• 19 January 2019, Saturday 8:30
GülçinErşen

Gülçin Erşen

DEFTERLER

“Ben o defteri kapattım artık” sözünü niye söyleriz? Aslında bitmediği, yazılmamış temiz sayfaları kaldığı halde kapatılıp bir kenara konulan, hatta atılan defterler gibi; yaşanmaktan vazgeçilen ilişkiler için…

Okul yıllarımızda hepimizin sene sonunda yarım kalmış defterleri olmuştur. Bazıları hor kullanıldığı için, kirli, kabı yırtık, sayfa köşeleri kıvrık - boş sayfaları olsa da – atılacak durumda; yıpranmış, tüketilmiş ilişkiler gibi… Bazılarının boş sayfaları çokçadır. Temiz kullanılmıştır. Kabı da iyi durumdadır. Yazılmaya devam edilir. Bazılarının içindekiler de öyle değerli ve önemlidir ki; defter bitse bile saklanır. Yıllarca süren, doyulmayan, bitmeyen ilişkiler, sevgiler, dostluklar, evlilikler gibi… Ya da elde olmayan nedenlerle ayrı düşülse de, anıları özenle zihinde ve yürekte saklananlar gibi…

Yaşadığımız her olay ve ilişki, tanıştığımız ve yaşamımıza giren kişiler, rastlantısal, şans eseri değildir; hepsi bizim gelişip, olgunlaşmamız için birtakım deneyimlere (sınavlara) aracı olan, yaşamsal ve ruhsal açılardan çok önemli unsurlardır. Siz de onların gereksinim duyduğu deneyimleri yaşatırsınız aslında… “Tanrı insanları sevdikleriyle sınar” diye bir söz vardır. Çok sevdiğiniz insanların, ruh ve beden sağlığı, yaşamı, kişilikleri, ilişkileri bizim için önem kazanır. Yoksa, genelde boş veririz; “Ne hali varsa, görsün!” (Çok kızgınsak) “Benden uzak, şeytana yakın olsun” deriz. Artık o kişinin “Defteri dürülmüş”tür…

Geçenlerde bir arkadaşım facebookta şöyle bir paylaşım yapmıştı: “Uğruna ölümü göze alabileceğim birçok insanı yaşamımdan çıkardım. Çünkü yokluklarına üzülmek, yaptıklarına üzülmekten daha kolay.”

“Sevgili gider, sevgi kalır”

Aslında birini, biraz da kendimizi cezalandırmak / ıslah etmek için sürekli ya da geçici olarak yaşamımızdan çıkarırken; aklımızda, yüreğimizde, anılarımızda izi kalır. Bazen birini cezalandırmanın (ıslah etmenin) tek yolu, onu kendimizden mahrum (Kendimizi de ondan mahrum) bırakmaktır. Zor gelse de bu benim genelde tercih ettiğim yoldur. Çünkü, kendime saygım ve o insana sevgim bunu kaçınılmaz kılar. İşte geçenlerde bu çağrışımlarla şu tümceleri yazdım: “Sen iyi biri değilsin; kötü olduğunu farkına varmadığından, kendini düzeltmek için çaba harcamayan birisin. Ben ise, günah işlemekten, “Kötü” olmaktan korkarken; bazen kendimi ya da başkasını düzeltebilmek adına; kötü görünmeyi / olmayı göze alabilen biriyim.”

Sevgi ve sevdiği için, insanın yapabileceği en büyük özveri bu mudur? Yoksa, her şeye karşın o kişiyle birlikteliği sürdürmek, hoş görmek, yanlışlarına göz göre göre katlanmak mı büyük özveri? Affetmek büyük erdem. Ama, önce o kişiye yanlışıyla yüzleşme, bunun ayırtına varma, yanlışını ve kendisini düzeltme şansı vermeliyiz. Bunu başarmak için içtenlikle çaba sarfettiğine, iyi niyetine, sevgisine inanıyorsak; karşılıklı anlayış, affetme, özveri, yardımlaşma süreci, hep sürmek üzere başlar… Bu konuda Halil Sezai’nin ‘tweet’i ip ucu veriyor: “Kimseye sevdiğiniz halde arsızlaşacak şansı vermeyin. Çünkü, devamlılığı olacaktır. Seven kişi, incitmekten ar duyar. Ödü kopar kırmaktan. Huzursuz olur üzme fikrinden bile. Unutmayın; sevgili gider, sevgi değil.”

Aşkın sevinci, acının nefreti

Yaşamda en büyük sevinç ve haz veren şeylerin, baş edilemez sanılan acı ve yoksunluk hislerini de yaşatması ilginç!?...

Ernest Hemingway’in “Kadınsız Erkekler” kitabının tanıtımıyla ilgili bir alıntı şöyle: “Her şeyi kaybedebilir insan; bunu kaybedecek durumu yaşatmamalı kendine. Kaybedecek durumu yaratmamalı. Kaybedemeyeceği şeyler aramalı.”

Bununla ilgili yazdığım yorum, çok uzun bir makaleye esin verebilecek yoğun bir özet: “Aslında ne kadar metaforik bu tümceler arka arkaya gelince… Yalnızca erkeklerin değil, bazı kadınların da bilinçaltı yansıması; kaybetmeyi pek umursamayacağın kişilerle ilişki yaşa (ki acı çekmeyesin)… Benim bakış açımdan ise; kaybedemeyeceğin, yitirmeye katlanamayacağın (değerli, eşsiz, tam istediğin gibi) ve senden vazgeçmeyecek (aşık, sadık, vefalı, ne istediğini bilen, sözünde duran) kişiyi ara, bul, denk geldiğinde fark et…”

İnsan, ilkine bakış açısına uygun ilişkiler yaşarsa, ruhunu uyuşturur, insanlıktan uzaklaşır; sevişmeyi bırakıp, hayvanlar gibi çiftleşmeye başlar. Oysa, sevgidir, sevidir insanı sevinçlerin ve acıların en büyüğü ile pişiren, olgunlaştıran, yücelten… O yüzden de insancıklar, çıkar, cinsellik, doyumsuzluk, iki yüzlülük ile yaşadıkları ilişkileri ve senetleştirdikleri evlilikleri “AŞK” kılıfı içinde göstermeye çabalıyorlar. Ama, nereye kadar?

***

Yaşamımızın zor bir devresini, önemli bir geçiş dönemini, biten bir ilişkiyi geride bıraktığımızda, “Temiz bir sayfa açmak” tan söz ederiz. İster aynı deftere devam edelim, isterse yeni bir deftere başlayalım; geri kalan sayfalarımızı eski yanlışları yinelemeyerek, en güzel yazımızla (en özenli davranışlarımız, onurlu ve erdemli yaşanmışlıklar, olgunlaştıran deneyimler, güzel anılar ile), yanlışsız doldurmaya çalışmalıyız.

Yazımız ve yazgımız güzel olsun.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık