• 25 August 2016, Thursday 19:16
GülçinErşen

Gülçin Erşen

"Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"

Gülçin ERŞEN –

Son günlerde FETÖ - PKK arasında ilişki, bağlantı bulunduğu, hatta PKK'nın FETÖ'nün bir kolu olduğu yönündeki açıklamaları izliyoruz. Oysa, ben yaklaşık 20 yıldır, çeşitli vesilerle söyledim ve yazdım: "Dinci örgütler, bölücü terör örgütü (PKK ve benzerleri) kadar, hatta daha da tehlikelidir. Bunlar aynı güç odakları (-günümüzün moda deyimiyle- "Üst Akıl") tarafından desteklenip yönlendirilmektedir.Her ikisi de özellikle Atatürk'e ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne düşmandır. Aynı amaca hizmet etmektedirler..." 15 Temmuz darbe girişimi sırasında biraz durulmuş olan terör saldırılarının yeniden şiddetlenmesi, FETÖ'cülerin başaramadığını tamamlamaya; Türkiye'nin yabancı güçlerce işgaline zemin ve bahane hazırlayacak, karışıklığı, iç savaşı, otorite boşluğunu, kamusal ve toplumsal yıkımı gerçekleştirmeye hizmet etmektedir.

Geçen haftalarda Halk TV'de Basın Koridoru'nda, Ali Kırca'nın 19 Haziran 1999'da yayımlanan Siyaset Meydanı programı yayımlandı. Henüz birileri FETÖ'nün kirli çamaşırlarını döküp saçmaya başlamadan yıllar önce, Prof. Dr. Türkan Saylan, Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu, E. Org. Kemal Yavuz gibi katılımcıların, bugün herkesçe bilinen, doğruluğu kabul edilen şeyleri, yani Fetullah Gülen Örgütü'nün devleti nasıl ele geçirmeyi amaçladığını, örgüt üyelerinin istihbarat elemanı gibi çalıştıklarını, bilgi, belge ve deneyimleriyle açıkladıkları bir programdı. Bu programda Kemal Yavuz'un, Fetullah Gülen'in bastırıp sonra da toplattığı "Küçük Dünyam" adlı özyaşam öyküsünde, kendisini önce "Bitlisli Kürt Halil'in torunu" diye anıp, sonra da seyyid olduğunu anlatmasındaki tutarsızlıktan söz etmesi dikkatimi çekti. Ben, Gülen'in Kürt asıllı olduğu bilinen Saidi Nursi'yle arasında benzerlik kurarak, Nurcuların ya da Kürtlerin sempatisini kazanmayı amaçladığını düşündüm.

 

Kürtlere gönderme

Ergün Poyraz'ın Amerika'daki İmam adlı kitabında da şunlar anlatılıyor:

"Şecerenin kayıp olduğundan bahseden Fetullah Gülen, 'Küçük Dünyam' adlı kitabında anasının ve akrabalarının ağzından Seyyidlik iddiasında bulunmasından sonra, 'Fetullah Gülen ile New York Sohbeti' adlı kitapta da bu kere Nevval Sevindi'nin kaleminden soyunu bir yandan Selahattin Eyyübi'ye, diğer yandan Hz. Ali'ye bağlıyordu. Yani başka bir deyişle Seyyid'likten Şerif'liğe yatay geçiş yapıyordu. Burada, Kürtçülük propagandası yapanların da Eyyübi hakkındaki değerlendirmelerinin önemle göz önünde bulundurulması yararlı olacaktır."

Demek ki; Gülen, Kürtlere ilişkin bir gönderme yapıyordu sürekli... Poyraz'ın şu açıklamaları da konumuz açısından dikkate değer:

"... Kürt Said maskeli Ermeni Said, Tiflis'te sözde Kürdistan kurma hayallerini açıklıyordu. Ancak asıl niyeti Kürdistan değil Ermenistan'dı. Kürdistan, Büyük Ermenistan idealinin maskesiydi.

Kaldı ki;

Ülkemizde Fetullah'ın kutsadığı Hizbullahtan PKK'ya, El Kaide'den TİKKO'ya, TİKKO'dan İBDA-C'ye, İBDA-C'den DHKP'C'ye kadar hemen hemen bütün terör örgütü yöneticilerinin birçoğunun nüfus kütükleri incelendiğinde karşımıza çoğunlukla Ermeni, Rum ve Süryani kökenli teröristler çıkıyordu.

Ülkeyi yöneten insanların birçoğu da aynı soydan olduğu için, vatan toprakları bu örgütler için cennet, ülkesini seven, bu topraklara sevda ile bağlı olan Ergenekon iftiraları ile Milliyetçilere, Ulusalcılara ise cehennem oluyordu."

Aslında "Tarih tekerrürden ibarettir" sözünü doğrularcasına, emperyalistlerin önce Osmanlı'yı sonra da Türkiye'yi yıkmaya, bölmeye, ele geçirmeye yönelik çok yönlü, uluslar ve örgütler arası çalışmalarının hep sürdüğünü gösteren şu tümceye de yer vermeden geçmeyeceğim:

(1800'lerin sonu ve 1900'lerin başı kastedilerek) "...Protestan misyonerler yörede Nakşibendî Tarikatı'na bağlı Kürtler, Ermeniler ve diğer ayrılıkçı ihanet şebekeleriyle Osmanlı'yı içten içe yıkma faaliyetlerini sürdürüyorlardı."

Tüm bu açıklamalardan sonra, benim "Gazeteci" dışındaki pekçok sıfatı yakıştırdığım Rasim Ozan Kütahyalı'nın Sabah'ta yayımlanan yazısında yer alan "Araştırmacı-yazar Hasan Özgüneş, Gülen bir konuşmasında, 'Saidi Nursi’nin Kürt olduğunu öğrendiğimde onu ziyaret etmek istemedim. Çünkü gitseydim elini öpmek zorunda kalırdım' dediğini söyledi" şeklindeki tümce sizce inandırıcı mı?

 

Apo da FETÖ'cü mü?

Gelelim günümüze... Geçenlerde izlediğim bir tartışma programında şimdi kim olduğunu anımsayamadığım bir konuk; "Terör örgütlerinin de – devletler gibi - bir stratejik aklı vardır. Kendi davasına, amacına uygun örgütlerle işbirliği yapabilir, onlarla ortak hareket edebilir" gibi, benim de çok doğru bulduğum bir saptamada bulundu. Bu iki örgüt arasında, bir "üst akıl" tarafından güdülenerek olsun ya da olmasın; stratejik işbirliği ve ortaklığın yıllardır sürdüğü bir gerçektir. Bunu bazı bilgiler ışığında; kendi deneyimlerim arasında bağlantı kurarak somut birkaç örnekle ortaya koymaya çalışayım:

15 Temmuz'dan sonra hemen her televizyon kanalında açıklamalarını izlediğimiz (Ama, benim Çin'deyken 2005 – 2006'da internetten kendisiyle yapılan röportajı ve yayından kaldırılan yazı dizisini okuduğum) Nurettin Veren, iki önemli ve ünlü siyasetçinin FETÖ'cü olduğunu söyledi. Bunlardan biri Türkiye'de en uzun süre İçişleri Bakanlığı görevini yürütmüş üç kişiden biri sayılan Abdülkadir Aksu. Turgut Özal hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde içişleri bakanı olan Aksu'nu görev yaptığı 1989 – 1997 ila 2002 – 2007 yılları arasında PKK terörünün boyutları hafızalardadır. Yaklaşık 20 yıl önce Ankara'da HBB televizyonunda politika muhabiri olarak çalışırken, bir görev dönüşü polis-adliye muhabiri arkadaşım ve kameramanımızla Emniyet Müdürlüğü'ne uğramıştık. Terörle Mücadele Şubesinden "amir" konumundaki bir polisin söyledikleri beni şoke etmişti: "Güneydoğu'da görev yaparken, günlerce, aylarca süren operasyonlardan sonra örgütün elebaşlarını yakalıyoruz. İçişleri Bakanlığı'ndan bir emir geliyor, 'Bırakın' diye... Bizzat Abdülkadir Aksu aradı... Saçımı başımı yolasım geliyordu..."

O zaman üniversitedeyken Siyaset Bilimi Dersi'nde rahmetli hocam Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı ile aramızda geçen bir konuşma aklıma geldi: Ben "Hocam, bence hükümet (Turgut Özal başbakandı), PKK terörünü destekliyor. Böylece, hem TSK'yı meşgul ederek darbe yapmasını önlüyor, hem de Amerikalı, Batılı silah tüccarlarına kazandırıyor..." Hocam, biraz esprili bir tarzda ve gülümseyerek "Gülçin, bu görüşlerini öyle her yerde dile getirme, başın derde girebilir" demişti... Katledildiği dönemde APO (Abdullah Öcalan) hakkında kitap yazan hocam, belki de Abdullah Öcalan – Fetullah Gülen Cemaati arasındaki bağlantıyı ortaya çıkaracaktı!

Yılmaz Özdil'in, Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda kitabının 314'üncü sayfasında, 17 – 25 Aralık sonrasında Recep Tayyip Erdoğan ile yollarının ayrılmasından FETÖ'cü olduğunu anladığımız Bülent Arınç'ın sözlerine yer verilerek şöyle deniliyor:

"... Bülent Arınç, Abdullah Öcalan'ın namazında niyazında bir delikanlı olduğunu açıkladı. 'Size üç arkadaştan bahsedeyim' diye başladı ve anlattı... 'Birisinin adı Durmuş, birisinin adı Yakup, birisinin adı Abdullah... Tapu Kadastro Meslek Lisesi'nde arkadaşlık yapıyorlar. Okulun karşısında yurt var. Anadolu'dan gelen bu öğrenciler bu yurtta kalıyor. Üçü de namaz kılıyor, üçü de inançlı insanlar. Çok iyi arkadaşlıkları da var, Maltepe Camisi'ne gidiyorlar, ders çalışıyorlar. Aradan seneler geçiyor, bunlardan birisi Hukuk'ta okurken benim de arkadaşlığımı yapan Durmuş Yılmaz olarak Türkiye'de Merkez Bankası Başkanı oluyor. İkincisi Yakup İnce, Medine–i Münevvere'de mühendis olarak çalışıyor. Üçüncüsü de Abdullah Öcalan..."

 

"Pirinçteki beyaz taşlar"

(Bu bağlamda, 19 Aralık 2009'da, Arınç'a suikast planlandığı iddiasıyla TSK'nin Özel Harp Dairesi'ne bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'na girilmesi sürecini anımsamak gerekiyor. Devletimizin güvenliği ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin gizliliği açısından büyük önem taşıyan Kozmik Oda'da araştırmayı yapan Hakim Kadir Kayan kimmiş biliyor musunuz? 2006'da Fetullah Gülen'in beraat kararının altında imzası olan üç hakimden biri. Bu bilgi ortaya çıkalı birkaç yıl oluyor. Ama, son gelişmeler açısından altını çizmekte yarar var.)

Gelelim yakın geçmişe ve günümüze... 15 Temmuz sonrası televizyonlarda daha sık izlediğimiz, olayları özellikle asker cephesinden anlatan, yorumlayan Güvenlik Uzmanı (ve eski özel harpçi) Mete Yarar'ın Haber Türk'te Veyis Ateş'in programında benim de izlediğim açıklamaları dikkate değer. 2015 Temmuz'unda Nusaybin'e çekim yapmaya gittiğinde, bütün çatışma bölgelerine girdiğini belirterek, terörle savaşan birçok askerin "dost kurşunu" ile de vurulmuş olabileceğini işaret eden şu bilgileri verdi:

"Nusaybin'le ilgili bir olay anlatayım; çatışmalar başladı ve ilk olarak bir tugay komutanı yönetiyordu. Bir tugay komutanı daha verildi. Bu ikisiyle ilerleme döneminde 60'a yakın şehit verdik ve ilerlenemiyor. O sırada, Hulusi Akar Paşa bölgede denetlemeler yaptı. Arkasından Tunceli'den tugay komutanı bölgeye gitti. Nusaybin üç sektöre bölündü. O general geldikten sonra, hiç şehit vermeden büyük bir bölümü temizledi. O temizliği yapmayanlar daha sonra, 15 Temmuz'dan sonra FETÖ'cü olarak tutuklandı."

Devletin her kurumuna, kademesine sızmış olan vatan hainleri, rahmetli Necip Hablemitoğlu'nun kullandığı benzetmedeki gibi "Pirincin içindeki beyaz taşlar gibi". Beyaz taşların pirinçten fazla olmadığını umuyoruz.

FETÖ'cülerin gerçek dindarlık ve müslümanlıkla ilgisi ne kadarsa, PKK ve yandaşlarının da solculuk, sosyalistlik, eşitlik, insan hakları konusundaki içtenlikleri o kadardır. Burada asıl mihenk taşı insanların kişiliğine ve tavrına bakmaktır. Önyargılı, dar görüşlü, kin ve öc alma duygularını rehber edinen, biatçı, çıkarcı, iki yüzlüler hem kendileri hem başkaları için tehlike ve tehdittir. Geniş ve ileri görüşlü, sağ duyulu, vicdanlı, vatan ve insan sevgisini, dostluğu, barışı, demokrasiyi ilke edinmiş özverili insanlara gereksinimimiz var. Çünkü ülkemizi ve dünyayı kurtaracak, gönendirecek, güzelleştirecek olan onlardır.

 

Namık KEMAL:

"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"

 

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."

***

Gerçekleşen son terör eylemlerinin kim tarafından ve kime yönelik olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve Türk halkını bölmeye, yıpratmaya, yıkmaya (işgal edilerek, sömürülmesine zemin hazırlamaya) hizmet ettiği açıktır. Hiçbir gerekçe, bir terör saldırısını haklı gösteremez. Hele sivil halkı, kadınları ve çocukları hedef alan, terörün daha kötü, vahşi ve çirkin yüzüdür. Başımız sağolsun...

Gecenin en karanlık anı, gün doğmadan öncedir.

"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."

(23 Ağustos 2016 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık