• 25 May 2016, Wednesday 19:30
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Kadının hakları ve kazanımları açısından geriye gidiş: Boşanma Komisyonu Raporu

Gülçin ERŞEN

Türk toplumunun sanki daha başka ve daha büyük meseleleri yokmuş gibi; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce, “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin” bir araştırma komisyonu kuruldu. Ancak görülüyor ki; komisyonun, genel kurul çatısı altında törenle açıkladığı 479 sayfalık rapor; kadın ve çocuk hakları açısından geriye gidiş ve kazanımların gaspedilmesi. Bunu biz değil; hukukçular, insan ve kadın hakları ile ilgili sivil toplum örgütleri söylüyor günlerdir: “Rapor, kadınların ve çocukların haklarını koruyan az sayıdaki kanunu da kadınların ve çocukların aleyhine sonuçlar yaratacak biçimde değiştirmeyi öneriyor.”

Ankara’da ve İzmir’de yazılı ve görsel basın kuruluşlarında çalıştığım, Cumhuriyet Kadınları Derneği’ne üye olduğum dönemlere denk geldiği için yakınen biliyorum: Önce, 1998’de 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa çıktı. Uygulamada yaşanan aksaklıklar, deneyimler ve kadına yönelik şiddetin artmasıyla, kadın örgütlerinin çaba ve katkıları sayesinde, bu yasa daha geliştirilerek; 8 Mart 2012 tarihinde, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa kabul edildi.

Öte yandan; yine özellikle kadın hukukçuların ve kadın örgütlerinin çaba ve çalışmalarının etkisi ve katkısının yadsınamayacağı 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 22 Kasım 2001’de kabul edilip, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girdi. Ben de bu süreçler yaşanırken, başta Av. Şenal Sarıhan olmak üzere, pekçok hukukçu ve siyasetçi ile görüşüp bilgi almış, yazı yazmış, haber ve televizyon programları yapmıştım.

Bir hafta önce açıklanan bu rapor, kadınların ve hukukçuların onlarca yıldır verdikleri savaşımlar sonucu kazanılan hakların, kaydedilen gelişmelerin hiçe sayılması, -bırakın onlarca yılı- yüzlerce yıl geriye gidiş anlamındadır.

Çünkü rapora göre; boşanmaların en büyük nedeni olan şiddeti engellemek yerine, kadını evli ve eş olarak kalmaya mecbur bırakacak düzenlemelerle boşanmalar zorlaştırılacak. Çocukların kendilerine cinsel istismarda bulunanlarla evlendirilmesine göz yumulacak, böylece cinsel istismar yasal olarak devam edecek. Kadınların nafaka hakkı sınırlanacak. Tecavüzcülere hadım etme cezası uygulanacak. Şiddete uğrayan kadının beyanı yeterli olmayacak, delil ve belge istenecek. Aile hukukuyla ilgili duruşmalar gizli yapılacak, böylece şeffaf yargılama kalkacak. İlahiyat fakültesi mezunlarının da aile danışmanı olarak görevlendirilmesi sağlanacak.

 

Çaresiz bırakma

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa’ya göre Şiddetin Tanımı şöyle:

Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.

Yıllarca kadın hakları ve sorunlarına ilişkin haber ve programlar yapmış, kadın örgütlerinde yönetici olmuş, üniversite mezunu bir gazeteci olarak, ben bile evliliğimde yaşadığım ruhsal ve fiziksel şiddet nedeniyle, küçücük bebeğimle kendimi ne denli çaresiz, güçsüz, eli kolu bağlı duyumsadığımı anımsıyorum da... Boşanma davası açmaya bile cesaret edememiştim; ayrıca, avukat tutacak param da yoktu. İki yıl süren davalar sonucunda, yaklaşık beş yıl önce boşandığımda, kabus gibi bir evliliğin boyunduruğundan kurtulduğuma ve oğlumun velayetini aldığıma öyle sevindim ki; yalnızca oğluma düşük bir nafaka bağlanmasına razı oldum. Benim yaşım, eğitim durumum ve mesleki deneyimim nedeniyle nafaka almamama hükmedildi. İtiraz etmedim. Bugün ise, üç yıl önce açtığım nafaka arttırma davası ve imzaladığımız protokol nedeniyle, oğlum için babası ancak maaşının onda biri kadar nafaka ödüyor!

Neymiş efendim; “Kadının nafaka alması haksız kazanç sayılır”mış! Evli ya da bekar bir erkek, eğer çocuklarına en iyi şekilde bakan güvenilir biri olmasaydı, uzun çalışma saatlerinde, vardiyalı, nöbetli, şehir ve yurt dışı yolculuk gerektiren işlerde çalışabilir miydi? Ben gebelik ve lohusalık dönemlerinde yaklaşık 4 yıl çalışamadım. Zaten çocuğuma küçükken bakacak bir kişi ya da kurum da yoktu. Boşandıktan sonra, bir buçuk yıl kesintisiz çalıştığım dönemde, 6 bakıcı değiştirmek benim ve çocuğum için çok yıpratıcı oldu. Bu arada Güllük gibi küçük bir beldede tam gün hizmet veren bir kreşin açılması için uğraşılarım sonuç verdi. Ancak, bu kez ben işsiz kaldım. Sonra da oğlum ilkokula başladı. Bu kez de tahmin edilebilecek nedenlerle, ancak part time,yani ara zamanlı işlerle geçimimi sağlamaya çalıştım ki; bu aslında çocuğum için, yüksek gelirden ve kariyerden vazgeçmek demek. Oysa, yüksek maaşlı işlerde çalıştığı halde hem kendisi hem de çocuğu için nafaka alan arkadaşlarım da var. İşte belki bu gibi durumlarda boşanmış kadının nafaka alması tartışılabilir.

Komisyon raporunda ayrıca; yasal mal rejiminin sona ermesi nedeniyle açılacak davalardaki zaman aşımı süresi 10 yıldan 1-2 yıla indirilerek kadınların mal rejimine ilişkin haklarını kısa sürede yitirmeleri söz konusu. Niye? Yine kendimden örnek vereyim. Eşim biz evliyken aldığı evi ve arabayı, babasının üzerine yaparak zaten, mallar üzerinde hak iddia etmemin önünü kesti. Yani, yürürlükteki hukuksal düzenlemeler bile kadının haksızlığa uğramasına engel olamıyor.

 

Şeriat mı gelsin?

Bianet’te Sibel Schick imzasıyla yayımlanan yazıda; “Eğer bu raporun öngördüğü yasa değişiklikleri uygulamaya konulursa bu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve demokratik değerlerle tamamen çelişecektir. Anayasa’ya göre ‘hürriyet’ kavramı, kişinin ‘serbest hareket etme gücü’ olarak tanımlanır... Boşanmasına engel olunan kadının veya bir istismarcı ile evlendirilen çocuğun bu hakları devlet eliyle gasp edilecektir. Haklar, hürriyetlerin somut halidir ve bunlar Anayasa tarafından ‘Bir kişinin bir konuda hakkı var ise, devletten veya diğer kişilerden onun yerine getirilme yetkisi’ olarak güvence altına alınmıştır. Haklar cinsiyetinden ve yaşından bağımsız olarak tüm vatandaşlar için uygulanmak zorundadır” deniliyor. Katılıyorum.

Aynı yazıda, aile danışmanlık hizmetinin İlahiyat fakültesi mezunlarınca verilecek olmasına ilişkin şöyle bir yorum var: “Çünkü AKP hükümeti de tıpkı ataerkil ilahî dinler gibi erkek olmayan her şeyi erkeğin malı olarak kabul ediyor ve bunu yasal çerçeveye oturtarak kadının yaşam ve bedeniyle ilgili her türlü söz hakkını gasp etmeyi hedefliyor. Diyanet’in şiddet gören kadınlara verdiği telefon danışmanlık hizmetini arayanlara verdikleri ‘Bol bol dua edin inşallah’ veya ‘Eşin nasıl istiyorsa ona göre davranacaksın’ gibi tavsiyeleri hatırlarsak, eminim İlahiyat mezunu aile danışmanlık hizmet görevlilerin tavsiyelerini de iyi kötü aklımızda canlandırabiliriz.”

Ben ise, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiğinden beri adıyla çelişen uygulamalarından başka, İslamiyet’i referans almış görünmesine karşın, üye ve yöneticilerinin yaptıkları ve izledikleri siyaset ile aslında İslam Dini’ne ters düştüğü kanısındayım. Kuran’ı Kerim’in Türkçe çevirisini dört kez okumuş bir müslüman olarak, boşanmaya ilişkin ayetleri anımsama gereksinimi duydum. Bunlardan bazılarını da yer vermek isterim:

2:229 - Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz...

2:231 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp düşünün. Hem Allah’tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilir.

2:236 - Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.

2:241 - Boşanmış kadınlar için de meşru ve geleneğe uygun şekilde bir meta’(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.

4:20 - Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız?

4:21 - Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz?

4:35 - Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.

33:49 - Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt’alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.

65:6 - O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.

66:5 - Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah’a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir.

Günümüzden yaklaşık 1400 yıl öncesinden gelen bu ayetler, o zamana göre çok ileri hukuksal kurallar sayılır. O zaman bile kadına boşanma hakkı tanınır, nafaka ya da tazminat verilmesi istenirken, AKP iktidarı döneminde hazırlanan bu raporun, kadının bin altı yüz önceki kazanımlarının bile gerisine gitmesini hedeflediği kuşkusunu doğuruyor.

Aslında, Türk toplumu, “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyimiyle açıklanabilecek bir durumla karşı karşıya bırakılmak isteniyor yine. Ama, biz ne ölüme ne de sıtmaya razı değiliz. Her şeyin daha sağlıklısını, gelişmişini, güzelini, iyisini, temizini hakediyoruz. Ama, haketmek için ne kadar ve nasıl savaşım veriyoruz?

(24 Mayıs 2016 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık