• 06 November 2021, Saturday 8:52
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Can’ının istediğini yapmak

Her varlıkta yaratıcıdan bir parça var; çeşitli öğretilerde Ruh, Can, Nefes, Phrana, Ki, Çi diye adlandırılan enerjiler… İnsanda ise; hem vicdan (Rahmani) hem de nefs (şeytani) ve bunların birleşimi söz konusu. Yaşamımızı sürdürürken, seçtiğimiz yol, yaptıklarımız, söylediklerimiz hatta düşüncelerimiz, nasıl bir insan olduğumuzu belirliyor. Ama, seçimlerimizi neye göre yapıyoruz? Doğrularımızı ve yanlışlarımızı belirleyen ne?

Kişi , ergenlik dönemini aşıp, yetişkinliğe adım attıktan sonra, özgür iradesini kullanamıyorsa; yaşamıyla ilgili kararları ebeveynlerine, akrabalarına, ailesine, eşine, çocuklarına, işverenine, patronuna, cemiyete ve cemaate göre alıyorsa ve bunlar aslında kendi istekleri ve gereksinimleriyle örtüşmüyorsa, mutsuz olur, hastalanır. Kişinin sorumlulukları ile yetkileri de doğru orantılı olmalıdır. Çok fazla sorumluluk yüklenen kişinin yetkileri sınırlıysa; ona yardımda, destekte bulunan pek yoksa; kişi yorulur, yıpranır, öfkelenir, umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılır. Son yıllarda buna “Tükenmişlik Sendromu” diyorlar sanırım. Aşırı yetki ile az sorumluluk ise kibre, tembelliğe, üşengeçliğe, umursamazlığa, hadsizliğe; kişinin başkalarını ezip, hor görüp, kullanmasına yol açar. Bir de isteklerimizin, dileklerimizin gereksinimlerimizle örtüşmesi meselesi var. Dua ederken bile dilediğimiz şeyler, gerçekten bizim için gerekli mi? Ayrıca, başkalarının özgür iradesi, yaşam hakkı, özgürlüğü, istekleri ile çelişiyor mu? Örneğin; ün ve paraya kavuştuğu halde, mutlu olamayan, intihar eden var. Ya da istediği kadını ve erkeği elde etmek uğruna onun sevgilisini, eşini, çocuklarını mutsuz etmeyi göze alan çok.

Gerçek özgürlük ve mutluluk?

Mustafa Kemal Atatürk’ün, daha Kurtuluş Savaşı’nın başında, savaş sürerken ve sonrasında, yetkileri resmi makamlardan ve halktan alabilmesi; ayrıca öğretmenlerden “Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür” nesiller yetiştirmeleri istemesi, bu konularla yakından ilintilidir. Kişinin, kendini gerçekleştirebilmesi, mutlu olabilmesi, yaşamın anlamını öğrenmesi ve insan olmayı becermesi böyle mümkündür.

Daha önce yazılı ve sözlü paylaşımlarımda dillendirdiğim gibi; vicdanı ile nefsinin sesini ayırt edip, vicdanının sesini dinleyen ve nefsini kontrol eden kişi tevekkül edebilir. Tevekkül, en büyük erdemlerden sayılan sabır ve şükür ile ilintilidir. Vicdan rahatlığı sayesinde tevekkül edebilen kişi, dileğinin gerçekleşeceğine emin, sabırla bekler. Beklentisinin sonucunda dileği gerçekleşmese de şükreder; çünkü hayırlısının bu olduğunu bilir.

Ama, işte bu aşamaya gelmek için; önce kim olduğumuzu ve niçin yaşadığımızın farkına varmamız şart… O zaman çektiğimiz acılar, yaşadığımız zorlu deneyimler, ilişkilerimiz anlam kazanır. Can özümüzü fark ettiğimizde, tüm eylemlerimiz, yaşamımız, canımızın istediği; gerçekten gerekli, bizi İNSAN yapan şeylerden oluşur. Artık kendimizi güçlü, cesur, özgür ve mutlu duyumsarız. En önemlisi; sevmeyi öğreniriz.

"Hayatınızdaki en önemli iki günden ilki doğduğunuz gün, ikincisi niçin doğduğunuzu öğrendiğiniz gündür" demiş Mark Twain.

Gülçin ERŞEN -29 Ekim 2021 / İZMİR

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık