• 12 June 2018, Tuesday 19:29
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Tarihimizde dönüm noktası olacak bir seçim

Gülçin ERŞEN -

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en olağandışı, antidemokratik koşullardaki seçimlere doğru gidiyoruz.

Siyasi iktidar, devletin her türlü olanağını, Hazine, TRT kanalları, kamu araçları, kamu çalışanları, kamu binaları dahil, kendi propagandası için kullanırken, muhalefetin önünü kesmek için elinden geleni de yapıyor, yaptırıyor. “Millet İttifakı” ise dayanışma içerisinde, birbirlerine zarar vermeden, uygarlığın ve çağdaşlığın gereğini yerine getirir biçimde seçim ve propaganda çalışmalarını yürütüyor.“Cumhur İttifakı” ise yalan, iftira ve hakaret içeren söylemleri, yandaşları da, seçim çalışmaları yürüten muhaliflere yönelik çirkin saldırıları ile tepki çekiyorlar.

Yaklaşık yarım asırı geride bırakan bir seçmen ve gazeteci olarak, şimdiye dek görmediğim, duymadığım kadar büyük ve sayıca çok gafa da bu seçim sürecinde tanık oldum... En abes gafları AKP’nin de lideri olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan duymaya alışmışken, bunlara Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek de eklendi ne yazık ki... Bu kadar deneyimli, bilgili ve zeki bir politikacının, rakip gördüğü (bence bu süreçte kimin yanında yer aldığı önemli) siyasi parti liderlerini kötülemenin en yanlış propaganda yolu olduğunu bilmesi gerekir.

“Kirli propagandalar, komplo teorileri, bilgi kirliliği, çirkin iftira ve hakaretler” son yıllarda Türk siyasal yaşamına damgasını vurmuşken; seçim hileleri, hukuk dışılık, antidemokratik ve adaletsiz uygulamalar, toplumda hiç bu kadar öfke ve endişe yaratmamıştı. Öte yandan; ülke ekonomisi batakta, eğitim sistemimiz hiç olmadığı kadar kötü durumda. Türkiye iç ve dış savaşın eşiğinde ve ülkede OHAL var! Bu koşullarda, bir bakış açısına göre; Millet İttifakı’nın seçimden yengiyle çıkması mucize sayılır; ve fakat Türk Halkı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri başta olmak üzere, mucizeler gerçekleştirme potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir, gösterecektir de... Zor olsa da... Güçlükle ve fedakarlıklarla kazanılanın değerinin daha çok bilindiğini unutmayalım. Son 16 yıldır yaşanılanlar, bize ve bizden önceki kuşaklara Cumhuriyet’in kazanımlarının ve Mustafa Kemal Atatürk’ün değerini, önemini anımsatmış ve kavratmıştır. Her şerde bir hayır vardır...

 

Yeni yöneticilerin tarihsel görevi

Ülkenin başına geçecek liyakatlı, yurtsever bir siyasetçinin tüm yurttaşları kucaklayıcı bir “Devlet Adamı / Devlet Kadını” kimliğiyle, iyi ve yetkin bir ekiple, çok çalışarak, Türkiye’yi iki üç yılda düzlüğe çıkaracağını umuyorum.Karamsarlık ve endişe duymama neden olan kuruntum; böyle bir lidere Türkiye düşmanı hainlerce suikast düzenlenmesi olasılığıdır. Allah korusun!...Seçimi kaybedecek siyasi iktidarın, şimdiye kadarki tavrı ve tutumu, haline razı olmayacağının, durumu olgunlukla karşılamayacağının işaretlerini vermektedir.Seçimi kazanmak ya da iktidarı kaybetmemek uğruna yapabileceklerini, planladıklarını düşünmek rahatsızlık verici olsa da bunları öngörmek ve önlem almak zorunludur.

Diğer yandan; Millet İttifakı’nın oluşmasında payı bulunduğunu bildiğim Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) de, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı gericiler ve bölücüler tarafından geçmişte olduğu gibi, yıpratılmaya çalışıldığı bir dönemde yaşıyoruz. 27 Mayıs’ta ADD Tweetter hesabından yapılan paylaşımla ilgili hukuksal süreç ve soruşturma bir yandan, İçişleri Bakanlığı’nın bu bahaneyle ADD Genel Merkezi’ndeki ani ve yoğun denetleme mesaisi diğer yandan, konuyla ilgili tartışmalar da basında ve sosyal medyada çok fazla yer almasa da sürüyor. 27 Mayıs’a “Darbe” değil “Devrim” niteliği kazandıran 1961 Anayasası hakkında, üniversitedeki Anayasa Hukuku Hocam Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın görüşünü yinelerim: 1961 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en çağdaş, demokratik ve özgürlükçü anayasadır. 12 Eylül Askeri Darbesi’ni yapan Kenan Evren’in dediği gibi; “Türk halkına bol gelen, içinde dönüp durduğumuz bir anayasa” hiç değildir! 1961 Anayasası’nın ve onu yapan, uygulayan “İlerici, aydın” kafaların, özgürlük ve demokrasi karşıtı, baskıcı kişi ve kesimlere ters düştüğü açıktır. Bu nedenle, 1971 ve 1980 “Gerici askeri darbe”leri ile budanmış, değiştirilmiş 1961 Anayasamızın ve onu savunmanın hâlâ birilerini rahatsız ettiğini görüyoruz. Her ne kadar demokrasiden yana ve darbelere karşı olsak da, birtakım tarihsel, toplumsal, siyasal, hukuksal gerçeklerin ve gerekliliklerin altını çizmek gerekir. Kurtuluş Savaşı kahramanı, Atatürk’ün silah arkadaşı ve İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, “Şartlar tamam olduğunda, milletler için ihtilal meşru bir haktır” demiş. Bu sözü değerlendirirken “Koşullar”ın gerektirdiğini ve bu hakkın “Millet”e tanınabileceğini anlamak gerekir...

AKP’nin mi, Millet’in ordusu mu?

Bu bağlamda; bir yemekte AKP lideri olarak konuşan (Cumhurbaşkanlığı ünvanıyla bağdaşmayan bir konuşma yapan) Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlayan 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel hakkında “O generalin apoletlerini sökeceğim” diyen Muharrem İnce’nin sözleri biraz “ağır” kaçtı. Aynı söz, R. T. Erdoğan’ın ağzından çıksaydı alkışlayacak olanların, Muharrem İnce böyle bir tümce kurunca bu kadar tepki vermesi, siyasal ve toplumsal riyakarlığın örneklerinden sayılabilir. Muharrem İnce, haklı olsa da, bu tarz konuşmasını ben de yadırgadım.Zaten, iktidar ve yandaşları bunu hemen koz olarak kullanmaya başladılar.

Bununla ilgili tartışmalar sürerken, emekli bir asker tanıdığım; sosyal medyada Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bir ordunun cevheri ne olursa olsun, siyasete karışırsa, birlikte hareket ve savaşma yeteneğini temelinden kaybeder ve vatanın savunma gücünü hiçe indirir” sözlerini paylaşırken, üzerinde durulması gereken birkaç soru da yöneltmiş: “1) RTE’nin B/C/D planları, 2) Akar’ın eski CB Abdullah Gül’e gönderilmesi, 3) Bir sözde generalin RTE’yi (siyasi sözlerini) alkışlaması. Haydi bir bağlantı kurun ve kurgulayıp anlamlandırın.”

Bu sorular; “Seçimi kaybetsem de iktidarı teslim etmeyeceğim” kafasındaki Erdoğan’ın TSK’yı bu yönde kullanabileceğini düşündürüyor.Darbe yapacaklar bahanesiyle, Atatürkçü subayların kumpas davalarıyla bertaraf edilmelerine göz yumanlar, şimdi başkası iktidara gelirse, darbe yaptırmayı mı planlıyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP döneminde parti devletine dönüştürülmeye çalışıldığı, TSK’nın özellikle 1980’lerden başlayarak FETÖ’cülerle doldurulmuş olduğu hesaba katıldığında, Ordumuzun ne ölçüde AKP’lileştirildiğini ya da Erdoğan’ın ordusuna dönüştürülebildiğini göreceğiz demek (!?)...

Ama, halk buna direnir. Ordu da Türk halkının içinden çıkanlardan oluşur aslında... Ne olursa olsun; iç savaş kışkırtıcılığı yapanın, halkı birbirine kırdırmak isteyenin vebali çok büyüktür.Allah da, halk da, tarih de affetmez. (Maranki gibilerinin zırvalaması kolaydır.) Halkımız, her şeye karşın sağduyuludur.Yıllardır iç ve dış düşmanların sistematik, bölüp parçalama çalışmalarına karşın, onu birbirine bağlayan değerleri barındıran mayası durmaktadır.Atatürkçülük ve Atatürk sevgisi de bu mayanın en önemli bileşenidir.

Öte yandan; nüfusunun yüzde 98’i müslüman Türkiye’de, AKP gibi dinsel değerleri kullanan bir parti iktidardayken, oylar çalınmasın, şaibesiz seçim olsun diye önlemler alınmaya çalışılması acıdır. Seçime giderken, oylamalar sürerken, sonuçlar açıklanırken ve seçim sonrasında asıl sağ duyulu davranması gereken Recep Tayyip Erdoğan ve tüm liderler ve siyasetçiler, devlet yetkilileri ve güvenlik güçleridir.

Tarihimizin dönüm noktalarından biri sayılabilecek bu çok önemli seçimler öncesinde; tüm seçmenleri oy kullanmaya, uyanık olmaya, ülkesine, geleceğine ve oylarına sahip çıkmaya çağırıyorum.

Hayırlı kandiller ve bayramlar ...

(10 Haziran 2018 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık