• 10 June 2016, Friday 19:07
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Cumhurbaşkanının diploması ...

Gülçin ERŞEN

Ülkemizde, onca haksıksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, usülsüzlük, hukuksuzluk yaşanırken; terör, işsizlik, göçmenler, açlık gibi çok daha öncelikli ve önemli sorunlarımız varken; hem sosyal medyada hem de muhalefet partilerince “Cumhurbaşkanının üniversite diploması var mı, yok mu” meselesi tartışılıyor. Niye? Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diploması olmadığı kanıtlanırsa, onu tahtından – pardon – koltuğundan etmek kolay ya da mümkün olabilir diye mi?

Yaklaşık 6-7 yıl önce, şehitler için söyledikleri ve “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediği için eleştirildiği başbakanlık döneminde Erdoğan hakkında çeşitli iletiler ve paylaşımlar dolaşıyordu internet ortamında. O zaman bana yanlış anımsamıyorsam emekli bir subay aracılığıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın askeri kimliğinin taranmış kopyası gelmişti. Orada “Kantin Sorumlusu”, “Yedeksubay” yazdığını anımsıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde eskiden lise mezunlarının da yedeksubaylık yaptığını biliyorum. Ancak, son yıllarda dört yıllık fakülte mezunları yedek subay olabiliyor. Ama, bana gelen iletide Erdoğan’ın iki yıllık önlisans mezunu olduğu bilgisi vardı.

 

Anayasa’ya uygun

Kemal Gözler’in Anayasa Hukuku sitesinden yaptığım alıntı şöyle:

“ Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı seçilebilmek için “yükseköğrenim yapmış” olmak gerekir. Buna göre, ilkokul, ortaokul ve lise mezunları Cumhurbaşkanı olamazlar. Acaba iki yıllık meslek yüksek okulu mezunları, yahut dört yıllık bir fakültenin ilk iki yılını tamamlayıp ön lisans diploması alıp ayrılanlar “yükseköğrenim yapmış” olarak kabul edilip Cumhurbaşkanı adayı olabilirler mi? Kanımızca, “yüksek öğrenim”den ne anlaşılacağını 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre belirlemek gerekir. Yükseköğretim Kanunu, yüksek öğretimi; ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora aşamalarına ayırarak düzenlemiştir. Buna göre, iki yıllık bir programı bitirip ön lisans diploması alanları da yüksek öğrenim yapmış olarak kabul etmek gerekir. Anayasa sadece yüksek öğrenimden bahsetmekte, lisans öğreniminden bahsetmemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı harp okulları, akademileri, emniyet teşkilâtına bağlı polis akademisi mezunlarını da “yüksek öğrenim yapmış” kişi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü bu kurumlar da Anayasanın 132’nci maddesine göre, bir “yükseköğretim kurumu”dur.

Yani iki yıllık ön lisans diploması aldığını ve askerliğini kantin sorumlusu yedek subay olarak yaptığını bildiğim Recep Tayyip Erdoğan, üniversite mezunu sayıldığından, Cumhurbaşkanı olabilir. Burada asıl tartışılması gereken, (isterse Ordinaryus Profesör olsun); cumhurbaşkanının kişiliği, tavrı, uygulamaları, tarafsızlığıdır... Kuşkusuz; şu andaki Başkanlık, Partili Cumhurbaşkanı gibi ünvan ve uygulamalar Anayasa’ya aykırıdır.

(Bu bağlamda yazmadan geçemeyeceğim; Ankara’da gazetecilik yaptığım dönemde yakından tanıdığım, söyleşmek olanağı bulduğum rahmetli Bülent Ecevit, benim tanıdığım en kibar, alçakgönüllü ve kültürlü siyasetçiydi. Kendisi devlet adamı kimliğiyle örtüşen kişiliğiyle, deneyimiyle benim ve birçok kişinin Cumhurbaşkanlığına yakıştırdığı bir insandı. Ama, üniversite mezunu değildi.)

 

Uygulamalar hukuk dışı

Recep Tayyip Erdoğan, Turgut Özal’dan sonra gördüğümüz “sıra dışı” ikinci cumhurbaşkanı. (Ayrıca, kendisinin sürekli vurguladığı gibi, “halk oylamasıyla seçilen ilk” değil “İkinci” cumhurbaşkanı, zira “plebisit” ile koltuğa oturan ilk Cumhurbaşkanı Kenan Evren’di....)

Cumhurbaşkanı, Anayasamızın 104’üncü maddesine göre, “gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” yetkisine sahiptir. Yine, Kemal Gözler’in makalesinden devam edeyim:

“Cumhurbaşkanının yürütmenin başıdır. Bu sıfatla, gerekli gördüğü zamanlarda Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi normaldir. Ancak bilindiği gibi, parlâmenter sistemlerde yürütme organı, devlet başkanı ve bakanlar kurulu olmak üzere ikili yapıdadır. Bunlardan birincisi yürütmenin sorumsuz kanadını, ikincisi ise sorumlu kanadını oluşturur. O halde, devlet başkanı olarak Cumhurbaşkanı, her ne kadar Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi, onu toplantıya çağırması mümkün ise de, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunun sorumluluğuna katılmasını gerektirecek nitelikte işlemler yapamaması gerekir... Siyasal sorumluluğu olmayan bir kişinin, siyasal sorumluluğu tamamıyla üstlenen Bakanlar Kurulunun yetkilerinin kullanılmasına katılması parlâmenter sistemin mantığına aykırılık teşkil eder. O nedenle, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabilse, toplantıya başkanlık edebilse de, kanımca, bu toplantıda oy kullanamaz. Aksi takdirde, oybirliğiyle karar alan Bakanlar Kurulunun karar alma sürecini bloke etme yetkisini ele geçirmiş olur ki, sorumsuz bir makama bu yetkinin verilmesi parlâmenter demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır.”

Peki bizde böyle mi?... Zaten ülkemizde demokrasinin olmazsa olmazı “Güçler Ayrılığı” ilkesi AKP iktidarı döneminde darbe almış, nerdeyse ortadan kalkmışken, demokrasinin başka temel ilkeleri çiğnense ne olur!!!

 

“Vatana İhanet” konusu

Geçmişte Cumhurbaşkanını yargılamış, başbakanını asmış bir ülkede yaşıyoruz. Rahmetli cumhurbaşkanı Özal da “Anayasayı bir defa delmekten bir şey olmaz” demişti. Anayasamız delik deşik edildi zaten. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti; “Beni ancak vatana ihanetten yargılayabilirsiniz.” Peki bu olası mı? Yine Anayasa Hukuku sitesinde yazılanlara göz atalım:

“Vatana İhanet Konusunda Sonuç.- Kanımızca, vatana ihanet suçu ihdas eden bir kanun çıkmadıkça, Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlandırılmasını isteyen önergeler Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gündeme alınmamalıdır. Ancak bu sonuca rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı böyle bir önergeyi gündeme almışsa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlandırılmasına karar vermiş ise ne olacaktır?

Bu durumda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vatana ihanetle suçlandırma kararının iptal edilmesine imkân verecek bir usûl olmadığına göre, Cumhurbaşkanı vatana ihanetle suçlandırılmış olacaktır. Kanımızca, Yüce Divana sevk kararı, Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı sıfatını sona erdirmez. Çünkü, yukarıda da açıkladığımız gibi, Anayasamızda bu konuda bir hüküm yoktur. Bakanların Yüce Divana sevk edilmesi halinde bakanlıktan düşmelerini öngören Anayasanın 113’üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü istisnaî bir hükümdür; dolayısıyla genişletilerek yorumlanamaz. Burada kıyas yapılamaz. O halde Cumhurbaşkanı görevde kalır.

Ancak vatana ihanetle suçlandırılmış Cumhurbaşkanının bu durumda Yüce Divanda vatana ihanetten dolayı yargılanması gerekir. Yargılama işlemleri yapılabilir. Ancak yukarıda açıkladığımız nedenlerle, Yüce Divan, Cumhurbaşkanının hakkında vatana ihanetten mahkûmiyet kararı veremez ve onun hakkında ceza tertip edemez. Yüce Divan böyle bir durumda kanunîlik ilkesi uyarınca, vatana ihanet suçunun unsurlarını tanımlayan bir kanun olmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermek zorundadır.

Demek ki, pratikte Cumhurbaşkanı vatana ihanetle suçlandırılabilir ve Yüce Divanda yargılanabilir. Yukarıda açıkladığımız kanunîlik ilkesi, kişinin yargılanmasına değil, ‘cezalandırılmasına’ engeldir. O halde Cumhurbaşkanı Yüce Divanda yargılanabilir. Ama Yüce Divan Cumhurbaşkanına ceza veremez, mutlaka Cumhurbaşkanı hakkında beraat kararı vermek durumundadır.”

Başka söze gerek var mı? Bir meşrubat reklamındaki söz aklıma geldi şimdi; “Bu rahatlık nerden geliyor?...” İşte buradan!

 

İnşallah savaşa girmeyiz

“Cumhurbaşkanının, Anayasanın 104’üncü maddesinde sayılan yetkilerinden biri de ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek’tir. Ancak ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek’ yetkisi, Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca, kural olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Ancak, 92’nci maddenin ikinci fıkrasına göre, ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin anî bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir’. Demek ki, Cumhurbaşkanının doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi istisnaî bir yetkidir ve kullanılması için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

-Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede olmalıdır.

-Ülkenin anî bir silahlı saldırıya uğramış olması gerekir.

-Silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması gerekir.”

Oldukça şaibeli “Rus savaş uçağının düşürülmesi olayı”, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni savaşa sokma denemelerinden biri miydi? TBMM’nin tatile gireceği önümüzdeki aylarda, ya birdenbire savaşa sokulursak, Allah korusun! Ben bunu cumhurbaşkanının diplomasından daha fazla dert ediniyorum, kusura bakmayın.

Ergun Özbudun’a göre, Cumhurbaşkanının yasama ve yargı ile ilgili yetkileri, kendisine “tarafsız devlet başkanı olması sıfatıyla tanınmış yetkilerdir”. Bu nedenle, bu yetkilerin Cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılabilmesi gerekir. Ama, şimdiki Cumhurbaşkanımız tarafsız değil ki!

(6 Haziran 2016 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık