• 11 February 2017, Saturday 2:56
GülçinErşen

Gülçin Erşen

İzmir’i seviyorum

Gülçin ERŞEN

Yarı yıl tatili nedeniyle, Güllük’e göçmeden önce 12 yıl yaşadığım (ve yine yerleşmek istediğim) İzmir’e gittik. Tatil öğrenciler için olduğundan, öncelikle oğlumun gönlünü hoş etmeyi hedefledik. Ama, toplumsal yaşamı gözlemlemeyi, yerel yönetimlerin çalışmaları hakkında bilgilenmeyi, meslektaşlarımla (basından arkadaşlarla) görüş alışverişinde bulunmayı da ihmal etmedim. İzmir’de büyükşehir ve ilçe belediyeciliğinin yurttaşların yaşamını kolaşlaştıran türlü uygulamaların yanında, sosyal ve kültürel hizmetler açısındanda gittikçe geliştiğini gözlemlemek beni mutlu etti.

Kışın tatilde İzmir’e gittiyseniz, sinema ve alışveriş merkezlerinin yanısıra çocuğunuzla keyifli zaman geçireceğiniz yerlerin başında Çiğli Sasalı’daki Doğal Yaşam Parkı geliyor.

2008 yılında “İzmir Kuş Cenneti”nin yakınında, 425 dönümlük alanın düzenlenmesiyle açılan Türkiye’nin ilk Doğal Yaşam Parkı, hayvanların doğal ortamlarındakine benzer barınaklarda özgürce yaşadığı, 125’den fazla türde 1500’e yakın hayvanı ve 250’den fazla bitki türünü bünyesinde barındıran örnek bir yer.

2011’de Avrupa Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumları Birliği’ne (EAZA) üye olan Doğal Yaşam Parkı’nın, yıllar önce gezdiğim Pekin Hayvanat Bahçesi’nden daha güzel, temiz, bakımlı olduğunu söyleyebilirim. Üstelik giriş ücreti de çok düşük. Havanın güneşli, fakat çok soğuk olmasına karşın, Pazar günü gittiğimizde otoparkta zor yer bulduk ve parkın her yaş ve kesimden ziyaretçi akınına uğradığını gördük.

İzmir’de oğlumu götürmek istediğim ikinci yer, 2010 yılında açılan Konak Belediyesi Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi’ydi. Binası İzmirli Seramik Sanatçısı Ümran Baradan tarafından bağışlanan “butik müze” Varyant’ta olduğundan, yakınlarda park yeri bulunmadığını belirteyim. Bu iki katlı şirin müzede Ümran Baradan’ın dünyanın çeşitli ülkelerinden topladığı oyuncakların yanısıra, Sunay Akın’ın ve çeşitli kişilerin bağışladığı eski oyuncaklar, çeşitli resimler ve heykellerle birlikte sergileniyor. Girişin ücretsiz olduğu müzede, Karagöz Hacivat Gölge Oyunu, Masal Saati gibi etkinlikler de düzenleniyor. Saçları gerçek insan saçı olan porselen bebekleri gören oğlumun, “Bunlar ne korkunç bebekler, çocuklar oynarken korkmuyorlar mıydı?” diye sorması da gülümsememe neden oldu.

Bazı gazeteci arkadaşlarımı ziyaret etmeden önce, oğlumla Alsancak’ta gezerken, Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin ara sokaklarından birinde bir sürprizle karşılaştık. Daha önce Necdet Alpar Sokak Çocukları Rehabilitasyon Merkezi olarak hizmet veren binanın, İzmir Mask Müzesi’ne dönüştürüldüğünü gördük. Necdet Alpar tarafından bağışlanan, levanten kültürüne uygun tarihi binada, Konak Belediyesi’nce butik müzecilik anlayışının ikinci örneği, Türkiye’nin ilk ve tek Mask Müzesi, 2011’de açılmış.

Müzede, Ritüel Masklar, Tiyatro Maskları, Anadolu Maskları, Ölüm Maskları ve İz Bırakanlar olmak üzere beş ayrı bölümde 300’ün üzerinde mask sergileniyor. Değişik malzemelerden, farklı amaçlar için yapılmış ve kullanılmış, vatanı Avustralya, Afrika, Çin Hindi, Hindistan, Amerika (Kızılderili) olanlar en çok ilgimizi çekenlerdi.

 

Çapraz göçler

Geçmişte, Ankara’dan, özellikle İstanbul’dan gidenlerin “taşra” saydıkları İzmir, artık tam anlamıyla büyükşehir özelliği taşıyor. Toplu taşımanın entegrasyonu çok başarılı, kentin bir ucundan diğerine, metroyla, otobüsle, trenle, vapurla ucuz ve çabuk ulaşım mümkün. Ancak trafiğin İstanbul trafiğine dönüştüğünü, sokak ve caddelerdeki (Örneğin, hafta içi Karşıyaka Çarşı’daki) kalabalığın Pekin’dekine yakın olduğunu söyleyebilirim.

Yıllarca “Sanayi mi, ticaret mi, turizm kenti mi” diye bocaladığı ve üçünü de olmak isterken, hiçbirini başaramadığı yönünde eleştirilen İzmir’in en azından turizm ve ticaret kenti olduğu kanısındayım. Ancak, sanayinin aynı yönde gelişmediğini ekonomik veriler de gösteriyor.

Gazeteci arkadaşlardan öğrendiğime göre; yaşlı ve emekli nüfus İzmir’i tercih ederken, büyük üniversitelere ev sahipliği yapan kentten, gençler “işsizlik” nedeniyle kaçıyor. Yani, İzmir’de yaşlı nüfus artarken, genç nüfus azalıyormuş. Başlıca holdingler de genel merkezlerini İstanbul’a taşımışlar. Bu, benim İzmir’de yaşadığım ve gazetecililik yaptığım dönemdeki “İzmirliler ve Karşıyakalılar memleketleri konusunda fanatikler, ancak yaşadıkları yere katkı koymuyorlar” yönündeki eleştirilerimi biraz haklı çıkarıyor.

Yine de İzmir, benim gözümde Türkiye’nin aydınlık ve güleryüzü, çağdaşlığı, (gece geç saatlere dek dışarıda gezebilen kadınlarıyla) özgürlüğü, toplumsal barışı, Atatürk sevgisini çağrıştıran bir kent.

Bu yüzden İzmir’i seviyorum.  (6 Şubat 2017 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık