• 26 October 2019, Saturday 9:37
YılmazKaya Aylanç

Yılmaz Kaya Aylanç

Ne, neden, niçin!

Nedir bu başımıza gelenler!
Olanca hızıyla ve gittikçe büyüyen bir işsizlik, her gün rekorlar kıran yoksulluk. Üretme konusunda sıkıntılı bir sanayi, siftah yapamayan esnaf, ithalat ile yok edilmeye çalışılan tarım. Bir inat ve sevda uğruna imam hatip okullarına feda edilen eğitim, Arap hayranlığı nedeniyle kendi halkından uzaklaşan yönetim.
Bütün bunlardan bir tanesi dahi bir ülkede yeterince önemli bir sorun ve halkın yakın ilgisine mazhar olmak için yetecektir. Bizde ise topu birden, tekmil hepsi var maşallah.
Bunlar yetmezmiş gibi her gün yeni sorunların ortaya çıkması artık kimse için sürpriz değil. 
Bir mektup mu gelmiş, aşağılayıcı, “at çöpe biz onu kale almıyoruz” dersiniz olur biter-mi? 
Biter mi? 
Tabii ki bitmez. O mektup neticede bir kişiye hitaben yazılmış olsa da asıl muhatap devlettir, millettir. Mektubun basından haberdar olunmuş olması da ayrı bir sorun. Bu zamanda hiçbir şeyin gizli kalmayacağını ne yazık ki iktidar sahipleri henüz öğrenmemiş. Oysa ki karşılarındaki devlet bu ve benzeri her tür manipülasyonu yapmaya zaten müsait. 
Neticede o bir emperyalist devlet. 
Mektup, milletin gönlünde çok kırıcı bir yer etmiştir. Ama aynı kırıcı etki, devleti yönetenlerin bu mektuba gereken hızda ve gereken ayarda bir yanıtı verememiş olmaları nedeniylede yaşanmıştır, yaşanmaktadır. 
Devlet yönetmek elbette ki parti yönetmeye benzemez. Benzememeli de! Bu mektup T.C. Cumhurbaşkanlığı makamına yazılmıştır. Dolayısı ile muhatabı bu devlet ve onu oluşturan millettir. 
Ancak devleti yöneten, yeni sistemde aynı zamanda parti yöneticisi de olduğundan pek çok konuda olduğu gibi yine roller karışmış ve yanlışlar yapılmıştır. Elbette bir gün bu yanlıştan dönülmelidir, dönülecektir.
Gelelim Fırat’ın doğusuna yapılan Barış Pınarı Harekâtının 9. gününe. Amerika Birleşik Devletleri’nin başkan yardımcısı sıfatı ile yer aldığı görüşmeler, daha önce görüşmeyeceğim dediği halde Cumhurbaşkanı’nın katılımı ile yapıldı. 
Ekipler toplantısı öncesi Cumhurbaşkanı ve başkan yardımcısı baş başa görüştüler. Yaklaşık bir buçuk saat baş başa görüşmeye ait bir açıklama yapılmadan heyetler toplantısına geçildi. İnsanın ister istemez aklına o mektup geliyor ve başkan yardımcısı neler söylemiş olabilir diye merak ediyor. Elbette tarih bir gün bu karanlıkta kalmış zamanları aydınlatacaktır. Ancak beklenen, bunu zamana bırakmadan halka kendi yöneticilerimizin anlatmasıdır. 
Doğru olan budur.
Gelelim heyetler arası görüşmelere. Uzun bir masa, sağda Amerikan heyeti, solda bizim heyet. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan, masanın başına bakıldığında görülüyor. T.C. Cumhurbaşkanı, eşiti olmadığı halde Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı ile aynı pozisyonda. Bizim başkan yardımcısı ile savunma bakanı karşılıklı oturmakta.
Bunun neresi doğru ki? 
Neresi savunulabilir ki?
Bu duruma neden rıza göstermekteyiz ki?
Mektup olayının yaraladığı gönüller bir kez daha yaralanmıştır. Her zaman “ey”  diye topa tuttuğumuz, kendi küçük etkisi büyük İsrail bile bizim büyükelçimizin oturacağı sandalyenin ayaklarını keserek daha aşağıda oturması sağlanarak kamuoyunda aşağılanmıştı. Bunu unutmadık. Devletler arasında mütekabiliyet ve eşitlik ilkesi diye kavramlar vardır. 
Siz, hem ben bu devletin başıyım diyeceksiniz, sonra başka ülkenin daha aşağıda bulunan makamını kendinize muhatap alacaksınız. 
Olmaz!
Bunun için korkacak, çekinecek hiçbir şeyimiz yoktur.
Kaldı ki son derece önemli bir konuda yapılan bu toplantıda oturma düzeni ile zaten sonuç ne ise kabullendim diyen bir yaklaşımı karşı tarafa vermiş olmaktasınız. 
Denebilir ki: Ne verdik ki?
Evet bugün için bildiklerimiz sadece Fırat’ın doğusunda kalan Irak sınırına kadar olan sınır bölgemizde otuz iki kilometrelik güvenli bölgenin sağlanmasının kabul edildiğidir. Bu bile şüpheye şayan bir durum olup, söylenildiği ve istenildiği kadarı ile tüm bölge boşaltılacak, ağır silahlar toplanacak, terörist unsurlar güvenli bölge dışına çıkacak. 
Anlaşmayı bugüne kadar hiçbir sözünde durmamış ve sırası geldikçe ülkeyi ve yöneticilerini aşağılamaktan geri kalmamış bir devlet ile yapıyoruz. 
Terör tüm insan kaynağı ve silahlarıyla sadece otuz iki kilometre aşağıya kaymıştır. 
Bu yeterli mi? Doğru mu?
Tüm gürültü bunun için miydi?
Oysa sahada yapılmak istenen politik olarak diğer ülkeler ve kurumlar nezdinde yapılabilmiş midir? Asıl kazanılacak yer diploması olup, gerekeni yapmış ve diğer ülkelere derdini anlatmış ve destek alabilmiş midir ülkemiz?
Bütün bunların ne durumda olduğunu tv haberlerini izleyenler görmektedir. Tam bir bilinmezlik. 
Peki durum bu iken bir süper gücün gönderdiği ikinci adam toplam dokuz buçuk saat süren toplantılar sonrasında kendi istediklerini aldıklarını söyleyerek mutlu bir biçimde başkanını arayarak “işlem tamam” diyor. Başkan da bizim Cumhurbaşkanımızı öven sözler söyleyerek, söz dinleyen evlada yapılan sevgi gösterisi benzeri bir yaklaşımda bulunuyor.
Devletler arası ilişki bu değildir. Devletimiz hiçbir zaman bu denli sıradan ilişkiler içinde olmamıştır. İnsanlar gibi devletlerinde onurları haysiyetleri bulunmaktadır.
Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıda hiç utanmadan Amerikan heyeti “biz muhataplarımız ile her an telefon yolu ile görüşme halindeydik” deme cüretini gösterebilmişlerdir. Böylesi önemli bir toplantı, dışarıdan haberleşmeyi kesecek cihazlar ile önlenebilmekteyken bunun bile yapılamamış olması bizim kusurumuz olsa gerek.
Sonuçta yandaş medyanın günlerdir “zafer” diye yazdığı çizdiği durum dünden daha karışık ve halledilen hiçbir şeyin olmadığı durumdur.
Bu durumun birde Rusya ayağı var ki o da ayrı bir konu ve en az Amerikalılar kadar çetin ve çetrefilli bir durumdur.
Dışişleri bakanının dört yüz kırk dört km. uzunluğunda ve otuz iki km. genişliğinde denilen güvenli bölgenin nasıl korunacağı ve denetleneceği, Suriye hükümetinin bu alanda ne zaman ne yapacağı da ortada yanıt arayan ayrı bir konu olarak durmaktadır.
Biz kurucumuzdan şunu öğrendik “yurtta barış, dünyada barış”. 
Ülkemi yönetenlerin, takıldıkları zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne yapmış, nasıl yapmış konusuna kafayı yorup ülkeyi yönetmelerinde büyük fayda bulunmaktadır.
Rehber Atatürk’tür. Başka rehbere gerek yoktur.
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık