• 07 March 2019, Thursday 15:17
GülçinErşen

Gülçin Erşen

YALNIZCA İNSAN OLMAK İSTİYORUZ

Dünya nüfusu yaklaşık 7 buçuk milyar, Türkiye nüfusu 81 milyon kadar. Dünyadaki erkek sayısı, kadınlardan yaklaşık 65 milyon fazla, Türkiye’de erkek nüfusu, kadın nüfusundan 200 bin kadar fazla. Bu son yıllarda savaşlarda ölen erkeklerin azalmasına bağlansa da, ultrasonda bebeğin cinsiyetini görüp de kız çocuklarını aldırma eğiliminden kaynaklandığını söyleyerek, daha gerçekçi ve karamsar bir yorumda bulunabilirim.

Aslında kadın ve erkek doğuştan aynı haklara sahiptir diyerek yazıma başlayacaktım. Ama, bu eşitlik daha doğmadan önce bozuluyor ne yazık ki… Doğumdan itibaren, toplumsal yapıya, gelişmişlik düzeyine, kültüre bağlı olarak kadın ve erkek eşitliği konusundaki makas gittikçe açılıyor. Türkiye’de en çağdaş, en solcu, en ileri görüşlü ailede bile, başta ebeveynlerin tavrı olmak üzere, kız çocuğunun belli bir yaştan sonra bu ayrımı fark etmemesi söz konusu olamaz. Sonra bu ayrımcılığı okul, mahalle, iş yaşamı, toplumsal ve siyasal yaşamda, evliliğinde, yazılı ve görsel basında, kitaplarda, filmlerde sürekli görüp yaşıyor. Genelin dayatmalarına direnen kadınlar, ailede, toplumda, iş yaşamında, hemen her ortamda olumlu ya da olumsuz anlamda dikkat çekiyor; “ERKEK GİBİ” diye nitelendiriliyor. Erkeklere “Kadın gibi” denilince, hakaret sayılıyor da; niye kadınlara “Erkek gibi” denilmesinin hoşumuza gitmesi bekleniyor?... İNSAN GİBİ denilmeli! Çünkü, biz kadınlar, kadın - erkek herkesin “İNSANCA” yaşamasını; insana yakışır koşullarlar ve davranışlar içinde olmasını isteriz.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Türkiye’de Devrim Yasaları’nın kabul edildiği tarihe yakın ve bence ikisi birbiriyle çok ilintili. Zira bir ülkenin uygarlık ve gelişmişlik düzeyi, ne ölçüde demokratik olduğu, hukuksal düzenlemelerin, yargı sisteminin ve ekonomik yapının adil olup olmadığı, insan ve kadın haklarının yeterince gözetilip gözetilmediği hakkında önemli göstergelerdir.

O’na çok şey borçluyuz

“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”

“Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır.”

“Bir toplum, cinslerinden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim topluluğumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

“Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır.”

“Kadınlar içtimai hayatta, erkeklerle birlikte yürüyerek, birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”

“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.”

Bu sözleri inanarak söyleyen ve sözlerinin gereğini yapan bir liderin; Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük kadın hakları savunucusu ve çağının ilerisinde bir devrimci olduğunu kabullenmek gerekir.

Atatürkçü Düşünce Derneği Milas Şubesi olarak, Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla, kadın ve erkeklerin birlikte katılacağı; o çok yüceltilen “Analık” vasfının en güzel örneklerinden sayabileceğimiz “Zübeyde Hanım”ın ve onun eşsiz evladı Mustafa Kemal’in anlatıldığı bir etkinlikte buluşmayı yeğledik.

Ağlayacak ve şaşıracaksınız

VASİYET, Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki 45 yazılı eserin derlenmesiyle ortaya çıkan, hazırlıkları yaklaşık bir buçuk yıl sürmüş, üç bölümden oluşan bir gösteri. Biz 9 Mart akşamı, birinci bölümü izleyeceğiz:

Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey’in evlilikleri. Çayağzı ve Langaza kasabalarında yaşanan trajik ve pek bilinmeyen olaylar, Mustafa Kemal’in doğumu ve Ali Rıza Bey’in ölümüne dek yaşananlar. Şimdiye kadar duymadığınız, hüzün dolu yaşanmışlıklar…

(İkinci Bölüm, Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşu; Üçüncü Bölüm, Atatürk’ün son 30 günü ile ilgili. İleri tarihlerde sahnelenecek.)

Yüzlerce kaynak arasından, özenle seçilerek, stüdyo ortamında özel etkilerle harmanlanan fon müzikleri eşliğinde, ender fotoğraf ve videolarla zenginleştirilmiş tek kişlik sahne…

Oyunu yazan ve sahneleyen Okan Onur, ADD Devrek Şube Başkanı. 1980 doğumlu Onur, Konya Selçuk Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu ama, baba mesleği olan elektronik işini sürdürüyor ve 40 yıllık aile işletmesinin başında. Evli ve bir çocuk babası. Yaklaşık 10 yıl müzik ve tiyatro ile uğraşan Onur’un birçok tiyatro metni ve denemesi var. Altı müzik enstrümanı çalabiliyor ve konser gelirlerini ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. İşlerinden artakalan tüm zamanını Atatürk’ü anlatmak için kullanıyor.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık