• 04 April 2018, Wednesday 19:30
GülçinErşen

Gülçin Erşen

“HAK”tan yana olmak

Gülçin ERŞEN

Geçen Cuma akşamı Milas’ta gazeteci ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay tarafından yazılan “Yargıtatör” isimli oyunu seyrederken, belleğimden onlarca anı, yüreğimden dilekler geçti... Çünkü, henüz gencecik bir üniversite öğrencisiyken okuduğum, 20’li yaşlarımda Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyununu seyrettiğim Uğur Mumcu’nın “Sakıncalı Piyade” adlı eseri, sonra yine 1990’ların sonlarında 12 Eylül dönemini eleştirmek için yazılıp sahnelenmiş, şu anda adını anımsayamadığım başka bir tiyatro oyunu aklıma geldi; bir yazarın henüz yayımlamadığı bir kitabı yüzünden tutuklanıp yargılanmasının esprili bir dille anlatıldığı... O zaman gerçek olaydan yola çıkarak yazılan, sahnelenen bu oyunları seyrederken, “Demokratik Hukuk Devleti” ile bağdaşmayacak bu uygulamaların geçmişte kaldığını, bir daha yaşanmayacağını umuyor ve diliyordum.

 

Ama, hepimiz, geçmiştekilerden çok daha anormal, geniş kapsamlı, adaletsiz uygulama, tutuklama ve yargılamalara ADALET ve Kalkınma Partisi adını taşıyan siyasi partinin iktidarı döneminde tanıklık ettik. 2009 yılı Mart ayında, Ergenekon davasının ikinci dalgası sırasında adı sayılan sanıklar arasında birkaç gazeteci arkadaşımın da (üstelik biri Yeni Şafak’ta çalışmış) adının geçtiğini duyunca iyice şaşırdım. Kafaların karışık olduğu, neyin olup bittiğini anlamaya çalıştığımız ve az çok tahmin ettiğimiz bu dönemde, Ankara’daki bir gazeteci arkadaşımla telefonda konuşurken, bu olaylarla ilgili yorumunu sordum. “Hiç sorma; UCUBE! Başka diyecek söz bulamıyorum” demişti... Sağduyulu, aydın yurttaşlar olarak, neyin olup bittiğini anlamaya başlayınca; görüşlerimi internet ortamındaki çeşitli zeminlerde yazmaktan hiç çekinmedim. Özetle; az sayıda “kuru”nun (gerçek suçlunun) yanında çok sayıda “yaş”ın (masumun) yakılmaya çalışıldığı bu ucube davalar, muhalifleri pıstırmaya, sesini kısmaya, hatta yok etmeye yönelikti. Geçmişte “eşik bekçisi”, “önder” konumundaki ilerici ve Atatürkçü aydınlar (Gazeteciler, bilim insanları, demokratik kitle örgütü yöneticileri, akademisyenler, askerler, hukukçular...) suikastlerle katledilirken, şimdi bu UCUBE DAVALAR ile etkisizleştirilmeye, yıpratılmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyordu. Sahte tanık, kanıt, iftiralarla, sehven bilgisayarlara, cep telefonlarına yüklenen verilerle tutuklamalar, hukukun tüm ilkeleri çiğnenerek yargılamalar yapılıyor, bu süreçte kimse sesini pek çıkarmıyor ya da (özellikle bazı aydın ve gazeteci müsvetteleri) davaların sözde haklılığını, gerekliliğini savunmaya hizmet ediyordu. Hatta o zamanki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da sonradan “kumpas” dediği bu davaların “savcısı” ilan ediyordu kendisini... Hatta bazı “solcu”lar, ben görüşlerimi dile getirince, gereksiz bulduğum “Beyaz Türk” terimini bir hakaret sözcüğü gibi kullanarak, “Şimdiye kadar sizlere kimse dokunmuyordu değil mi? Geçmişte bizimkiler asılırken, yargılanırken, işkencede, hapislerde sürünürken sesiniz çıkmıyordu” demeye getiriyorlardı.Henüz ilk ve ortaokulu öğrencisi olduğum dönemlerdeki olaylardan nasıl sorumlu tutulabilirdim ki? Sonrasında, zaten bilinçlendikçe, kişiliğim oturmaya başladıkça, bilgilendikçe, gerekli tepkiyi, ilkesel biçimde, yaşamım ve duruşumla, yazılarımla, katıldığım eylemlerle göstermiştim!? “Haktan yana, adil, hümanist” bir kişi, kendisine yapılmasını istemediği bir şey, başkasına yapılınca “Oh! İyi olmuş, canıma değsin!” der mi?

Hz. Ali’nin, “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü ne kadar doğru!

Hele hele bu haksızlıkları yapanlar, onları destekleyenler, göz yuman ve sesini çıkarmayanlar, hukukun bir gün gelip kendilerine de lazım olacağını hiç akıllarına getirmezler mi? “Hak” sözcüğünün “Yaratıcı, Allah, Tanrı” ile eş anlamda kullanılmasının derinliğini düşünmezler mi?

 

İşte Balbay’ın Silivri Cezaevi’ndeyken yazdığı, Önder Özpınar’ın yönettiği, İstanbul Rağmen Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelenen; Ergenekon ve KCK davalarında yargılanan gazeteci, yazar ve akademisyenlerin yaşadıklarının, “Adalet Mülkün Temelidir” yazısı önünde her türlü hukuk dışı uygulama ve adaletsizliğin nasıl yapıldığının “Kara mizah” ile anlatıldığı Yargıtatör’ü seyrederken bunları düşünüyordum. Tüm bunları, tarihin kara sayfalarında yer alacağını bilerek, bir daha yinelenmemek üzere geçmişte kalacağını umarak, oyunu seyreden oğlumun, “Bir zamanlar Türkiye’de bunlar yaşandı. Şimdi çok şükür Mustafa Kemal Atatürk’ün tamamlayamadığı devrimi yaşama geçirdik, hatta ‘Devrimcilik’ ilkesi ışığında daha da ileri taşıdık; Çağdaş, demokratik bir hukuk devletinde, adil ve gönençli bir toplumsal düzende barış ve huzur içinde yaşamımızı sürdürüyoruz” demesini diliyorum.

(1 Nisan 2018 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık