• 02 July 2020, Thursday 9:39
GülçinErşen

Gülçin Erşen

İnancın Sınanması

Günümüz Türkçesinde, İslam dinine mensup, Müslüman, dindar olmak, Allah’ın varlığına, birliğine inanmak anlamında “İnançlı” sözcüğü kullanılıyor. İnanç sözcüğü, çok daha geniş anlamlarıyla da kullanılır; bir davaya, kişiye güvenmek, bel bağlamak gibi... Kendimizi ve başkasını “İnançlı” diye nitelendirdiğimizde, “Ne kadar?”, “Gerçekten mi?” sorularını da sormamız şart. Gerçi, “Parayla imanın kimde olduğunu Allah bilir”…

Yaşamımız boyunca, inancımızın sınandığı ve sarsıldığı, durumlar, olaylar, ilişkiler deneyimleriz. Hep vurgularım: Körü körüne inanmak ve reddetmek tehlikelidir. Ben kendimi “Dindar” anlamında inançlı sayarım. Ama, hâlâ bazı şeyleri sorgular, akıl ve vicdan süzgecimden geçirir dururum. 30’lu yaşlarımın başında, yaşamımın zor bir döneminde, bazı şeylerden, endişe ve kaygının ötesinde korkarken, Reiki eğitmenlerimden biri, “Senin inancın tam değil” deyince irkildim. Nasıl?.. Benim gibi yıllardır namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, günah işlemekten kaçınan; Kuran’ı Kerim’in Türkçe açıklamasını defalarca okuyup, anlamaya, yorumlamaya çalışan birinin inancı tam değilse… Bana, “Sen istemeden ve izin vermeden sana bir şey zarar verebilir mi? Allah buna razı olur mu?” gibi şeyler söyledi. O zaman anladım; başıma gelen “İyi” ya da “Kötü” her şey aslında benim tekamülüm; gelişip, olgunlaşmam için deneyimlediğim sınavlardı. Tevekkül etmek; elinden geleni yapıp, gerisini Allah’a bırakmaktı. Ben niye bunu yapamamış; iç huzurumu yitirmiştim? Bilerek, isteyerek yaptığım yanlışlık, kötülük yoktu ki; niye korkuyordum? O zaman Tanrı’nın sürekli bizleri gözleyip gözettiği, koruyup kolladığı usuma geldi. Bunun ayırdında olmak, dünyanın öbür ucunda bile kendimi güvenli ve huzurlu duyumsamamı sağladı.

İntikam hissi

Kanımca “Korku” dışında; inancımızın sınandığı ikinci önemli duygu “İntikam”dır. İtiraf etmeliyim; kinci ve intikamcı biriyim. (Belki yükseleni Akrep olan bir Yengeç burcu kişisi olduğumdandır.) Bana ve sevdiklerime, hatta başkalarına yapılan haksızlıklar beni çileden çıkarır. Kişisel olaylarda, intikam almak, o kişiye haddini bildirmek için elimden geleni yaparım. Geneli ilgilendiren konularda ise, aydın bir yurttaş, gazeteci, demokratik kitle örgütü yöneticisi ya da üyesi olarak haklıyı desteklerim. İntikam alamasam da yapılan bir kötülüğü de iyiliği de asla unutmam. Son yıllarda, aslında beni çok yıpratan bu özelliğimi bir ölçüde törpüleyebildim. “Allah’a havale ediyorum…” (Şu sıralar okuduğum, Nil Gün’ün “Geçmişin Gölgeleri” kitabının da bu yönde olumlu etkisi var.)

İntikamcılık da inanç eksikliğinin; Allah’ın “Öc Alıcı” sıfatını üstlenmenin bir göstergesidir. Tanrı’nın adaletine; o kötülüğü yapanı; günah işleyeni; hak yiyeni; cana kıyanı; hırsızlık yapanı; şiddet uygulayanı; ırza geçeni; iftira atanı; yalan söyleyeni; ahlaksızı; aç gözlüyü; cimriyi; doğaya zarar vereni; rüşvetçiyi cezalandırmayacağına mı inanıyoruz? Kuşkusuz Yaratan da intikam almak için başka kişileri, olayları, kurumları aracı ve araç kılar. Kuran’da; Allah’ın daha şiddetli cezalandırmak için, bazı kullarının günah işlemeyi sürdürmelerine zaman ve fırsat tanıdığından söz edilir.

Haksızlıklar, adaletsizlik, hukuksuzluk karşısında inançlı kimseler, Yaratan’a sığınırlar; ilahi adaletin tecellisini beklerler ya da birtakım eylemlere başvururlar. Elbette haksızlıklar, bize, sevdiklerimize yönelik suçlar karşısında, meşru ve hukuksal yollara başvurmalıyız. Yargıç ve infazcı rolüne soyunamayız. Ancak, özellikle son 10-15 yıldır Allah ve din adına o kadar büyük günahlar ve suçlar işlendiğine tanık oluyoruz ki; Yargı’nın, hukuk sistemimizin yıprandığı ve güvenirliğini yitirdiği bugünlerde “Neredesin Tanrım! Göstersene ilahi adaletini!...” diye haykırmak geliyor içimizden.

Haksızlığa uğrayan kimselerin yüreğine su serpilmesi, mağduriyetlerin giderilmesi, “Hakkın yerini bulması” için; suçluların cezasını bulduğunu görmek istiyoruz. İnancımızı pekiştirmek için de buna ihtiyacımız var. Ayrıca, suçlunun / günahkârın cezasını çekmesi, onun başkalarına kötülük etmesini engelleme, onu ıslah etme, amacını da güder.

 

Vicdanı sorgulamak

İnancı, siyasi görüşü, dini, milliyeti, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun; herkesin vicdanını sorgulaması gerektiği dönemlerden geçiyoruz. “Önce iğneyi kendine, sonra çuvaldızı başkasına batır” sözü her zaman geçerli.

Öte yandan; kendine dürüst olmayan, vicdanını sorgulamayan kimse, başkalarına dürüst olamaz, kimseye önem ve değer vermez, empati kuramaz, yanlışlarıyla yüzleşip, kendini düzeltemez, başkalarını da (içten içe kendisini de) affedemez. Dolayısıyla, iyi ve olgun bir insan olma, vicdanını rahatlatma olanağına kavuşamaz. Hıristiyanlıktaki “Günah çıkarma” olgusunun özü bununla ilintilidir.

Vicdanı sorgulamak, vicdanın sesine kulak kabartmak, kendine dürüst olup, kendinle yüzleşmek ve hoşgörmek, affedebilmek; cesaret isteyen, zor, acılı, yıpratıcı; ama sonrasında, onurlu, kutlu, güçlendirici, sevindirici, mutluluğa ve sevgiye ulaştırıcı bir süreçtir. (Bu bağlamda; Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını okumayı da kendim ve sizler için not düşüyorum.)

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık