• 25 November 2016, Friday 21:11
GülçinErşen

Gülçin Erşen

Sanatla aydınlatanlar

Gülçin ERŞEN

Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Sanatçı, alnında ışığı ilk hisseden insandır” sözünü metafizik ve parapsikolojiyle ilgilenenler, üçüncü gözün açılmasına da yorarlar... İşte ben böyle çağrışımlara neden olan bir sanatçının konuk olduğu, Kanal B’de (Başkent TV) yayımlanan “Sanatın Adımları” programını izleyince, bu satırları yazma gereği duydum.

Can Atilla, daha önce adını duyduğum, ama yazılı ya da görsel basında kendisiyle ilgili yayımlanmış şeylerin pek de dikkatimi çekmediği bir ünlüymüş. Hayret! Bu konudaki eksikliğimi ve yazıklanmamı gidermek için, tesadüfen ortalarına denk geldiğim programı seyretmeyi sürdürdüm.

Besteci, müzisyen Can Atilla ile programın sunucusu, ben programı seyretmeye başladığımda, “Can-ı Yunus” adlı albümden söz ediyorlardı. Bu eserin video klibi yayımlanınca, programı daha bir dikkat ve ilgiyle seyrederken, albümü (Kendime yeni yıl armağanı olarak) almalıyım dile düşündüm. Bu arada birkaç kişiye programı seyretmeleri için sms yolladım. Onlardan biri, TRT’den emekli Yapımcı ve Yönetmen Semra Sander’di. Sander’in “Mevlana ve Sema”, “Hacı Bektaş Veli ve Cem Töreni”, “Yunus Emre – Gerçek İnsan Olma Sanatı” belgesellerinden oluşan üçlemesini, bir buçuk yıl önce Güllük’te düzenlediğimiz “Açıkhava Belgesel Film Günleri”nde göstermiş, film gösterimleri sonrası, seyircilerin önünde kendisiyle söyleşmiştik. Programda Can Atilla’nın da aynı temaları işleyen üçlemeyi müzik alanında yapacağının konuşulması hoştu!...

Can Atilla, Yunus Emre ile ilgili okumalarından söz ederken, Nezihe Araz’ın Yunus’u anlatan “Dertli Dolap” kitabını (aslında yazarını) övmesi de bana Sander’in Yunus Emre belgeselindeki bir simgeyi; ‘gıcırtısı inlemeye benzeyen ahşap su değirmeni’ni anımsattı.

Daha önce kendisine ödüller de kazandırmış sinema filmi, dizi, tiyatro oyunu, bale müziklerinden, bestelerinden konuşulurken, yer yer bunlardan örnekler dinler ve video kliplerini seyrederken, “Tasavvuf”u bilen, özümseyen bir sanatçıyı yeni keşfettiğimi anladım.

Atilla, programın sonuna doğru görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre... Üçü de Yesevi ekolünden gelen, içlerinden yalnızca biri Anadolu’da doğmuş olmasına karşın, bu topraklarda var olmuş, Türklere mal olmuş düşünürler. Ama, onların düşünceleri aslında tüm insanlığı ilgilendirir. Tasavvuf ile tüm insanlığı kurtarmak, savaşlara, açlığa son vermek mümkündür.”

Benim de daha önce bazı yazılarımda ve günlük yaşamda savunduğum görüş bu.

İşte Türkiye’de yaşayan, bu topraklardaki kültürden beslenen, Tasavvuf’u bilen ve yaşamına uygulamaya çalışan, içselleştiren herkes, hem kendisinin hem de başkalarının kurtuluşu için şanstır. Bunun ayırdında olan, sanatla beslenen ve aydınlatan her dalda sanatçı, daha da şanslıdır. Çünkü onlar, Tanrısal ışıkla (esin perileriyle, ilhamla) aydınlanıp, ışık saçan özel insanlardır.

(Not: Can Atilla’nın Can-ı Yunus albümünü geçen Cumartesi aldım. İki günde beş altı kez dinledim ...)

(22 Kasım 2016 / Güllük)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık