• 01 August 2016, Monday 19:30
GülçinErşen

Gülçin Erşen

“Şimdi insanlar şeytan olmuş yavrum”

Gülçin ERŞEN

Geçen hafta Bodrum Ortakent’teki (Yalıkavak yolu üzerinde) Dibeklihan’a gazeteci arkadaşım Olcay Akdeniz’in “Eski Milas Evleri” konulu sunumunu izlemek için gitmiştik. Sunum sonrasında, annemlerin Milas’taki eski komşusu ve çocukluk arkadaşı, ayrıca anlatılan evlerden Aslanlı Konak’ın sahiplerinden emekli öğretmen Rabia Yeda ile karşılaşmak da hoş bir sürpriz oldu benim için. (Rabia Yeda’nın kardeşi eski CHP Buca İlçe Başkanı Sadiye Akgün ile de 16 yıl önce İzmir’de televizyon programıma konuk olduğunda tanışmış ve dost olmuştum.)

Dibeklihan, tarihsel bir yapı izlenimi uyandıran, çok hoş bir mimarisi, dekoru ve havası olan bir yer. Orada sürekli gerçekleştirilen kültürel ve sanatsal etkinlikleri izlemek için de, kahvaltı yapmak, yemek yemek için de gitmenizi öneririm. Milas’ın tarihi, kültürü ve arkeoloji konusunda da yetkin bir araştırmacı sayılabilecek Olcay Akdeniz’in iki saatlik sunumunu anlatmayacağım; ne yapalım, izleseydiniz!

Bu girişten sonra, aslında size eski Milas ile ilgili, annemin anlattıklarıyla belleğimde yer etmiş anılara konu olan “Şeytanlı Kuyu” - Olcay Akdeniz’in düzeltmesiyle “Serçeli Kuyu” - dan söz edeceğim. Çünkü, Bodrum’dan aynı araçla dönerken, laf lafı açtı ve aklıma gelmişken, Olcay’a bu kuyuyu ve onunla ilgili söylenceleri sordum...

Küçükken özellikle elektrikler kesildiğinde, masalımsı, gizemli, biraz da ürkütücü öyküler anlatmak ve dinlemek gelenek haline gelmişti. Bunlardan bana en ilginç gelen de annemin Milas’taki “Serçeli Kuyu” hakkında anlattığı söylencelerdi.

Milas’tan annemlerin yazın göçtükleri “Ova” denilen yere giderken, yol üzerinde o zamanlar “Maşatlık” denilen mezarlıktan yaklaşık bir kilometre kadar sonra bir kuyu varmış. Özellikle gece geç saatlerde bu kuyunun yakınından geçenlere şeytan türlü oyunlar oynar, onları korkuturmuş... Örneğin; alkole ve eğlenceye epey düşkün, yakışıklı ve çapkın olan dedem (annem henüz dört yaşındayken sirozdan ölmüş) bir gece kuyunun yakınlarındayken, nerden geldiği belli olmayan bir tavuk ve civcivleri ayaklarının arasında dolanmaya başlar. Kuyunun yanıbaşında da birdenbire beyazlar içerisinde çok güzel bir kadın belirir. Dedeme bakıp, şuh bir kahkaha atarak “Ha hay! Korkutuverdim değil mi?” der. Dedem o anda bilincini yitirir ve kendini bilmez bir durumda yürümeye başlar. Neyse ki parmağına bağladığı küçük bir azık çıkını bacağına değince, kendine gelir ve hızla koşarak oradan uzaklaşır. Yaşadıklarını heyecanla eşine, yani anneanneme anlatır. (Dedemin içkisinden ve çapkınlıklarından yılmış olan anneannem ne düşünmüştür o zaman acaba?)

 

Konuşan keçi

Ben bunu anlatınca, Olcay da Serçeli Kuyu ile ilgili başka bir öykücük anlatıverdi: Eskiden Milas’ta güçlü kuvvetli, cesur bir Durdu Abla yaşarmış. Bir gece kuyunun bulunduğu yoldan gidecek olmuş. Herkes uyarmış; gece gitme, gündüz gidersin diye. Durdu Abla dinlememiş. Kuyunun yanına varınca, bir keçi ortaya çıkmış ve Durdu Abla’nın yolunu kesmiş; kadın hangi yöne yönelse, keçi önünü kesiyormuş. Durdu Abla da sinirlenmiş, keçiyi ön ve arka ayaklarından kavrayıp sırtına vurmuş, yoluna devam etmiş. Ortalık hafif aydınlanmaya başlayınca, keçi dile gelmiş, “Aman, Durdu Abla, koyver gideyim. Bırak beni, elini ayağını öpeyim” demeye başlamış. Ama, Durdu Abla keçiyi bırakmamış, yürümeyi sürdürmüş. Gideceği yere vardığında bir de ne görsün, sırtında keçi yerine eski bir çul varmış.

Çocukken bu öyküleri dinlediğimde, “Anne, eskiden insanlar böyle şeyler görüyor, yaşıyormuş; şimdi niye biz görmüyoruz?” diye sorardım. Annem de “İnsanlar artık şeytan olmuş yavrum. Şeytan insanlara niye görünsün...” diye yanıtlardı.

Şimdi, Serçeli Kuyu’nun yerinde yeller esiyormuş; kuyu kapatılmış, yeri belli bile değilmiş.

Düşünüyorum da; acaba kuyudaki şeytanlar yeryüzüne mi dağıldı, yoksa yeryüzündeki şeytanlardan korkup kuyudan dışarıya hiç çıkmıyorlar mı?

Dünyanın ve Türkiye’nin ağır gündeminden biraz uzaklaşabilmek, hoşça zaman geçirtebilmek, anılarda kısa bir yolculuk yapabilmek için keyifle okuyacağınızı umduğum bu “hafif” yazıyı yazdım.

Çocukluğumuzun büyülü, duru ve saf güzellikleriyle dolu bir yaşam dileğiyle...

(26 Temmuz 2016 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık