- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 26 October 2019, Saturday 9:37
- 2641 kez okundu
Nedir bu başımıza gelenler!
Olanca hızıyla ve gittikçe büyüyen bir işsizlik, her gün rekorlar kıran yoksulluk. Üretme konusunda sıkıntılı bir sanayi, siftah yapamayan esnaf, ithalat ile yok edilmeye çalışılan tarım. Bir inat ve sevda uğruna imam hatip okullarına feda edilen eğitim, Arap hayranlığı nedeniyle kendi halkından uzaklaşan yönetim.
Bütün bunlardan bir tanesi dahi bir ülkede yeterince önemli bir sorun ve halkın yakın ilgisine mazhar olmak için yetecektir. Bizde ise topu birden, tekmil hepsi var maşallah.
Bunlar yetmezmiş gibi her gün yeni sorunların ortaya çıkması artık kimse için sürpriz değil.
Bir mektup mu gelmiş, aşağılayıcı, “at çöpe biz onu kale almıyoruz” dersiniz olur biter-mi?
Biter mi?
Tabii ki bitmez. O mektup neticede bir kişiye hitaben yazılmış olsa da asıl muhatap devlettir, millettir. Mektubun basından haberdar olunmuş olması da ayrı bir sorun. Bu zamanda hiçbir şeyin gizli kalmayacağını ne yazık ki iktidar sahipleri henüz öğrenmemiş. Oysa ki karşılarındaki devlet bu ve benzeri her tür manipülasyonu yapmaya zaten müsait.
Neticede o bir emperyalist devlet.
Mektup, milletin gönlünde çok kırıcı bir yer etmiştir. Ama aynı kırıcı etki, devleti yönetenlerin bu mektuba gereken hızda ve gereken ayarda bir yanıtı verememiş olmaları nedeniylede yaşanmıştır, yaşanmaktadır.
Devlet yönetmek elbette ki parti yönetmeye benzemez. Benzememeli de! Bu mektup T.C. Cumhurbaşkanlığı makamına yazılmıştır. Dolayısı ile muhatabı bu devlet ve onu oluşturan millettir.
Ancak devleti yöneten, yeni sistemde aynı zamanda parti yöneticisi de olduğundan pek çok konuda olduğu gibi yine roller karışmış ve yanlışlar yapılmıştır. Elbette bir gün bu yanlıştan dönülmelidir, dönülecektir.
Gelelim Fırat’ın doğusuna yapılan Barış Pınarı Harekâtının 9. gününe. Amerika Birleşik Devletleri’nin başkan yardımcısı sıfatı ile yer aldığı görüşmeler, daha önce görüşmeyeceğim dediği halde Cumhurbaşkanı’nın katılımı ile yapıldı.
Ekipler toplantısı öncesi Cumhurbaşkanı ve başkan yardımcısı baş başa görüştüler. Yaklaşık bir buçuk saat baş başa görüşmeye ait bir açıklama yapılmadan heyetler toplantısına geçildi. İnsanın ister istemez aklına o mektup geliyor ve başkan yardımcısı neler söylemiş olabilir diye merak ediyor. Elbette tarih bir gün bu karanlıkta kalmış zamanları aydınlatacaktır. Ancak beklenen, bunu zamana bırakmadan halka kendi yöneticilerimizin anlatmasıdır.
Doğru olan budur.
Gelelim heyetler arası görüşmelere. Uzun bir masa, sağda Amerikan heyeti, solda bizim heyet. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan, masanın başına bakıldığında görülüyor. T.C. Cumhurbaşkanı, eşiti olmadığı halde Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı ile aynı pozisyonda. Bizim başkan yardımcısı ile savunma bakanı karşılıklı oturmakta.
Bunun neresi doğru ki?
Neresi savunulabilir ki?
Bu duruma neden rıza göstermekteyiz ki?
Mektup olayının yaraladığı gönüller bir kez daha yaralanmıştır. Her zaman “ey” diye topa tuttuğumuz, kendi küçük etkisi büyük İsrail bile bizim büyükelçimizin oturacağı sandalyenin ayaklarını keserek daha aşağıda oturması sağlanarak kamuoyunda aşağılanmıştı. Bunu unutmadık. Devletler arasında mütekabiliyet ve eşitlik ilkesi diye kavramlar vardır.
Siz, hem ben bu devletin başıyım diyeceksiniz, sonra başka ülkenin daha aşağıda bulunan makamını kendinize muhatap alacaksınız.
Olmaz!
Bunun için korkacak, çekinecek hiçbir şeyimiz yoktur.
Kaldı ki son derece önemli bir konuda yapılan bu toplantıda oturma düzeni ile zaten sonuç ne ise kabullendim diyen bir yaklaşımı karşı tarafa vermiş olmaktasınız.
Denebilir ki: Ne verdik ki?
Evet bugün için bildiklerimiz sadece Fırat’ın doğusunda kalan Irak sınırına kadar olan sınır bölgemizde otuz iki kilometrelik güvenli bölgenin sağlanmasının kabul edildiğidir. Bu bile şüpheye şayan bir durum olup, söylenildiği ve istenildiği kadarı ile tüm bölge boşaltılacak, ağır silahlar toplanacak, terörist unsurlar güvenli bölge dışına çıkacak.
Anlaşmayı bugüne kadar hiçbir sözünde durmamış ve sırası geldikçe ülkeyi ve yöneticilerini aşağılamaktan geri kalmamış bir devlet ile yapıyoruz.
Terör tüm insan kaynağı ve silahlarıyla sadece otuz iki kilometre aşağıya kaymıştır.
Bu yeterli mi? Doğru mu?
Tüm gürültü bunun için miydi?
Oysa sahada yapılmak istenen politik olarak diğer ülkeler ve kurumlar nezdinde yapılabilmiş midir? Asıl kazanılacak yer diploması olup, gerekeni yapmış ve diğer ülkelere derdini anlatmış ve destek alabilmiş midir ülkemiz?
Bütün bunların ne durumda olduğunu tv haberlerini izleyenler görmektedir. Tam bir bilinmezlik.
Peki durum bu iken bir süper gücün gönderdiği ikinci adam toplam dokuz buçuk saat süren toplantılar sonrasında kendi istediklerini aldıklarını söyleyerek mutlu bir biçimde başkanını arayarak “işlem tamam” diyor. Başkan da bizim Cumhurbaşkanımızı öven sözler söyleyerek, söz dinleyen evlada yapılan sevgi gösterisi benzeri bir yaklaşımda bulunuyor.
Devletler arası ilişki bu değildir. Devletimiz hiçbir zaman bu denli sıradan ilişkiler içinde olmamıştır. İnsanlar gibi devletlerinde onurları haysiyetleri bulunmaktadır.
Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıda hiç utanmadan Amerikan heyeti “biz muhataplarımız ile her an telefon yolu ile görüşme halindeydik” deme cüretini gösterebilmişlerdir. Böylesi önemli bir toplantı, dışarıdan haberleşmeyi kesecek cihazlar ile önlenebilmekteyken bunun bile yapılamamış olması bizim kusurumuz olsa gerek.
Sonuçta yandaş medyanın günlerdir “zafer” diye yazdığı çizdiği durum dünden daha karışık ve halledilen hiçbir şeyin olmadığı durumdur.
Bu durumun birde Rusya ayağı var ki o da ayrı bir konu ve en az Amerikalılar kadar çetin ve çetrefilli bir durumdur.
Dışişleri bakanının dört yüz kırk dört km. uzunluğunda ve otuz iki km. genişliğinde denilen güvenli bölgenin nasıl korunacağı ve denetleneceği, Suriye hükümetinin bu alanda ne zaman ne yapacağı da ortada yanıt arayan ayrı bir konu olarak durmaktadır.
Biz kurucumuzdan şunu öğrendik “yurtta barış, dünyada barış”.
Ülkemi yönetenlerin, takıldıkları zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne yapmış, nasıl yapmış konusuna kafayı yorup ülkeyi yönetmelerinde büyük fayda bulunmaktadır.
Rehber Atatürk’tür. Başka rehbere gerek yoktur.
-
02.08.2021 Tercihler …
-
26.06.2021 Hak yemek …!
-
18.05.2021 Türkiye – ABD ilişkileri
-
14.04.2021 Şimdi Cesaret Zamanı …
-
25.03.2021 Yönetemiyorsunuz …
-
18.02.2021 Zihniyet …
-
29.01.2021 Reform mu?
-
14.01.2021 Ben … Ben … Ya bizler …?
-
15.12.2020 Katar mı, katmaz mı?
-
12.10.2020 Tarikatlar, cemaatler …
-
05.09.2020 Müjde …
-
07.08.2020 Peki şimdi ne olacak?...
-
16.07.2020 Korkmadan yaşamak …
-
01.06.2020 Yemin …
-
11.05.2020 Maske …
-
30.04.2020 Bugünde de mi siyaset …
-
27.04.2020 Vicdanlarda adalet sağlandı mı?
-
16.04.2020 Sizce …?
-
03.04.2020 Şimdi sıra devlette * …
-
21.03.2020 Sağlıklı günlere, hep birlikte …
-
29.02.2020 Huzur için …
-
08.02.2020 Doğru yolu bulmak …
-
04.01.2020 Ya Kanal! Ya İstanbul!
-
13.12.2019 BİZİ DUYAN VAR MI!?
-
27.11.2019 O EL...
-
13.11.2019 Parti devlet olunca...
-
01.10.2019 Hak etmiyoruz …
-
13.09.2019 Biraz saygı Sayın Diyanet …
-
19.08.2019 ‘Sarı Kızlar’ …
-
29.07.2019 Bir arpa boyu …
-
13.07.2019 Nereye gidiyoruz dersiniz?
-
03.07.2019 Sağol Ekrem Başkan …
-
17.06.2019 Seçilmişler …Atanmışlar …
-
14.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
01.06.2019 Ekonomi ve beka …
-
14.05.2019 Kara günlerden mavi günlere mi?
-
30.04.2019 Örnekolmak …
-
18.04.2019 Hoş geldin İmamoğlu, özlemişiz …
-
16.04.2019 Kazanan farklı olunca …
-
08.04.2019 Hakkını teslim etmek gerek …
-
01.04.2019 Tünelin Ucu …
-
23.03.2019 Olamaz mı?
-
10.03.2019 Yerel Yönetim Seçimleri ve Cumhurbaşkanı …
-
04.03.2019 “Çömez Devlet” mi?
-
26.02.2019 “Yaşasın ithalat” …
-
16.02.2019 “Devlet Manavları” …
-
07.02.2019 Beka …
-
29.01.2019 Bu ne lahana turşusu …
-
15.01.2019 ‘2019 Atatürk Yılı’!
-
14.01.2019 Nicelik mi? Nitelik mi?
-
07.01.2019 “Bay Kemal”den “CeHaPe”ye …
-
31.12.2018 Ne güzel şeysin sen ‘Umut’ …
-
27.12.2018 Neden Rabia?…
-
24.12.2018 Millete bağırmaktan vazgeçin …
-
18.12.2018 Aklımızla dalga geçmek mi?
-
14.12.2018 Dur diyebilirsin …
-
11.12.2018 Çocuklarımız için …
-
07.12.2018 Umutsuzluk yok, her şeye rağmen …
-
23.11.2018 Türkiye’de Suriyeli olmak varmış …
-
14.11.2018 Bir Grup Konuşması daha … Ve alkışlar, alkışlar …
-
01.11.2018 Atatürk, Kırmızı Çizgi ve Türkiye Cumhuriyeti
-
29.10.2018 Sahi, neden İş Bankası?
-
16.10.2018 Doğru hangisi … Yetişemiyoruz!
-
01.10.2018 Hak etmiyoruz! …
-
16.09.2018 AYNI GEMİ...
-
04.09.2018 Derin Sessizlik …
-
13.08.2018 Bıktık artık!..
-
07.08.2018 Eğitim ve Okullar
-
28.07.2018 ‘Önce Demokrasi’ ise verin imzayı …
-
23.07.2018 Nereye kadar …?
-
17.07.2018 İstikrar diye % 50 + 1 kişi, ya ekonomi?
-
10.07.2018 Cumhuriyet Kültürü ve Haksızlık …
-
18.06.2018 Kazanan da kaybeden de Halk …
-
11.06.2018 Nasıl ……?
-
04.06.2018 19 Mayıs ve Kurucu Meclis
-
29.05.2018 Filistin
-
14.05.2018 Millet “TAMAM” derse …
-
05.05.2018 Her şey Türkiye için …
-
02.05.2018 Erken - Hızlı - Baskın Seçime Doğru …
-
28.04.2018 23 Nisan, Neşe doluyor insan ….?
-
21.04.2018 Ey Amerika, Ey Fransa … Ey İnsanlık!
-
07.04.2018 Ey Özgürlük!…
-
30.03.2018 O’nu hep sevdim ve daima seveceğim!
-
23.03.2018 Osmanlı’dan kalan
-
28.02.2018 Neler oluyor?
-
14.02.2018 ‘Büyük’ olmak
-
06.02.2018 Lider
-
27.01.2018 ‘Ana Muhalefet’ …
-
20.01.2018 Diyanet işleri, İmam ve Hatip eğitimi …
-
13.01.2018 Demokrasi ve Muhalif olmak
-
06.01.2018 Gerçek mağdurlar
-
02.01.2018 Ne zaman bahar gelecek?
-
25.12.2017 “Tarımda Dünya Birincisi Türkiye” …
-
16.12.2017 “Siyasetçi İmamlar” …
-
13.12.2017 Devlet Tek Adam Olabilir mi?
-
03.12.2017 Kim bu adam?
-
25.11.2017 Ekonomi = Mazot
-
18.11.2017 Samimiyet
-
09.11.2017 10 Kasım ATATÜRK
-
09.11.2017 İnsaf beyler insaf!
-
09.11.2017 Yaz saati ve inat
-
09.11.2017 Geri istiyorum!
-
09.11.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
08.11.2017 Sandıkta çözmek
-
04.11.2017 Alkışlar !?..
-
31.10.2017 Atatürk ve Cumhuriyeti
-
28.10.2017 Senin benim için değil ‘hepimiz’ için Adalet!
-
21.10.2017 Geri istiyorum!
-
14.10.2017 İnsaf beyler insaf!
-
30.09.2017 Sandıkta çözmek
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.