• 30 April 2020, Thursday 9:31
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Bugünde de mi siyaset …

Benim umudum kalmadı, bilmem sizin var mı?

Düne kadar iktidar ve muhalefet arasında en küçük konudan en büyüğüne kadar hemen her konuda anlaşmazlık olup söylenecek en ağır sözlerin söylendiğine hep şahit olduk.

Bu sözlere burada yer verecek değilim, sırasında hepiniz medyadan bunlara şahit oldunuz. Eminim ki pek çok yurttaş bu sözleri kavgada bile söylemiyordur.

Yaşadığımız şu anormal sıkıntılı günlerde biraz da olsa ümitle beklemiştim.

Bu kez iktidar tüm siyasi partiler ile dolayısı ile tüm yurttaşları kucaklayan ve siyasi rekabete bir süre ara veren bir yaklaşım içinde olur diye.

Ama boşuna beklemişim ve çok fena yanılmışım.

Bir küresel salgın ile karşı karşıya olan insanlık ve ülkemiz bu noktada her yurttaşını yaşatmak için el birliği ile mücadele edecek, tüm kaynaklar bu çalışmalar için kullanılacak, iktidar muhalefet el ele tam bir birlik içinde bu mücadeleyi veriyor olacağız.

Nerdeee!

İktidar partisinin başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı, kendi açısından birlik zamanı deyip tüm siyasileri çağırdığında başta ana muhalefet olarak pek çoğu Yenikapı’da değiller miydi? Yine başka bir çağrıda Samsun’da yine platformun üzerinde el ele kol kola fotoğraf çektirmediler mi?

Oysa şimdi içinde bulunduğumuz durum hepsinden daha önemli ve her yurttaşın hayatı bahis konusuyken yaşadıklarımıza bakın.

Bu atmosferde halkına yardım amacıyla bir taşı taş üzerine koymaya çalışanların devlet yanında olduğunu göstereceğine, nerdeyse bazıları için (muhalefet) “siz yapmayın, yapacak bir şey varsa ben yaparım, sadece ben!” demekte ve bunu sürdürmekte.

İnsanın aklı almıyor, şu yaşadığımız günlere bakınca böyle bir engellemeyi, bırakın siyasi gelecek beklentisi içinde olan bir partiyi, sıradan hiçbir insanın yapacağını düşünemiyorum.

Üstelik özrü kabahatinden büyük diye bir deyimin ifade edildiği topraklarda, dünyanın pek çok lideri halkına daha salgının ilk günlerinde “sizler faturalarınızı düşünmeyin onlar bizim işimiz, sizler sağlınızı koruyun” demiş ve çok büyük bütçeleri içeren yardım paketlerini açıklayarak halkının yanında olduğu güvencesini vermiştir.

Peki biz ne yaptık?

Uzunca bir aradan sonra 100 milyar liralık bir paket açıklandığında Sayın Cumhurbaşkanı iş adamlarına yaptığı katkıyı ifade ederek TOBB başkanına “hadi iyisiniz” şakasını yapmış ve paketten dar gelirliye sadece yaklaşık 2 milyar liralık bir yardım çıkmıştı.

Bu yardım da daha önceden kaymakamlıklarda isimleri kayıtlı çeşitli adlar altında yardım alan vatandaşlarımızı içermekteydi.

Oysa salgın sırasında yayılmayı önlemek için çok yerinde olarak öncelikle bazı iş kollarının faaliyetleri durduruldu. Berber, kahve, AVM, seyyar satıcılar v.b. küçük esnaf. Genellikle kazançları ile günlük yaşayan ve yanlarında az sayıda insan çalıştıran yerler kepenkleri kapayıp eve gönderildiler.

Evde ne yenecek, ne içilecek kimse sormadı!

Belediyeler işte bu noktada ihtiyacı görerek harekete geçtiler ve bu insanların evlerine, kapıya teslim edilmek üzere nakit ve gıda yardımı için bağış toplamak üzere kampanya başlattılar ki, daha ikinci günü Sayın Cumhurbaşkanı yeni bir paket açıklayacağı konuşmasında belediyelerin bu yardımları yapmak için bağış toplayamayacağını bunun “devlet içinde devlet olacağını” söyledi ve belediye hesapları donduruldu. Ve “bağış toplanacak ise sadece biz toplarız” (Cumhurbaşkanlığı) anlamında bir açıklama yaptı.

Şu an belediyeler sadece ayni yardımları organize etmeye çalışmaktalar.

Peki bu hareketi ile belediyeleri durdurup işsiz ve gelirsiz kalan vatandaşa devlet bir yardımda bulunabilmiş midir?

Şu ana kadar hayır!

Halâ yardımı nasıl yapacaklarını, kimler olduklarını tespit etmek ve kriterleri belirlemek ile meşguller. Oysa o insanların bir an önce evlerine ekmek, yemek girmek zorunda. Sen ben kavgası yüzünden milyonlarca insan şu an yardım alamıyor.

Peki Sayın Cumhurbaşkanı’nın açtığı yardım kampanyasında durum nasıl derseniz, hiç iyi değil derim. Toplanan paranın kimlerden geldiğine ve miktarına bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Keşke böyle olmasaydı!

Kendi çağrısıyla Yenikapı ve Samsun’a gelindiği gibi tüm muhalefeti yanına alıp “yardımların kim tarafından toplandığı önemli değil belediyelerimize de yardım yapabilirsiniz zaten birlikte dağıtacağız” benzeri bir yaklaşım ile o resmi yeniden çektirebilselerdi sanırım çok daha farklı bir Türkiye görebilirdik.

Bu da bize aşı kadar iyi gelirdi!

Oysa Sayın Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partili belediyeler ile tele konferans yaparak bu salgında neler yapılması gerektiğine ilişkin bir toplantı yaptı. O toplantı haberleri izlenirken pek çok yurttaş gibi benim de içim acıdı. Neden? Tüm yurt belediye başkanları yoktu o toplantıda? Sırası gelince birlik ve beraberlik isteniyor, önce büyükler örnek olmaz mı bu tip davranışlarda. Bu toprakların töresinde bu vardır.

Bu ve benzeri örnekleri burada çoğaltmak mümkün.

Sahra hastanelerinin yapılması gerektiği söylendiğinde ve alt yapısı, ulaşımı ile en uygun yerlerin hazırlandığı ifade edilmiş olsa da muhalefet söylediği için ulusal kaynaklar el tersiyle itilerek kendilerinin belirlediği yerlere hastane yapacaklarını yaklaşık on beş yirmi gün sonra açıklamak durumda kaldılar. Orada da, hem yer konusunda sorunlu yerler olması hem de ihaleye çıkıldığı duyulmadan ve iddiaya göre bir ay önceden inşaatı yapacak firmanın belli olduğunun dedikodusu da işin cabası.

Burada söylemeden geçemeyeceğim ilginç bir örnek de Sağlık Bakanlığı’nın belli yerlerde maske zorunluluğu getirmesinden sonra belediyelerin hemen harekete geçerek halka maske dağıtması hareketi de bir müddet sonra maske satışını yasaklayan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden sonra durdurulmuştur.

Karikatür gibi durum, güler misiniz, ağlar mısınız? Maske zorunlu ama ortada maske yok. Yine aynı kapıya çıkan hareketler, “maske verilecekse ben veririm” ... Ver o zaman!

Önce maske tanzim satışı yapacağız, ardından satış yok bedava olacak, daha sonra PTT şubelerinden, en sonunda eczanelerden … Bugün maske takmak mecburi ve daha maskeler ortada yok!

Hakikaten söyleyecek söz, yazacak kelime bulmakta zorlanıyorum. İktidarın son eseri belediyelerin yoksul ailelere, kapılarına kadar götürdükleri yemekleri hazırladıkları aşevlerinin de faaliyetlerini durdurdular.

Bu davranışların muhalefet partilerine değil, bu ülkenin yoksul vatandaşlarına yapılmış bir kötülük olduğu görülmüyor mu? Allah aşkına bunun hangi nedenle yapıldığını kim söyler, nasıl izah edersiniz. O aileler şimdi aç!

Evet devlet isterse istediğini yapabilir, hiçbir belediye devlet olanakları ile yarışamaz. Ancak damlaya damlaya göl olur bizim atalarımızın sözü. Devletin Ankara’dan idaresi zor diyen ve yerel yönetimleri güçlendireceğiz diyen sizler değil misiniz?

Halka yakın olan ve en kısa zamanda ulaşabilen yerel yönetimlerdir. Devlet bunları kullanarak vatandaşına bir an önce yardım etmeyi düşünmek yerine yaptıkları ile ne yapmak istiyor.

Siyaseten bunun seçimlerde elbet bir faturası olacaktır. Bu faturanın iktidar partisi için hiç de iyi olmayacağı kanaatindeyim.

Her zaman her konuda hazır olduklarını ve planlarının olduğunu söyleyen iktidarın hemen hiçbir konuda hazır olmadığını, kendi önceliklerinin halkınkinden başka olduğunu bu salgın sırasında gördük.

Millet can derdindeyken Kanal İstanbul ve Cumhurbaşkanlığı araç kiralama ihalelerini bile ertelemeyen anlayışın kendi ayağına sıktığını anlamak için çok tecrübeli olmaya gerek yok.

Burada halkın maske ve benzeri gereçler ile işyerleri kapanan esnafın geçim derdi ile boğuşurken, elektrik ve gaz faturalarının dahi ertelenemediği, temel pek çok ihtiyaca ait sıkıntılar yaşanırken İngiltere, İspanya, İtalya gibi daha pek çok devlete sağlık gereçlerinin gönderilmesi haberlerini medyada görmekteyiz. Ki o ülkeler vatandaşlarına milyarlarca dolar ve euro tutarında yardımları evlerine kadar götürüp vermiş, faturalarını üç ay ertelemiş devletler. Ve yine o devletlere verilen yardım kolileri üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti Halkından” yazmıyor, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı” yazıyor, ne dersiniz?

Yapılan yanlışların neresinden dönerseniz kârdır derler. Böyle bir salgın durumunda dahi birlik ve beraberliğin sağlanamamış olması çok üzüntü vericidir. Bunun müsebbibi de iktidar ve onun lideri Sayın Cumhurbaşkanı’dır.

Ceza ile korkutma ile hiçbir durum sonsuza kadar başarılı olamamıştır, sevgi ve anlayış ile, barış ile her şeyin üstesinden gelmek mümkündür.

Bir de bunu deneseniz ne olurdu? Ama görüyorum ki hiç umut yok…! (09.04.2020)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık