• 09 October 2019, Wednesday 9:42
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Hepimizin içinde biraz “Joker” var

İyilik ve kötülük arasında, normal ve anormal arasında, sakinlik ve çıldırma arasında kıl kadar ince, bıçak sırtı dengede dolaşanlar ayırdındadır; aslında hepimizin içinde bir “Joker” var.

DC Comics’in efsanevi “süper kötü”sü ya da “anti kahraman” ı diyebileceğimiz “Joker” karakteri o denli ön plana çıktı ki; bu kez tek başına, düşmanı / rakibi “Batman”siz bir filmin konusu ve “Kahraman”ı. Basında çıkan haberlere göre; gösterime girdiği hafta sonu 93.5 milyon dolar (530 milyon TL) gelir elde ederek, 55 milyon dolarlık bütçesini neredeyse ikiye katlamış, 76. Venedik Uluslararası Film Festivali'nde Altın Aslan ödülünü kazanmış bu filmi, zaten daha fragmanlarını gördüğümde seyretmeyi kafama koymuştum. Seyrettikten sonra da hakkında yazmaktan kendimi alıkoyamadım.

Todd Phillips'in yönettiği, başrollerini Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Frances Conroy, Brett Cullen ve Zazie Beetz'ın paylaştığı  psikolojik gerilim türü filmin, Scott Silver’ın filmin yönetmeniyle birlikte yazdığı  senaryosu çok sağlam; başrol oyuncusunun  Oscar alacağını şimdiden kuvvetle öngörüyorum. Daha önce yardımcı erkek oyuncu rollerinde seyrettiğim Phoenix,  dış görünüşü bir yana, oyunculuğuyla bambaşka biri ve gerçekten “Joker” olmuş; rolü giymemiş, Joker’i bedeni, ruhu, kişiliğiyle yeniden yaratmış adeta.  Filmin bir eleştirisinde; “Phoenix de roldeki performansıyla Nicholson ve Ledger arasında tercih yapmakta zorlanan izleyiciyi yeni bir kararsızlığa sürükleyecek gibi...” denilse de, ben 1989 yapımı Tim Burton’ın yönettiği  Batman’deki Jack Nicholson’dan yana oyumu kullanırım. Ama, onda seyirci empati kurmaya sevketmek, Joker’in yaşamöyküsünü ve psikanaliz yaparcasına ruh durumunu ve kişiliğini ortaya sermeye kalkışmak söz konusu değildi.

Tanrı rolüne soyunmak

Filmde Joker’e dönüşen, Arthur Fleck birçok yönüyle toplumun ezilen, dışlanan, hor görülen, ne yapsa kimseye yaranamayan, buna rağmen sakin ve kontrollü olmak için olağanüstü çaba sarf eden, geçmişi acılarlar dolu ve sevgisiz büyümüş kesimini oluşturan herhangi biri. Ama, günün birinde “sigortası atıyor” ve “ipin ucu kaçıyor” ve de işler çığırından çıkıyor. Üst üste cinayet işleyen Arthur,  - şimdiye dek yaşamında hiç “mutlu” olamamasına karşın - bundan zevk alıyor. Çünkü, basının gündemine işlediği cinayetler oturuyor; birileri onu önemsemeye başlıyor; ondan korkuyor, çekiniyorlar. Vahşice cinayet işlerken, suçsuz saydığı kişilere de dokunmuyor. Yani, kendince bir “Adalet” duygusu da var. İşlediği cinayetler, temsil ettiği toplumsal kesimin “öç alma” hissine karşılık geliyor. Dolayısıyla; hıncından ve egosundan kaynaklanan, beslenen “cesaret”iyle, birilerinin gözünde “Kahramanlaşıyor”. Palyaço maskesi ve makyajı simgeleşiyor. Ve kendisine “Joker” adını yakıştırıyor.

Joker, artık İYİ ya da KÖTÜ olmayı seçen sıradan beşer olmaktan çıkıp, TANRI rolüne soyunmuştur. Joker’in Robert De Niro’nun canlandırdığı ünlü televizyon sunucusu ve komedyeni (Şovmen) Murray Franklin’le olan sahnesi de, polis aracında tutukluyken galeyana gelen halkı seyrederken ki durumu da  bunu duyumsatıyor. En çaresiz halinde bile olayları kontrol eden, olaylara yön veren kendisidir artık!

Çılgınlığın zirve yaptığı seviyede, artık sınır, korku, günah, vicdan azabı yoktur. İşte gelinebilecek en tehlikeli ve uç nokta! Belki de haksızlığa uğrayan, baskı altında tutulan, ezilen ve çaresiz kalan kişilerin kontrollerini yitirdiklerinde, işlerin hangi noktaya varabileceği konusunda uyarı…

Ne olursa olsun sinema tarihine geçecek bir “kült” film Joker.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık