda olan bir konu olarak son yıllara damgasını vurdu. Bir zaman “bu davaların savcısı olurum”dan, zırhlı mercedeslerin alınmasına, heykelin dikilmesine kadar sonradan ne acıdır ki kandırıldık “Allah bizi affetsin” demekle kapadıkları bir süreci de bu iktidarda yaşadık. Sırf adalet uygulayanları kendilerine yakın kişilerden oluşturabilmek için mevzuat değişikliği, mülakat gibi sistemlerle parti yargısını oluşturma çabalarına hala devam ettiklerini düşünüyorum. Ancak unutulmamalıdır ki, adalet bir gün yeri geldiğinde herkese gerekmekte. Bağımsız bir adalet olmayınca, özgür birey olamaz. Bu durumu en iyi ifade eden “adalet mülkün temelidir” sözüdür.
Grupta yapılan konuşmadaki dört temel konunun dördüncüsü emniyet oldu. Güvenlik konusu önemli. İnsanoğlunun birlikte yaşamak ve devlet gibi kurumları edinmesinin en başında güvenlik ihtiyacını karşılamak gelir. Güvende olduğunu hissetmeden yaşamak tabii ki olmaz. Ancak silahla sağlanan güvenlik bir yere kadar. Gerçek güvenliğin, eğitimli toplumdan geçtiğini düşünüyorum. Ülkemde son yıllardaki kadın cinayetleri, çocuk tacizleri gibi polisiye konularda çok fazla örneği görmekteyiz. Bu durumun eğitimli insan ile çözüleceğini düşünenlerdenim.
Ekonomiye çok detaylı değinmemelerine karşın verdikleri örnekleri irdeleyecek olsak, aman Allahım dedirtecek cinsten olduğunu söyleyebilirim.
Bunlardan biri, “IMF’ye borcu sıfırladık” derken içinde bulunduğumuz ekonomik krizin vadesi gelmiş borçlarımızı ödeyecek para bulamadığımız için olduğunu unutmamalıyız. Son olarak yapılan borçlanmanın da dolar bazında % 7,5 faizle olduğunu söylemeliyim.
Hayvansal ürünlerdeki fiyat artışlarına getirilen açıklama ise tüm ekonomik kuramları Türkiye gerçeğinde çöpe attırır cinsten. Ne deniyor bu konuda, “Fiyatların artmasının nedeni, ülkedeki refah seviyesinin yükselmesi ile et tüketiminin artmış olmasıdır” ... Bu konuda artış devam ederse, kendi açıklamaları ile refah seviyesi yükselmeye devam ederse, fiyatları kontrol etmek için ithalatı cari açık riskini göze alarak yaparız! Hiç bu konuda, teşvik mekanizması ile hayvancılığı kalkındırırız, üretimi artırırız diye bir şey denmiyor!
Fiyat ve tüketim arasındaki ilişkiye ilişkin Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklaması insana düşündürtüyor, acaba saman fiyatları neden artıyor. Oysa eşek sayısı son yıllarda sürekli azalıyor.
Bir diğer başarı hikayesi olarak sunulan, ancak bence başarısızlık sonucu oluşan durum ise devletin hazineden muhtaç halk bireylerine yaptığı sosyal yardımlar. İktidara geldiklerinde 2 milyar lira olan sosyal yardımları 38 milyar liraya çıkardık diye övünülüyor. Oysa ben aynı tablodan hicap duyuyorum. Vatandaşımın bu süreçte çok daha fazla fakirleşmesi ve devletin yardımına muhtaç kalması nedeniyle.
Grup konuşmasında ne yazık ki enflasyon rakamlarından, faizden hiç bahsetmemiş olması manidardı. Ama yine de çok alkış aldı, yapılan tezahürat stadyumları anımsattı.
Yerel seçimler öncesi oraya kadar idare etmeye çalışan bir ülke görünümü içinde olmamızı, fırtına öncesi sakinlik olarak değerlendiriyorum. Kan ağlayan esnaf ve ticaret erbabı kara kara düşünmekte ve bir çıkış yolu bulamadığını söylemekte.
Takkeler öne konmalı ve gerçekler üzerinden halka doğru ve açık konuşularak çözüm politikaları halk için yapılarak bu zor durumdan çıkmaya çalışılmalıdır.
Bu da alkışlarla değil, üretimle ve hakça bölüşmekle olacaktır. (11.11.2018)
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
26.10.2019 Ne, neden, niçin!
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.