- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 28 June 2017, Wednesday 19:48
- 2771 kez okundu
Gülçin ERŞEN
“Güllük Milas’ta yaşayan Gazeteci - Yazar Gülçin Erşen, zorunlu din dersini protesto etmek için, bu yıl ilkokul dördüncü sınıfa başlayacak oğlunun nüfus cüzdanındaki din hanesini sildirdi” diye bir haber metni girişi yapacaktım 2016 Eylül’ünde. Sonra da “Benim gibi namazını kılan, orucunu tutan müslüman bir yurttaş bunu yapma gereği duyuyorsa, iktidar sahiplerinin durup düşünmesi gerekir. Ben gittikçe artan yobazlığı, kalitesizleşen gerici eğitim anlayışını, zorunlu din eğitimini protesto etmek için böyle bir şey yapıyorum” diye sürdürecektim yazımı. O dönemde tamamlayıp yayımlamadığım yazımı, sonra tamamladım ve bu şekliyle yayımlamaya karar verdim.
Güllük İlkokulu’nun ücretli Din Kültürü ve Ahlak Dersi Öğretmeni’ni geçen yıldan tanıyordum; oğlu da, İngilizce derslerine girdiğim dönemde (2015 – 2016 eğitim öğretim yılı birinci dönem) benim öğrencimdi. “İyi” bir insan ve öğretmen olduğunu düşündüğümden, ayrıca ders kitabını incelediğimde içeriğini sakıncalı bulmadığımdan 4’üncü sınıfta oğlumun din dersine girmesini istedim. Oğlum da derse ilgiliydi... Ancak, aylar ilerledikçe biri ilk dönem, diğeri ikinci dönem; biri küçük ikincisi büyük olmak üzere, bu öğretmenle iki tartışma yaşadım:
Solak olmak suç mu,
günah mı?
Oğlum bir gün kahvaltıda; “Anne ben sağ elimle yemek yiyemiyorum!” dedi. Ben de “Tabii yiyemezsin çünkü sen solaksın...” dedim. Oğlumdan, din öğretmenlerinin peygamberimiz Hz. Muhammed’in her şey yapmaya sağ eli ve ayağıyla başladığını, yemek yerken sağ elini kullandığını falan anlatıp, çocuklara da aynı şeyi öğütlediğini öğrenince, bundan ötürü kendisinin de böyle yapmaya çalıştığını anladım. Aynı gün öğleden sonra pazaryerinde öğretmeni ve eşini görünce hemen konuyu açtım. Öğretmen, öğrencilerin sorularını yanıtlarken bunu anlattığını, kimseyi sağ elini kullanmaya zorlamadığını, ama doğrusunun bu olduğunu söyledi. “Bakın benim oğlum doğuştan solak. Hiçbir zaman onu sağ elini kullanmaya zorlamadım... Siz hele bir sol elinizle yemek yemeye, yazı yazmaya çalışın bakalım... Zorlanıyor musunuz, zorlanmıyor musunuz?..” Eşi lafa girdi “Ee.. İnsanın kolu falan kırılırsa, mecburen alışır...” Ben de “Ama, iyileşince hemen yine öbür elini kullanmaya başlar” diye yanıtlayıp devam ettim: “Peygamberimiz doğuştan solak olsaydı ve her şeye soldan başlasaydı ne olacaktı peki?.. O zaman insanların çoğu ne büyük sıkıntı çekecekti? Solaklar azınlıkta neyse ki...” dedim. (Dünyadaki insanların yüzde 10’u solaktır.) Tartışma fazla uzamadan tatlıya bağlandı.
“13 yaşında kız başını
niye örtmeli?”
İkinci dönem oğlum bir Cuma akşamüzeri okuldan gelince, “Anne din öğretmenimiz biraz yobaz galiba” deyiverdi. Ben de nedenini sordum. Öğretmen, ders konusu olmadığı halde -yine bir öğrenci sorusunu yanıtlamak için- kızların 13 yaşına gelince başlarını örtmeleri gerektiğini söylemiş. Kadınların örtünmeyip, güzelliklerini kocaları dışındaki erkeklere göstermeleri günahmış. Oğlum da “Niye?” diye sormuş. Öğretmen soruya soruyla karşılık vererek, “Sen eşinin güzelliklerini başkasına da göstermesini mi istersin, yoksa yalnızca sana mı göstermeli? Örneğin, eşinin başı açık dolaşmasını, mini etek giymesini ister misin?” demiş. Oğlum da “Bence hiç sakıncası yok. Başı açık da gezebilir, mini etek de giyebilir. Bana uyar” demiş. (Aferin!) Bu kez “Yüzünü gözünü boyayıp, açık saçık dolaşsın ister misin?” diye üstelemiş hoca! Oğlum da “Tabii yüzünü ‘şebek şeyi’ gibi boyamasın. (Eyvah! Bu lafı dedesinin aşırı makyaj yapan kadınlar için kullandığını ona ben söylemiştim.) Öyle herkesin için de de açık saçık dolaşmasını istemem” demiş. Ama, oğlumun asıl sorusu yanıtsız kalmış? Niye 13 yaşındaki kız başını örtmeli?
Bunları duyunca sinirlendim tabii. Çünkü, bu anlatılanlardan; 13 yaşındaki kız çocuğunun cinsel istek duyması ya da ona cinsel istek duyulması, o yaştaki bir çocuğun evlenmesi normaldir (!!!) anlamını çıkarırım. Ayrıca, o yaşlardan itibaren başını örtmeyen müslüman kadınlar da günahkârdır! Sinirim yatışınca, öğretmeni aradım (Adam, “Çattık belaya!” demiştir içinden).
-İyi akşamlar, rahatsız ediyorum. Bir soruyla başlayayım: Sizce ben günahkâr mıyım?
-Hâşâ ben nasıl böyle bir şey söyleyebilirim. Öyle bir şey demedim...
-Ama, ben başımı örtmüyorum. Üstelik müslümanım da...
Konuşma ilerleyince, öğretmen önce “Dinde zorlama yoktur. Sizin günahınızı Allah bilir...” gibi şeyler söyledi. Ben de onun bir din öğretmeni olduğunu, dini anlatıp öğretmenin büyük sorumluluğu olduğunu, çocukların kafasını karıştıracak, yanlış anlayabilecekleri şeyleri iyice açıklaması gerektiğini ya da bu konulara hiç girmemesi gerektiğini söyleyerek; kendimin de üniversite yıllarımdan bugüne dek Kuran-ı Kerim’in Türkçe çevirisini Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Elmalılı Hamdi Yazır olmak üzere farklı kaynaklardan 4 kez okuduğumu belirttim. Çünkü, “Körü körüne kabul etmek kadar, körü körüne reddetmek de yanlıştır, bağnazlıktır. Ben inançlı bir müslümanım ama, sorgulayıp, araştırıp öğrenmeden körü körüne kabul edemem hiçbir şeyi...” Sonra örtünmeyle ilgili Kuran’da Nur Suresi 31. ve 60. ayette neler dendiğini ve benim bundan ne anladığımı açıklamaya çalıştım.
-Bana göre; buradaki ‘örtü’nün ‘başörtüsü’ olduğu bile tartışmalıdır. Günümüzde bile göğüs kısmı açık bir elbise giyen kadının ‘göğüs çatalı’nın görülmesi rahatsızlık verici olabilir. Ama, bunu saçın tek telinin bile görünmeyeceği biçimde başını örtme şeklinde yorumlayamayız. Kaldı ki; örtünme yaşına ilişkin hiçbir ayet yoktur. Yalnız Nur Suresi’nin 60’ıncı ayetinde hayızdan kesilen ve çocuk doğurma yeteneğini yitiren kadınların örtülerini bırakabileceği söyleniyor... Şimdi, benim 36 - 37 yaşında adetten kesilen arkadaşlarım var. Hatta o yaştan sonra evlenen de... O zaman onların başlarını açmalarında bir sakınca yok, ben 48 yaşımdayım, ama başımı ötmeliyim? Allah aşkına Kuran’ın kendi içinde böyle tutarsız olabileceğini düşünebiliyor musunuz?... Kelime anlamı üzerinde durursak, namazın şartları arasında ‘setri avret’ deniyor. O zaman namazda yalnızca ‘avret yerleri’ni kapatmak yeterlidir...”
Öğretmen artık sinirlenmeye ve sesini yükselterek konuşmaya başlamıştı.
-Kadınların el ve yüzü dışında her yeri avret yeri sayılır zaten! Demek sizin inancınız zayıf! Bana inanmıyorsanız Müftülüğü arayın, onlardan doğrusunu öğrenin...
Allah, Ali
Bardakoğlu’ndan
razı olsun!
-Camideki imamlarına siyasi propaganda yaptıran kurumu arama ihtiyacı duymuyorum. Kaldı ki eski Diyanet İşleri Başkanı İlahiyat Profesörü Ali Bardakoğlu’ndan daha iyi mi bilecekler... Ali Bardakoğlu, çok iyi anımsıyorum, 7 Kasım 2010’da ‘Başını örten daha iyi müslümandır, örtmeyen müslüman değildir ya da günahkardır diyemeyiz. İslamiyette böyle bir zorunluluk yoktur’ şeklinde bir açıklama yaparak istifa etti. Ben de ne zamandır yetkili bir ağızdan böyle bir açıklama bekliyordum. Ondan sonra, artık kimse başörtüsü üzerinden siyaset yapamaz diye umuyorudum; ama bakın biz şimdi neleri tartışıyoruz?’
-O adamı ben tanımıyorum. Doğru düzgün biri olsa istifa etmezdi? Demek Kuran-ı yanlış anlamış... (Bazılarının her konuyu, o konunun gerçek otoritelerinden daha iyi bildiklerini iddia etmeleri de AKP döneminde moda oldu!)
-Adam istifa etmeseydi zaten siyasi iktidar al aşağı ederdi! Ne yani siz (imam hatip lisesi mezunu ve üniversiteyi bitirmemiş bir ücretli öğretmen olarak), İslamiyeti İlahiyat Mezunu bir profesörden daha iyi biliyorsunuz demek? Pes doğrusu! Son kez bir iki cümle söyleyip konuşmayı bitirmek istiyorum: Dünyada ruhban sınıfı olmayan tek din İslam dinidir. Çünkü İslamiyet, insanı öyle üstün bir varlık olarak görür ve değer verir ki; Kuran-ı hiçbir aracı olmadan okuyup anlayabileceğini öngörür, kabul eder. Ben de kendi zekama ve anlayışıma güveniyorum; Kuran-ı doğru anladığıma inanıyorum. Zaten başı açık dolaşmanın günah olduğunu düşünsem, başımı örterdim
Kuran-ı anlamaya
çalışmak ibadettir
Din öğretmeni, Kuran’da ana dili Arapça olanların bile anlamını tam olarak çözemediği ayetler bulunduğundan dem vururken, kendisine bunları bildiğimi ve konuşmayı uzatmak istemediğimi belirttim ve bitirdik... Zaten Kuran-ı dört kez okumamın ve beşinci kez de iniş sırasına göre okumak istememin nedeni; zekam, farkındalığım, anlayışım artıkça, metaforik (içiçe) anlamlar taşıyan ayetleri okurken, alacağım bilginin, yararın, çıkaracağım anlamın, gelişimime ve olgunlaşmama katkısının da değişeceği, artacağı yönündeki inancımdan... Yani, bu durumda bilgisi, anlağı ve anlayışı kıt, niyeti kötü kişilerin Kuran’dan başka başka anlamlar çıkarması, yanlış yorumlar yapması da olasıdır gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Dinimizi ve tarihimizi iyi öğrenirsek, gerçek dindar olmayan “dinci”lerin bizi zorladıkları, halkı zorla inandırmak istedikleri şeylerin İslamiyet’te yeri bulunmadığını anlar, bilgi ve görüşlerimizi sağlam dayanaklarla doğrulayabiliriz. Dini bilmenin, öğrenmenin, gerçek müslüman olmanın yolu, önce Kuran-ı anlamını bilerek, anlamaya çalışarak okumaktan geçer. Yoksa, ilk, orta ve lisedeki din dersleriyle yalnızca şekli ve yetersiz bilgiler alma; öğretmenin, niyeti, bilgisi, kapasitesi, görüşleri doğrultusunda çocukların yanlış bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi tehlikesi de vardır.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devletse, din eğitimi, hele bu şekliyle zorunlu tutulamaz. Ama ben birçok kişinin laikliğe de karşı olduğunun farkındayım. Laiklik olmazsa, düşünce ve vicdan özgürlüğünden, demokrasiden söz edemeyiz. Siyasi iktidar bunu sağlayamıyorsa, hatta bunu ortadan kaldıran uygulama ve yasal düzenlemeleri yapıyorsa, yurttaşlar olarak bizler elimizden geleni yapmalıyız; haklarımızı, özgürlüklerimizi sonuna dek savunmalı, elimizden alınmaya çalışılanları da geri kazanmalıyız.
“Dinde zorlama yoktur” diyen Allah kelamı Kuran’ın, “İlim Çin’de olsa bile gidip arayınız” hadisinin sahibi Peygamber’in, öğretmenlerden “Fikri ve Vicdanı hür nesiller” yetiştirmelerini isteyen Mustafa Kemal Atatürk’ün anlayışının benimsendiği ve benimsetildiği bir eğitim - öğretim istiyorum. Çocuğumu öyle yetiştirmeye yeminliyim!
(19 Haziran 2017 / Güllük)
-
17.04.2022 Kötülükle savaşıyoruz
-
13.04.2022 EGEÇEP’ten doğa direnişçilerine ve İkizköy’e ödül
-
16.03.2022 Kıyıya vuran deniz yıldızlarını suyla buluşturanlar
-
25.01.2022 Kar özlemi ve anımsadıklarım
-
29.11.2021 Keşfetmeye değer kent: Salihli
-
06.11.2021 Can’ının istediğini yapmak
-
02.11.2021 Parmaklarıyla okuyup, can kulağıyla dinleyenlere engel yok!
-
24.07.2021 İnsan insanın kurdu değil; yurdu olmalı
-
16.07.2021 Haksızlık, liyakatsızlık ve "Çoklu Standart" her yerde!
-
06.07.2021 Yakan su!
-
18.06.2021 Gazeteci kimdir, nedir, ne yapar?
-
19.05.2021 Gençlere saygı duyuyorum ve güveniyorum
-
18.05.2021 Milas’tan doğan ödüllü marka: Alaboğaz Zeytinyağı
-
26.04.2021 Bir çocuğun ağzından Atatürk’ün yurt ve çocuk sevgisi
-
21.04.2021 Doğal sevinç kaynağı: Çocuklar
-
20.04.2021 "Sen yanmazsan, ben yanmazsam..."
-
14.04.2021 İnsanlığın uyanışı ve sabır
-
16.03.2021 Yazmak için iyi nedenler olsun isterdim
-
03.03.2021 Çok şehit verdik, ama hesap veren yok!
-
28.01.2021 Covit 19 Aşısı hakkında akla gelen sorulara yanıtlar
-
27.01.2021 DELİCE
-
14.01.2021 Evdeki dönüşümlü atıkların toplanması
-
13.11.2020 Atatürk Sevgisi azalmaz
-
04.11.2020 İnternet etiğine bir değinelim
-
03.11.2020 Kadınlarımızın KARA yazgısını kim AKlayacak?
-
14.10.2020 Labranda’nın çağdaş dervişi
-
03.09.2020 Mihenk Taşı, Turnusol Kağıdı
-
31.08.2020 Göç etmek
-
15.08.2020 Siyasal öngörülerim
-
02.07.2020 İnancın Sınanması
-
01.07.2020 Kötü işletmecilik
-
25.06.2020 Yürüten iktidar!
-
08.06.2020 “Siyasi Parti Dini”
-
05.06.2020 Karantina dönemine ilişkin...
-
02.06.2020 Patlicez gari!
-
27.04.2020 Bodrum’un acı otu Koronayı yener!
-
20.04.2020 Korona herkesi eşitledi mi?
-
15.01.2020 Din bu mudur?
-
11.01.2020 Tiyatro diye bir şey var
-
10.01.2020 Ne ummuştuk, ne oldu!...
-
30.12.2019 “Sapere Aude!”
-
28.12.2019 Güllük’ün bitmeyen ulaşım sorunları
-
03.12.2019 “DÜNYAYI SANAT KURTARACAK”
-
09.10.2019 Hepimizin içinde biraz “Joker” var
-
27.09.2019 “Halka öğretmeniz gerekenleri önce kendiniz öğrenin”
-
13.09.2019 “İnsanlığın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum”
-
06.08.2019 Kutsal ve Tağut nedir?
-
03.07.2019 İNSANLIK NE ZAMAN KOŞACAK?
-
25.05.2019 Ruh Açlığı
-
13.05.2019 Dikkat edilmesi gereken şeyler
-
17.04.2019 "Barışçıl Savaşçılar" olacağız
-
07.03.2019 YALNIZCA İNSAN OLMAK İSTİYORUZ
-
25.02.2019 Yıllar sonra “Ruhlarımızı tokuşturmak”
-
19.02.2019 Yaşam - sevdiğim için - güzel
-
05.02.2019 Yaşanabilir yer olsun
-
19.01.2019 DEFTERLER
-
25.12.2018 Sevdiğim ve sevmediğim kentler
-
30.11.2018 Yaşam gibi; acı ve güzel
-
02.10.2018 Yeni üyelerle daha güçlüyüz
-
05.09.2018 Sakarya Savaşı, 15 Temmuz’da mı kazanıldı?
-
15.08.2018 “Siyasi iktidar bizi cezalandırmak istiyor!”
-
18.07.2018 Bu nasıl Okul Aile Birliği Başkanı?
-
06.07.2018 Nicelik değil nitelik ve niyet önemli!
-
06.07.2018 Seçimde kim kazandı?
-
12.06.2018 Tarihimizde dönüm noktası olacak bir seçim
-
15.05.2018 “Güç bende artıııık!”
-
10.05.2018 Anımsanması gereken notlar
-
27.04.2018 Millet, egemenliğine sahip çıksın!
-
24.04.2018 “Çamlak Çömlek Patladı!”
-
17.04.2018 Hoşgörüsüzlük ve değişik bakış açıları
-
13.04.2018 Şeker fabrikaları neden önemli?
-
04.04.2018 “HAK”tan yana olmak
-
03.04.2018 Anı misillemesi
-
06.03.2018 Amaç Osmanlı’yı yüceltmek, Cumhuriyeti küçümsemek midir?
-
20.02.2018 Yozlaşmış cinsellik
-
15.02.2018 Atatürkçü Düşünce Derneği, DKÖ değil mi?
-
16.01.2018 Nasıl Atatürkçü olunur?
-
15.01.2018 “Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum”
-
12.01.2018 ‘Güllük Kütüphanesi’nin kaderi kimin elinde?
-
09.01.2018 “Bir olalım, iri olalım, diri olalım”*
-
27.12.2017 Güncel siyasetten ruhsal kurtuluşa ...
-
15.12.2017 Spora ve sporcuya yatırım
-
12.12.2017 Sağlık ve huzur için “Tai Çi Çuan”
-
05.12.2017 “Yazmasam deli olacaktım”
-
24.11.2017 İnsanın değerinin ölçütü nedir?
-
16.11.2017 İçtenlik
-
14.11.2017 Milas ve Güllük’te bitmeyen sorunlar …
-
27.10.2017 Farklı bir turizm anlayışı: ‘Mor Salkım Bağları’
-
11.10.2017 Dünyanın en güzel tatlısı!
-
10.10.2017 Okumak, anlamak ve bilmek
-
07.10.2017 Devlet, “Ana” ya da “Baba” değil artık!
-
23.09.2017 Öncelik, cehaletle savaştır
-
19.09.2017 ‘Özel Okul Devlet Teşviği’ kime verilir?
-
09.09.2017 Türban, keşke müslüman ve iyi insan olmaya yetseydi …
-
08.09.2017 ‘Vicdan azabı’ en büyük cezadır!
-
05.09.2017 Bu 30 Ağustos’ta yaşadıklarım, hissettiklerim …
-
05.08.2017 Güllük’ün çok ciddi ve sıradan sorunları var …
-
03.08.2017 Sanata susamışlık
-
13.07.2017 Ören de kötüye gidiyor sanki!
-
30.06.2017 “Deniz İnsanları”
-
15.06.2017 Tehlike sürüyor!
-
12.06.2017 Bu nasıl bir Ramazan?
-
22.05.2017 Evde pizza yapmanın pratik yoları
-
11.05.2017 “Hayatımın en yorucu ve en güzel haftasonuydu!”
-
03.05.2017 Neye ve kime güveneceğiz?
-
24.04.2017 Ata’ya mektup
-
18.04.2017 Hukuk ve Demokrasi kaybetti
-
04.04.2017 Türkiye’yi işgalin zemini hazırlanıyor
-
31.03.2017 Atatürkçü vatanseverlerin buluşma noktaları
-
14.03.2017 ‘Mağduriyet Edebiyatı’ uluslararasılaştı!
-
10.03.2017 İleride emekli maaşı alamayacak mıyız?
-
08.03.2017 Kadın ve Cumhuriyet
-
23.02.2017 Adaletin bu mu ...?
-
15.02.2017 Saati tersine kurmak
-
11.02.2017 İzmir’i seviyorum
-
08.02.2017 Kirli propaganda
-
24.01.2017 Evlatlarımız ve vatanımızdan değerli neyimiz var?
-
12.01.2017 “Salla başı al maaşı”
-
06.01.2017 Yüz kızarması ve yiğitlik
-
24.12.2016 Türkiye artık “Cumhur”un olmayacak mı?
-
17.12.2016 Şeytanı yeneceğiz!
-
10.12.2016 Eğreti Şiir
-
03.12.2016 İlişki ve evlilik seyri üzerine ...
-
25.11.2016 Sanatla aydınlatanlar
-
11.11.2016 Bu ülkenin toprağında taşında ‘O’nun izi var
-
14.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 2
-
13.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 1
-
29.09.2016 Şort bahane!
-
20.09.2016 Toplumsal barış ve huzuru bozmak için mi?
-
06.09.2016 Mutlu olmanın yollarından biri
-
01.09.2016 "Bu cennet vatan uğruna"
-
25.08.2016 "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"
-
22.08.2016 “Ey Türk İstikbalinin Evladı!”
-
16.08.2016 Kütüphane ve domuzlar
-
01.08.2016 “Şimdi insanlar şeytan olmuş yavrum”
-
26.07.2016 İç savaş tehlikesi ve TSK’nın durumu
-
19.07.2016 Gün gelir, ‘O HALK’a işin düşer
-
08.07.2016 Kanıksama!
-
28.06.2016 Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin ...
-
14.06.2016 Yeşili koruyamıyoruz
-
10.06.2016 Cumhurbaşkanının diploması ...
-
09.06.2016 “Hareketi Severiz!”
-
25.05.2016 Kadının hakları ve kazanımları açısından geriye gidiş: Boşanma Komisyonu Raporu
-
23.05.2016 Herkes 19 Mayıs’ı kendince kutladı
-
17.05.2016 Anne olmak, var olmak, var etmek
-
22.04.2016 Nasıl bir Din dersi?
-
20.04.2016 Doğa turizmine yatırım kaçınılmaz
-
15.04.2016 Gülçin ERŞEN
-
04.04.2016 Allah, sevenden ve sevgiden yanadır
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.