• 19 May 2022, Thursday 9:19
CelalDurgun

Celal Durgun

19 MAYIS…

Bugün, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı.”

Kutlu olsun.

Bu yazıda, Bağımsızlık ve Özgürlük Savaşımızın öncüsü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerini okuyacaksınız. Ama önce bir saptamada bulunmam gerek.

Devletin başındaki zat Sultan Vahdettin; Hükümetin başındaki zat Damat Ferit’tir.

Mondros mütarekesi imzalanmış… 

Osmanlı toprakları emperyalist devletlerce paylaşılmış… Ordusu dağıtılmış…

Yunanlılar İzmir’e girmiş.

Hükümet, halkı sükûnete davet eden açıklamalarda bulunuyor…

Devlet’i, milleti, vatanı düşünen yok…

Halk çaresiz, umutsuz ve öndersiz…

Mustafa Kemal Paşa, Adana’daki Yıldırım Orduları Grubu dağıtıldığından Harbiye Nezareti (Savaş Bakanı) emrine alınmıştır. Yeni görev yerini öğrenmek üzere gittiği Harbiye Nezaretinde karşılaştığı Nazırlara sorar:

“Ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Yanıt: “Protesto edeceğiz.”

Mustafa Kemal Paşa, “Evet, doğru. Bu da lazımdır. Ancak bu protestonun Yunanlıları İzmir’den geri çekmeye yeteceğini sanıyor musunuz?”

“Başka ne yapabiliriz?”

Mustafa Kemal Paşa, “daha kat’i tedbirlere başvurulabilir. Celadet (kahramanlık) gösteriniz.”

“Öyle hareketlere kalkışırsak bize neler yaparlar, bilir misiniz?”

Mustafa Kemal Paşa tartışmayı uzatmaz.

İstanbul’da boş durmaz; hükümeti etkilemek için girişimlerde bulunur, öneriler sunar… Vahdettin ile görüşür… Ancak hükümetin ve Sultan Vahdettin’in düşmana teslim olduklarını görür ve faaliyetlerini başka alanlara taşır. Güvendiği kişilerle toplantılar yapar. Anadolu’ya geçmenin yollarını arar. Arkadaşlarına, “kendisine bir görev verilmemesi halinde Anadolu’da güvendiği bir komutanın yanına gideceğini ve orada kurtuluş mücadelesini başlatacağını” söyler.

Buluşmalar, toplantılar devam ederken, beklenmeyen bir görevlendirme yapılır.

Samsun ve civarında asayişsizlikten şikâyetçi olan İngilizler, hükümetten duruma müdahale etmesini ister. Hükümet, Mustafa Kemal Paşayı Ordu Müfettişliği görevi ile Samsun’a gönderme kararı alır.

Mustafa Kemal Paşa, o günleri şöyle anlatır:

“Bir gün Harbiye Nazırı rahmetli Şakir Paşa, beni makamına davet etti… Bir tek kelime söylemeksizin bana dosyayı uzattı bunu okur musunuz? Dedi.

Dosyayı baştan nihayete kadar gözden geçirdim.

Özeti şu idi: ‘Samsun ve havalisinde birçok Rum köyleri Türkler tarafından her gün tecavüze uğramaktadır. Osmanlı Hükümeti bu vahşi tecavüzlerin önüne geçememektedir. Bu havalinin emniyet ve huzurunu temin etmek insaniyet namına borcumuzdur… Raporlar İstanbul Hükümeti’ne verilirken bir de protesto ilave edilmişti: Eğer siz aciz iseniz, görevi üstümüze alacağız!

Dosyayı okuduktan sonra Harbiye Nazırının yüzüne baktım.

Emriniz Paşam dedim.

Bu böyle midir, zannedersiniz?

Zannetmiyorum, fakat bir şeyler olmak ihtimali vardır.

Bunun üzerine asıl bahse geçti: İşte dedi, böyle midir değil midir, evvela bunu meydana çıkarmak için oralara bir zatın gidip tetkiklerde bulunması lazımdır. Ben Sadrazam Paşa ile (Damat Ferit Paşa) görüştüm. Sizi münasip gördük. Oraya gidesiniz ve meselenin mahiyetini anlayasınız.

Memnuniyetle giderim. Ancak ben oraya Türkler, Rumlara zulmediyor mu, etmiyor mu, yalnız bunu anlamak için mi gideceğim? Memuriyetim bu mu olmak lazımdır?

Evet dedi. Konuştuğumuz budur.

Pekâlâ, yalnız müsaade buyurursanız memuriyetime bir şekil vermek lazım… Sizi üzmeyeyim, arzu ederseniz Erkânıharbiye (Genel Kurmay) Reisinizle görüşerek bunu tespit edelim.

Hay hay dedi.

Nazırlık makamından çıkarak, Erkânıharbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa’yı aradım. Yerinde yoktu. Dairede İkinci Reis Diyarbakırlı Kazım Paşa ile karşılaştım. Kendisine Nazır Paşa’nın bana verdiği vazifeden bahsettim. Malumatınız var mı?

Hayır dedi.

İşte ben sana haber veriyorum dedikten sonra, kapıları kapatır mısınız? Dedim.

Kazım Paşa gülerek yüzüme baktı. Ne oluyoruz?

Kazım Paşa ile açık konuşarak bütün düşündüklerimi anlattım.

Her ne sebep veya maksatla beni İstanbul’dan uzaklaştırmak için bir vesile aramışlar ve bu memuriyeti bulmuşlar. Hemen kabul ettim. Ben zaten şu veya bu suretle Anadolu’ya geçmek fırsatı arıyordum.  Mademki onlar teklif ettiler, fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz…

Kazım Paşa Nasıl? dedi. Cevabımı beklemeksizin ilave etti Ha… Ordu Müfettişleri meselesi var… O taraflara Ordu Müfettişi unvanı ile gidebilirsiniz.

Unvanın ehemmiyeti yok dedim, yalnız şimdi Harbiye Nazarı ile konuş, benden ne istiyorlar, tespit et, üst tarafını kendimiz yaparız.

Kazım Paşa, Harbiye Nazırını gördü, kendisinden aldığı direktif şu idi:

Maksat Samsun havalisinde Rumlara tecavüz eden Türkleri tespit etmek, sonra Anadolu’da bir takım milli teşekküller beliriyormuş, onları ortadan kaldırmak… Mustafa Kemal’i bunun için yolluyoruz. Kendisine Sadrazam Paşa ile beraber bir salahiyetname vereceğiz. Kazım Paşa bürosuna dönerek bana bunları izah etti.

Çok güzel dedim ve kapıların iyi kapalı olup olmadığına baktım.

Yalnızız! dedi.

Onlar ne istiyorlarsa azamisini ilave ederek bir talimatname kaleme alınız, yalnız bir iki noktayı ben not ettireyim.

Peki dedi.

Benim ehemmiyet verdiğim salahiyet meselesi idi… Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her tarafına emir verebilmeliydim. İstediğim bir madde, Samsun’dan başlayarak bütün Şark vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin kumandanı olmalıydım ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetler valilerine doğrudan doğruya emir verebilmeliydim. Bir başka madde, bu mıntıka ile herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara iş’arlarda (yazılı bildirim) bulunabilmeliydim. Kazım Paşa’ya dedim ki onların arzularını bir araya topla, fakat sonuna kadar bu iki maddeyi ilave et.

Kazım Paşa yüzüme baktı Bir şey mi yapacaksın?

Kulağını bana doğru uzat dedim… Evet, bir şey yapacağım. Bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım.

Kazım Paşa güldü; Vazifemiz, çalışacağız…

Dediğim gibi talimatnameyi okudu. Sonra beni bırakarak, müsveddeyi Harbiye Nazırına göstermek üzere odadan çıktı. Bilmem ne geçti, bu kadar az zamanda ne geçebilir, fakat Kazım Paşa’nın söylediğine göre, Sadrazam Paşa talimatnameyi imzalamayacakmış. Şakir Paşa da imza koymaktan çekinmiş, ancak bu rahmetli de vicdani bir seziş olmak lazım ki imza edemem sözünden sonra Mühürüm basarım demiş.

Mührünü basıyor mu? Dedim.

Evet, hatta bana mührünü verdi ve bas dedi.

O halde talimatnameye, Mustafa Kemal Paşa lüzum gördükçe doğrudan doğruya Sadrazam Paşa ile muhabere eder, kaydını da ilave edelim.

Çok iyi ama Şakir Paşa’ya okuduğum müsveddede bu kayıt yoktu. Bununla beraber Kazım Paşa böyle bir madde de ilave ederek talimatname beyaza çekildi. Şakir Paşa’nın makam mührü basıldı. İki nüsha idi, birini cebime koydum. Ötekini de Kazım Paşa’ya vererek sen de bunu dosyanda saklarsın dedim. Latifeli bir gülüşle Paşam beni torbaya mı sokuyorsun dedi.

Hayır, hayır, sana şimdi teşekkür ediyorum. Bir gün bunu hatırlarız…

Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmağa hazırlanan bir kuş gibi idim.”

Mustafa Kemal Paşa, arkadaşlarıyla görüşür, konuşur, görevlendirmelerde bulunur; sonra, gitme hazırlığına başlar.

Mustafa Kemal Samsun yolculuğunu anlatıyor:

“Otomobil kapının önünde idi. Evdeki vedaları bitirmiştim. Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum aldığı bir habere göre benim ya hareketime müsaade edilmeyeceğini yahut vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi.

Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun müddet yanımda çalışan Erkânıharp de gelerek mahiyetinde çalıştığı bir Damat’tan aynı şeyleri öğrendiğini bildirdi.

Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıki idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolamak, nefyolmak (sürgün olmak)) düşündüklerimi yapmaktan menedilmek, hepsi ölümle müsavi (eşit) idi.

Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim… Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de, Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi zabit bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse bütün bu şeylere lüzum yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlık da olabilir, diye düşündüm.

Yirmiyedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmağa başladı. Ben kaptan yerinde idim. Zabit ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz Boğazından çıkarken kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi: Ne aksi dedi, bu denizi pekiyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk…

Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti. Sahili takip ede, ede evvela Sinop’a geldik. Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek Samsun’a kolaylıkla gidilebilecek yol olup olmadığını soruşturdum. Maatteessüf yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık. Bilmem neden, Samsun’a bir an evvel ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki, zaman kaybetmektense tehlikeye göğüs germeyi tercih ettim. Tekrar Bandırma Vapuruna bindik. Aynı tertiple seyahat ederek, nihayet Samsun limanına vardık.”

Ve Amasya ve Sivas ve Erzurum ve tekrar Sivas ve Ankara ve Büyük Millet Meclisi ve ihanet ve isyanlar ve düzenli ordu ve savaş ve savaş…

Ve Tam Bağımsız Bir Türkiye ve Cumhuriyet ve laiklik ve halkçılık ve milliyetçilik ve devletçilik ve devrimcilik ve devrimler… Ve demokrasi ve insan hakları ve kadınlar ve çağdaşlık ve akıl ve bilim ve daha neler, neler…

Selam olsun Samsun’a çıkanlara… Selam olsun vuruşanlara…

Can verenlere, kan verenlere, direnenlere, kadir-kıymet bilenlere…

 

 

 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık