- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 10 June 2016, Friday 19:07
- 6534 kez okundu
Gülçin ERŞEN
Ülkemizde, onca haksıksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, usülsüzlük, hukuksuzluk yaşanırken; terör, işsizlik, göçmenler, açlık gibi çok daha öncelikli ve önemli sorunlarımız varken; hem sosyal medyada hem de muhalefet partilerince “Cumhurbaşkanının üniversite diploması var mı, yok mu” meselesi tartışılıyor. Niye? Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diploması olmadığı kanıtlanırsa, onu tahtından – pardon – koltuğundan etmek kolay ya da mümkün olabilir diye mi?
Yaklaşık 6-7 yıl önce, şehitler için söyledikleri ve “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediği için eleştirildiği başbakanlık döneminde Erdoğan hakkında çeşitli iletiler ve paylaşımlar dolaşıyordu internet ortamında. O zaman bana yanlış anımsamıyorsam emekli bir subay aracılığıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın askeri kimliğinin taranmış kopyası gelmişti. Orada “Kantin Sorumlusu”, “Yedeksubay” yazdığını anımsıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde eskiden lise mezunlarının da yedeksubaylık yaptığını biliyorum. Ancak, son yıllarda dört yıllık fakülte mezunları yedek subay olabiliyor. Ama, bana gelen iletide Erdoğan’ın iki yıllık önlisans mezunu olduğu bilgisi vardı.
Anayasa’ya uygun
Kemal Gözler’in Anayasa Hukuku sitesinden yaptığım alıntı şöyle:
“ Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı seçilebilmek için “yükseköğrenim yapmış” olmak gerekir. Buna göre, ilkokul, ortaokul ve lise mezunları Cumhurbaşkanı olamazlar. Acaba iki yıllık meslek yüksek okulu mezunları, yahut dört yıllık bir fakültenin ilk iki yılını tamamlayıp ön lisans diploması alıp ayrılanlar “yükseköğrenim yapmış” olarak kabul edilip Cumhurbaşkanı adayı olabilirler mi? Kanımızca, “yüksek öğrenim”den ne anlaşılacağını 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre belirlemek gerekir. Yükseköğretim Kanunu, yüksek öğretimi; ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora aşamalarına ayırarak düzenlemiştir. Buna göre, iki yıllık bir programı bitirip ön lisans diploması alanları da yüksek öğrenim yapmış olarak kabul etmek gerekir. Anayasa sadece yüksek öğrenimden bahsetmekte, lisans öğreniminden bahsetmemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı harp okulları, akademileri, emniyet teşkilâtına bağlı polis akademisi mezunlarını da “yüksek öğrenim yapmış” kişi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü bu kurumlar da Anayasanın 132’nci maddesine göre, bir “yükseköğretim kurumu”dur.
Yani iki yıllık ön lisans diploması aldığını ve askerliğini kantin sorumlusu yedek subay olarak yaptığını bildiğim Recep Tayyip Erdoğan, üniversite mezunu sayıldığından, Cumhurbaşkanı olabilir. Burada asıl tartışılması gereken, (isterse Ordinaryus Profesör olsun); cumhurbaşkanının kişiliği, tavrı, uygulamaları, tarafsızlığıdır... Kuşkusuz; şu andaki Başkanlık, Partili Cumhurbaşkanı gibi ünvan ve uygulamalar Anayasa’ya aykırıdır.
(Bu bağlamda yazmadan geçemeyeceğim; Ankara’da gazetecilik yaptığım dönemde yakından tanıdığım, söyleşmek olanağı bulduğum rahmetli Bülent Ecevit, benim tanıdığım en kibar, alçakgönüllü ve kültürlü siyasetçiydi. Kendisi devlet adamı kimliğiyle örtüşen kişiliğiyle, deneyimiyle benim ve birçok kişinin Cumhurbaşkanlığına yakıştırdığı bir insandı. Ama, üniversite mezunu değildi.)
Uygulamalar hukuk dışı
Recep Tayyip Erdoğan, Turgut Özal’dan sonra gördüğümüz “sıra dışı” ikinci cumhurbaşkanı. (Ayrıca, kendisinin sürekli vurguladığı gibi, “halk oylamasıyla seçilen ilk” değil “İkinci” cumhurbaşkanı, zira “plebisit” ile koltuğa oturan ilk Cumhurbaşkanı Kenan Evren’di....)
Cumhurbaşkanı, Anayasamızın 104’üncü maddesine göre, “gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” yetkisine sahiptir. Yine, Kemal Gözler’in makalesinden devam edeyim:
“Cumhurbaşkanının yürütmenin başıdır. Bu sıfatla, gerekli gördüğü zamanlarda Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi normaldir. Ancak bilindiği gibi, parlâmenter sistemlerde yürütme organı, devlet başkanı ve bakanlar kurulu olmak üzere ikili yapıdadır. Bunlardan birincisi yürütmenin sorumsuz kanadını, ikincisi ise sorumlu kanadını oluşturur. O halde, devlet başkanı olarak Cumhurbaşkanı, her ne kadar Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi, onu toplantıya çağırması mümkün ise de, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunun sorumluluğuna katılmasını gerektirecek nitelikte işlemler yapamaması gerekir... Siyasal sorumluluğu olmayan bir kişinin, siyasal sorumluluğu tamamıyla üstlenen Bakanlar Kurulunun yetkilerinin kullanılmasına katılması parlâmenter sistemin mantığına aykırılık teşkil eder. O nedenle, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabilse, toplantıya başkanlık edebilse de, kanımca, bu toplantıda oy kullanamaz. Aksi takdirde, oybirliğiyle karar alan Bakanlar Kurulunun karar alma sürecini bloke etme yetkisini ele geçirmiş olur ki, sorumsuz bir makama bu yetkinin verilmesi parlâmenter demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır.”
Peki bizde böyle mi?... Zaten ülkemizde demokrasinin olmazsa olmazı “Güçler Ayrılığı” ilkesi AKP iktidarı döneminde darbe almış, nerdeyse ortadan kalkmışken, demokrasinin başka temel ilkeleri çiğnense ne olur!!!
“Vatana İhanet” konusu
Geçmişte Cumhurbaşkanını yargılamış, başbakanını asmış bir ülkede yaşıyoruz. Rahmetli cumhurbaşkanı Özal da “Anayasayı bir defa delmekten bir şey olmaz” demişti. Anayasamız delik deşik edildi zaten. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti; “Beni ancak vatana ihanetten yargılayabilirsiniz.” Peki bu olası mı? Yine Anayasa Hukuku sitesinde yazılanlara göz atalım:
“Vatana İhanet Konusunda Sonuç.- Kanımızca, vatana ihanet suçu ihdas eden bir kanun çıkmadıkça, Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlandırılmasını isteyen önergeler Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gündeme alınmamalıdır. Ancak bu sonuca rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı böyle bir önergeyi gündeme almışsa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlandırılmasına karar vermiş ise ne olacaktır?
Bu durumda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vatana ihanetle suçlandırma kararının iptal edilmesine imkân verecek bir usûl olmadığına göre, Cumhurbaşkanı vatana ihanetle suçlandırılmış olacaktır. Kanımızca, Yüce Divana sevk kararı, Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı sıfatını sona erdirmez. Çünkü, yukarıda da açıkladığımız gibi, Anayasamızda bu konuda bir hüküm yoktur. Bakanların Yüce Divana sevk edilmesi halinde bakanlıktan düşmelerini öngören Anayasanın 113’üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü istisnaî bir hükümdür; dolayısıyla genişletilerek yorumlanamaz. Burada kıyas yapılamaz. O halde Cumhurbaşkanı görevde kalır.
Ancak vatana ihanetle suçlandırılmış Cumhurbaşkanının bu durumda Yüce Divanda vatana ihanetten dolayı yargılanması gerekir. Yargılama işlemleri yapılabilir. Ancak yukarıda açıkladığımız nedenlerle, Yüce Divan, Cumhurbaşkanının hakkında vatana ihanetten mahkûmiyet kararı veremez ve onun hakkında ceza tertip edemez. Yüce Divan böyle bir durumda kanunîlik ilkesi uyarınca, vatana ihanet suçunun unsurlarını tanımlayan bir kanun olmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermek zorundadır.
Demek ki, pratikte Cumhurbaşkanı vatana ihanetle suçlandırılabilir ve Yüce Divanda yargılanabilir. Yukarıda açıkladığımız kanunîlik ilkesi, kişinin yargılanmasına değil, ‘cezalandırılmasına’ engeldir. O halde Cumhurbaşkanı Yüce Divanda yargılanabilir. Ama Yüce Divan Cumhurbaşkanına ceza veremez, mutlaka Cumhurbaşkanı hakkında beraat kararı vermek durumundadır.”
Başka söze gerek var mı? Bir meşrubat reklamındaki söz aklıma geldi şimdi; “Bu rahatlık nerden geliyor?...” İşte buradan!
İnşallah savaşa girmeyiz
“Cumhurbaşkanının, Anayasanın 104’üncü maddesinde sayılan yetkilerinden biri de ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek’tir. Ancak ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek’ yetkisi, Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca, kural olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Ancak, 92’nci maddenin ikinci fıkrasına göre, ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin anî bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir’. Demek ki, Cumhurbaşkanının doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi istisnaî bir yetkidir ve kullanılması için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:
-Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede olmalıdır.
-Ülkenin anî bir silahlı saldırıya uğramış olması gerekir.
-Silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması gerekir.”
Oldukça şaibeli “Rus savaş uçağının düşürülmesi olayı”, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni savaşa sokma denemelerinden biri miydi? TBMM’nin tatile gireceği önümüzdeki aylarda, ya birdenbire savaşa sokulursak, Allah korusun! Ben bunu cumhurbaşkanının diplomasından daha fazla dert ediniyorum, kusura bakmayın.
Ergun Özbudun’a göre, Cumhurbaşkanının yasama ve yargı ile ilgili yetkileri, kendisine “tarafsız devlet başkanı olması sıfatıyla tanınmış yetkilerdir”. Bu nedenle, bu yetkilerin Cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılabilmesi gerekir. Ama, şimdiki Cumhurbaşkanımız tarafsız değil ki!
(6 Haziran 2016 / Güllük)
-
17.04.2022 Kötülükle savaşıyoruz
-
13.04.2022 EGEÇEP’ten doğa direnişçilerine ve İkizköy’e ödül
-
16.03.2022 Kıyıya vuran deniz yıldızlarını suyla buluşturanlar
-
25.01.2022 Kar özlemi ve anımsadıklarım
-
29.11.2021 Keşfetmeye değer kent: Salihli
-
06.11.2021 Can’ının istediğini yapmak
-
02.11.2021 Parmaklarıyla okuyup, can kulağıyla dinleyenlere engel yok!
-
24.07.2021 İnsan insanın kurdu değil; yurdu olmalı
-
16.07.2021 Haksızlık, liyakatsızlık ve "Çoklu Standart" her yerde!
-
06.07.2021 Yakan su!
-
18.06.2021 Gazeteci kimdir, nedir, ne yapar?
-
19.05.2021 Gençlere saygı duyuyorum ve güveniyorum
-
18.05.2021 Milas’tan doğan ödüllü marka: Alaboğaz Zeytinyağı
-
26.04.2021 Bir çocuğun ağzından Atatürk’ün yurt ve çocuk sevgisi
-
21.04.2021 Doğal sevinç kaynağı: Çocuklar
-
20.04.2021 "Sen yanmazsan, ben yanmazsam..."
-
14.04.2021 İnsanlığın uyanışı ve sabır
-
16.03.2021 Yazmak için iyi nedenler olsun isterdim
-
03.03.2021 Çok şehit verdik, ama hesap veren yok!
-
28.01.2021 Covit 19 Aşısı hakkında akla gelen sorulara yanıtlar
-
27.01.2021 DELİCE
-
14.01.2021 Evdeki dönüşümlü atıkların toplanması
-
13.11.2020 Atatürk Sevgisi azalmaz
-
04.11.2020 İnternet etiğine bir değinelim
-
03.11.2020 Kadınlarımızın KARA yazgısını kim AKlayacak?
-
14.10.2020 Labranda’nın çağdaş dervişi
-
03.09.2020 Mihenk Taşı, Turnusol Kağıdı
-
31.08.2020 Göç etmek
-
15.08.2020 Siyasal öngörülerim
-
02.07.2020 İnancın Sınanması
-
01.07.2020 Kötü işletmecilik
-
25.06.2020 Yürüten iktidar!
-
08.06.2020 “Siyasi Parti Dini”
-
05.06.2020 Karantina dönemine ilişkin...
-
02.06.2020 Patlicez gari!
-
27.04.2020 Bodrum’un acı otu Koronayı yener!
-
20.04.2020 Korona herkesi eşitledi mi?
-
15.01.2020 Din bu mudur?
-
11.01.2020 Tiyatro diye bir şey var
-
10.01.2020 Ne ummuştuk, ne oldu!...
-
30.12.2019 “Sapere Aude!”
-
28.12.2019 Güllük’ün bitmeyen ulaşım sorunları
-
03.12.2019 “DÜNYAYI SANAT KURTARACAK”
-
09.10.2019 Hepimizin içinde biraz “Joker” var
-
27.09.2019 “Halka öğretmeniz gerekenleri önce kendiniz öğrenin”
-
13.09.2019 “İnsanlığın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum”
-
06.08.2019 Kutsal ve Tağut nedir?
-
03.07.2019 İNSANLIK NE ZAMAN KOŞACAK?
-
25.05.2019 Ruh Açlığı
-
13.05.2019 Dikkat edilmesi gereken şeyler
-
17.04.2019 "Barışçıl Savaşçılar" olacağız
-
07.03.2019 YALNIZCA İNSAN OLMAK İSTİYORUZ
-
25.02.2019 Yıllar sonra “Ruhlarımızı tokuşturmak”
-
19.02.2019 Yaşam - sevdiğim için - güzel
-
05.02.2019 Yaşanabilir yer olsun
-
19.01.2019 DEFTERLER
-
25.12.2018 Sevdiğim ve sevmediğim kentler
-
30.11.2018 Yaşam gibi; acı ve güzel
-
02.10.2018 Yeni üyelerle daha güçlüyüz
-
05.09.2018 Sakarya Savaşı, 15 Temmuz’da mı kazanıldı?
-
15.08.2018 “Siyasi iktidar bizi cezalandırmak istiyor!”
-
18.07.2018 Bu nasıl Okul Aile Birliği Başkanı?
-
06.07.2018 Nicelik değil nitelik ve niyet önemli!
-
06.07.2018 Seçimde kim kazandı?
-
12.06.2018 Tarihimizde dönüm noktası olacak bir seçim
-
15.05.2018 “Güç bende artıııık!”
-
10.05.2018 Anımsanması gereken notlar
-
27.04.2018 Millet, egemenliğine sahip çıksın!
-
24.04.2018 “Çamlak Çömlek Patladı!”
-
17.04.2018 Hoşgörüsüzlük ve değişik bakış açıları
-
13.04.2018 Şeker fabrikaları neden önemli?
-
04.04.2018 “HAK”tan yana olmak
-
03.04.2018 Anı misillemesi
-
06.03.2018 Amaç Osmanlı’yı yüceltmek, Cumhuriyeti küçümsemek midir?
-
20.02.2018 Yozlaşmış cinsellik
-
15.02.2018 Atatürkçü Düşünce Derneği, DKÖ değil mi?
-
16.01.2018 Nasıl Atatürkçü olunur?
-
15.01.2018 “Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum”
-
12.01.2018 ‘Güllük Kütüphanesi’nin kaderi kimin elinde?
-
09.01.2018 “Bir olalım, iri olalım, diri olalım”*
-
27.12.2017 Güncel siyasetten ruhsal kurtuluşa ...
-
15.12.2017 Spora ve sporcuya yatırım
-
12.12.2017 Sağlık ve huzur için “Tai Çi Çuan”
-
05.12.2017 “Yazmasam deli olacaktım”
-
24.11.2017 İnsanın değerinin ölçütü nedir?
-
16.11.2017 İçtenlik
-
14.11.2017 Milas ve Güllük’te bitmeyen sorunlar …
-
27.10.2017 Farklı bir turizm anlayışı: ‘Mor Salkım Bağları’
-
11.10.2017 Dünyanın en güzel tatlısı!
-
10.10.2017 Okumak, anlamak ve bilmek
-
07.10.2017 Devlet, “Ana” ya da “Baba” değil artık!
-
23.09.2017 Öncelik, cehaletle savaştır
-
19.09.2017 ‘Özel Okul Devlet Teşviği’ kime verilir?
-
09.09.2017 Türban, keşke müslüman ve iyi insan olmaya yetseydi …
-
08.09.2017 ‘Vicdan azabı’ en büyük cezadır!
-
05.09.2017 Bu 30 Ağustos’ta yaşadıklarım, hissettiklerim …
-
05.08.2017 Güllük’ün çok ciddi ve sıradan sorunları var …
-
03.08.2017 Sanata susamışlık
-
13.07.2017 Ören de kötüye gidiyor sanki!
-
30.06.2017 “Deniz İnsanları”
-
28.06.2017 “Oğlumu ‘Fikri ve vicdanı hür’ yetiştirmek istiyorum”
-
15.06.2017 Tehlike sürüyor!
-
12.06.2017 Bu nasıl bir Ramazan?
-
22.05.2017 Evde pizza yapmanın pratik yoları
-
11.05.2017 “Hayatımın en yorucu ve en güzel haftasonuydu!”
-
03.05.2017 Neye ve kime güveneceğiz?
-
24.04.2017 Ata’ya mektup
-
18.04.2017 Hukuk ve Demokrasi kaybetti
-
04.04.2017 Türkiye’yi işgalin zemini hazırlanıyor
-
31.03.2017 Atatürkçü vatanseverlerin buluşma noktaları
-
14.03.2017 ‘Mağduriyet Edebiyatı’ uluslararasılaştı!
-
10.03.2017 İleride emekli maaşı alamayacak mıyız?
-
08.03.2017 Kadın ve Cumhuriyet
-
23.02.2017 Adaletin bu mu ...?
-
15.02.2017 Saati tersine kurmak
-
11.02.2017 İzmir’i seviyorum
-
08.02.2017 Kirli propaganda
-
24.01.2017 Evlatlarımız ve vatanımızdan değerli neyimiz var?
-
12.01.2017 “Salla başı al maaşı”
-
06.01.2017 Yüz kızarması ve yiğitlik
-
24.12.2016 Türkiye artık “Cumhur”un olmayacak mı?
-
17.12.2016 Şeytanı yeneceğiz!
-
10.12.2016 Eğreti Şiir
-
03.12.2016 İlişki ve evlilik seyri üzerine ...
-
25.11.2016 Sanatla aydınlatanlar
-
11.11.2016 Bu ülkenin toprağında taşında ‘O’nun izi var
-
14.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 2
-
13.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 1
-
29.09.2016 Şort bahane!
-
20.09.2016 Toplumsal barış ve huzuru bozmak için mi?
-
06.09.2016 Mutlu olmanın yollarından biri
-
01.09.2016 "Bu cennet vatan uğruna"
-
25.08.2016 "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"
-
22.08.2016 “Ey Türk İstikbalinin Evladı!”
-
16.08.2016 Kütüphane ve domuzlar
-
01.08.2016 “Şimdi insanlar şeytan olmuş yavrum”
-
26.07.2016 İç savaş tehlikesi ve TSK’nın durumu
-
19.07.2016 Gün gelir, ‘O HALK’a işin düşer
-
08.07.2016 Kanıksama!
-
28.06.2016 Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin ...
-
14.06.2016 Yeşili koruyamıyoruz
-
09.06.2016 “Hareketi Severiz!”
-
25.05.2016 Kadının hakları ve kazanımları açısından geriye gidiş: Boşanma Komisyonu Raporu
-
23.05.2016 Herkes 19 Mayıs’ı kendince kutladı
-
17.05.2016 Anne olmak, var olmak, var etmek
-
22.04.2016 Nasıl bir Din dersi?
-
20.04.2016 Doğa turizmine yatırım kaçınılmaz
-
15.04.2016 Gülçin ERŞEN
-
04.04.2016 Allah, sevenden ve sevgiden yanadır
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.