• 26 July 2016, Tuesday 19:33
GülçinErşen

Gülçin Erşen

İç savaş tehlikesi ve TSK’nın durumu

Gülçin ERŞEN

Eğer Ergenekon, Balyoz, Kafes, Askeri Casusluk vb. davalarla tasviye edilen yetişmiş, eğitimli, deneyimli, yetenekli, vatansever, Kemalist askerler görevde olsaydı, bu darbe girişimi yaşanmazdı.

Güvenlik Uzmanı (eski Özel Kuvvetçi) Mete Yarar, bir televizyon kanalında konuşurken, bir asker için, ordu içinde bile kimin dost kimin düşman olduğunu bilememenin en dehşet verici şey olduğunu vurguladı. Darbe sürecinde yaşanan buydu. Buna karşın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) “gerçek askerler”i, olağanüstü çaba ve çalışmalarla, eşgüdüm ve işbirliğiyle türlü kahramanlıklar göstererek, darbenin başarısız olmasında etkin rol üstleniyorlar. Mete Yarar, dakika dakika, tüm yurtta ve birimlerde bunun nasıl gerçekleştiğini bir macera filmi anlatır gibi anlattı.

 

Halk duyarlı olmalı

Aslında tehlike sürüyor ve “en büyük görev halka düşüyor”. Mete Yarar’ın belirtiği gibi; eğer “darbeciler”, devlet başkanını öldürseler ya da rehin alsalardı (Bence asıl niyetleri rehin almaktı); devlet başkanı kurtulsa bile, TSK’yı ele geçirselerdi, kazanacaklardı. Çünkü, iç savaş kaçınılmaz olacaktı. Bu aşamada, iç savaş çıkmaması için en büyük duyarlılığı halk göstermeli.

Bu hassas dönemde Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden Taksim Kışlası’nı gündeme getirmesi, Başdanışmanı Şeref Malkoç’un yurttaşların ruhsatlı silah almasının kolaylaştırılması yönündeki sözleri, tehlikeli açıklamalardır.

Emre Kongar, yıllar önce İzmir’de dinlediğim bir söyleşisinde, hep bildiğimiz üzere “Böl, parçala, yönet!” siyasetini izleyen sömürgeci güçlerin, bir ülkedeki toplumsal farklılık ve yaraları kaşıdıklarını (hatta yapay ayrımcılıklar yarattıklarını) anlatmıştı. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından bu yana artarak süren çatışma ve bunalımlarla yapılmak istenen bu değil miydi?

Şimdi toplumsal kesimleri; örneğin, “Taksim Direnişçileri” ile “Darbe Direnişçileri” şeklinde iki ayrı halk kesimi gibi görerek, gövde gösterilerine araç yapmak, birbirlerine düşürmek, darbeye kalkışanlardan daha alçakça bir niyet taşımaktır.

 

En kötü kural bile iyidir

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın Siyaset Bilimi derslerinde söylediği gibi; “En kötü kural bile kuralsızlıktan iyidir”. Bu bağlamda, “Olağanüstü Hal”i mantıklı buluyorum. Yeter ki; çifte standart, ayrımcı ve yasa dışı uygulamalar, haksızlıklar, adaletsizlikler yapılmasın. Hepimizin ortak paydası; VATANSEVERLİK, toplumsal barış ve huzur, demokrasi, ulusal egemenlik, yasalara ve hukuka uygunluk, ADALET olmalıdır.

(Ben idam cezasının yeniden geleceğini ummuyorum. Ancak, yıllar önce “Asmayalım da besleyelim mi” diyen Cuntacı Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den sonra, şimdiki Cumhurbaşkanının yabancı bir televizyon kanalına verdiği demeçte “Müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet cezası almış olanları yıllarca beslemeye ne gerek var...” demesi dikkat çekicidir.)

Türkiye düşmanlarının (gerici yobazların ve bölücü teröristlerin), ortak paydalarının başta TSK ve Atatürk düşmanlığı olduğu, aslında aynı şeyi amaçladıkları, aynı ve benzer “güç odakları”na hizmet ettikleri unutulmamalıdır.

 

Daha geriye ve

kötüye gidemeyiz

Türkiye’nin içinde bulunduğu şu aşamada, daha geriye ve kötüye gitme olasılığı yoktur!... TSK’nın yapısı ve kadrosuyla birlikte, halk gözündeki imgesi düzeltilmelidir. Halkın, yapay ayrımlar ve düşmanlıklardan kendini soyutlayarak, bütünleşmesi şarttır.

Ben Türkiye’nin bu ağır ve zor sınavı başarıyla geçeceğine inanıyorum. Birkaç yakınıma anlattığım düşümü de böyle yorumluyorum: Ülkeye zarar veren, işlevini yitirmiş, yenilenmesi gereken tüm kurumlar kalkacak ya da değiştirilecek; Türk halkı barışı ve gönenci elbirliğiyle getirip yerleştirecek. İleride halkın eserini başkalarının sahiplenmemesi, talan etmemesi için gerekeni de gelecek nesiller yapmalıdır. Yine; Mustafa Kemal Atatürk’ün Söylev’i ışığında.

(24 Temmuz 2016 / Güllük)

 

Not-

LOZAN Barış Antlaşmasının yıldönümünde kritik bir dönemeçten geçiyoruz. Allah, uygarlık, çağdaşlık, demokrasi ve barış yolundaki kazanımlarımızı yitirmekten bizleri korusun.

Yazımda kullandığım fotoğrafı alıntıladığım Risale Ajans adlı sitede, Lozan Barış Antlaşması’ndan söz eden yazıda, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü “İslamiyet düşmanı” olarak anılıyor. Öte yandan; sitede “Sait Nursi ve Fetullah Gülen Hareketi arasındaki 17 fark” başlıklı yazı ile sitedeki gericilik ve düşmanlık aklanmaya çalışılıyor.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık