• 27 September 2019, Friday 15:40
GülçinErşen

Gülçin Erşen

“Halka öğretmeniz gerekenleri önce kendiniz öğrenin”

Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını uzunca bir süre ara verdikten sonra, kaldığım yerden okumayı sürdürüyorum. Yazımın başlığı olan tümce (“Halka öğretmeniz gerekenleri önce kendiniz öğrenin”)bu kitaptan alıntı. Yeni nesil Fin aydınlarından topluma önderlik etme görevini üstlenen Johan Wilhelm Snelman’ın (1806 – 1881) ülkedeki din adamlarına seslenirken kullandığı bir söz.

İslamiyet’te “Ruhbanlık” yoktur. Ama, çağlar boyu diğer dinlerde görülen çürümüşlük, kokuşmuşluk kaynağı yobazlar, sözde din adamları, Müslümanlık’ta da kendi alanlarının dışına taşan yetki  ve etki gücüyle, devletin yönetiminde dahi söz sahibi olmuş… Özellikle son zamanlarda ülkemizde sosyal medyada, basında öfkelenmemize neden olan, bazen alaya  bazen de ciddiye alınan açıklamalarla gündemi işgal eden, ahlak yoksunu “Şarlatan din tüccarları” na gösterilen rağbet bir yana, niye bunların haklarında hukuksal işlem yapılmadığı ayrıca rahatsızlık veriyor.

Özellikle solcu aydınlar arasında “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın kapatılması gerektiğini dillendirenler arttı. Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren gerçek din adamlarının yardımını, desteğini almaya özen gösteren; Kuran’ı Kerim’in Türkçe açıklamasını yaptırmak için son derece titiz davranarak, kendi cebinden ücretini ödeyen; Japonya’da bile cami yaptıran (Buna rağmen dinsizlikle suçlanan, bugün bile gerici hainlerin ‘Deccal’ yakıştırmasını yapıp, hakaretler ettiği)  Mustafa Kemal Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’nı niçin kurduğunu uzun uzadıya anlatmak istemiyorum.  Bunu, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabından aktaracağım Snelman’ın  din adamlarına seslenişinde bulmak mümkün:

“…Bazı eski dini gelenekler ve batıl inançlar halk arasında kök salmış, bu doğrudur. Ama, bu halkın suçu mudur? Dinle ilgili gerçekleri insanlara kim, nerede ve ne zaman anlattı?... Halkın içindeki Tanrı yok olmakta, ölmektedir. Bundan daha korkunç ne olabilir? Kendi vicdanınız, halkınız ve Tanrı önünde dürüst olmak istiyorsanız, çevrenizde suçlu aramayın. Bilimi, felsefeyi ve aydınları suçlayarak, ikiyüzlülerin bugüne kadar yaptığını sizler de tekrarlamayın.

Kendinizi suçlayın!

Kendinizi tedavi edin!

Tanrı’yı içinizde, ruhunuzda arayın, bunu kendiniz için yapın. Daha sonra da halka Tanrı’nın doğru yolunu gösterin!...

Halkımızı kurtarın, ona Tanrı’yı verin. Ruh ve içerikten yoksun inanç formüllerini değil, Tanrı inancını telkin edin…”

Çocuktan hafız olur mu?

İlahiyat Fakültelerinde yetişen aydın din insanlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla, halkın dinsel törenler ve dinsel bilgiler konusundaki gereksinimlerini doğru karşılaması değil miydi amaç. Amacı dışına çıkan, yozlaşan, işlevselliğini yitiren her kurum çürümeye, yok olmaya mahkûmdur. Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 ilkesinden biri olan “Devrimcilik” de bunu öngörür. Kurumlar, toplumun ve çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmelidir.

Ama, şimdiki iktidar ne yapıyor? Her alanda doğru düzgün işleyen kurumları, kuruluşları, şirketleri ya kapatıyor, devrediyor, satıyor ya da yerlerine gereksiz, yetersiz, ilkel, gerici  olan kurum ve uygulamaları getiriyor? Şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaklaşa projesiyle, henüz çocuk yaştaki öğrencilerden “Hafız yetiştirilmesi” gündemde…  Niye?

Bu  yalnızca, Atatürk’ün kurduğu, onun adını  ve izlerini taşıyan şeylere duyulan nefretle açıklanamaz. İçselleştirilen “dincilik – gericilik – yobazlık” da tek başına yetmez.  Bunun altında, ülkeye (devlete, yurda, halka) düşmanlık ve onu kötüleştirme isteği ve azmi gizlidir. İşte, asıl bunun nedenlerini bulup, ortadan kaldırmak gerekir ki; mesele yine “inanç ve vicdan” kavramlarına uzanıyor.

 İnançlı ve vicdanlı insan, başkalarının, ülkesinin, hatta başka ülkelerin kötülüğünü isteyemez ve bunun için çalışamaz…

Kitabın tamamında da işlenen konu; hangi alanda çalışırsa çalışsın, özellikle “Eşik Bekçisi” (toplum lideri) konumundaki din adamlarının, eğitimcilerin, siyasetçilerin ve tüm aydınların ülkesi için çalışması; yurdunu bayındır, halkını eğitimli, gönençli, mutlu hale getirmesi gerektiği  ve bunun yolları anlatılmaya çalışılıyor. Babamın de Harp Okulu öğrencisiyken okuduğu “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabı okumanızı öneririm.

Gülçin ERŞEN – 26 Eylül 2019


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık