• 04 July 2019, Thursday 8:54
CelalDurgun

Celal Durgun

ERGENEKON / GİDEN GERİ GELMİYOR

12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir evin çatısında ele geçirildiği iddia edilen el bombalarının bulunmasıyla başlayan Ergenekon Davası, nihayet sona erdi.

Tüm sanıklar, “silahlı örgüt kurmak, yönetmek, üyelik, yardım ve yataklık” suçlarından beraat ettiler.

Geçte olsa adalet yerini buldu.

Buldu da; çekilmeyecek çileleri çekenlerin, katlanılmaz acılara katlananların bedelini kim ödeyecek?

Gece yarıları evleri basılan, kütüphaneleri dağıtılan, yatak odalarına kadar girilen evlerde travma yaşıyan eşlerin, çocukların yüreklerindeki korkunun bedelini kim ödeyecek?

Toplumun saygı duyduğu bilim adamlarının yaşadığı stresin bedelini kim ödeyecek?

Cezaevlerinde ilgisizlikten, bakımsızlıktan hasta olan, zamanında hastanelere gönderilmeyen, tedavilerinde geç kalındığı için sakat kalan, cezaevlerinde ölenlerin diyetini kim verecek?

Onursuzların yaydığı yalana, karalamaya kafa tutan canların bedelini kim ödeyecek?

Yitirilen zamanı kim geri getirecek?

                                                                       ***

Ergenekon yalanına inanan öngörü yoksunu “aydın”, sen de en az tertipçiler kadar suçlusun.

Gazetesini, TV'sini, köşesini tertipçilerin emrine veren haberci, köşe yazarı sen de suçlusun.

Gazeteci kılıklı program yapımcıları, siz de suçlusunuz.

“Askeri vesayet” dedin, “FETÖ” demedin.

“Elit takımı” söylemini yaydın, “paralel yapıdan” söz etmedin.

Polis, arama yaptığı evde, ofiste “suç unsuru” delilleri, belgeleri, krokileri kendisi koymuş gibi buldu dikkat etmedin. 

Arazide, gazetelere sarılı silahlara  ulaşıldı; gazetenin tarihi ile silahların gömüldüğü iddia edilen tarih arasındaki farkı bulmadın.
İddiaa makamının yazdığı çelişkileri fark etmedin.

Kurulmamış dernekler kurulmuş gibi, olmayan caddeler varmış gibi yazılmıştı...

Doğmamış çocuklar, eylem hazırlığı içindeyken yakalanmıştı!

“Fatih Camii Bombalanacaktı”, “Kendi Uçağımızı Düşürecektik!”

İstanbul'da, dünyanın gözü önünde ihtilal provası yapmıştık!

Darbe ortamı yaratıp, seçilmiş hükümeti devirecektik.

Evet görmedin, duymadın, konuşmadın, yazmadın.

Kalemini sattın, köşeni kiraya verdin.

İş işten geçtikten, atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra yazsan ne yazar, yazmasan ne yazar?

Dün öyleydin, bugün böylesin, öbürgün ne olacağın belli değil.

Yüzsüzsün, utanmazsın, yüreksizsin, onursuzsun; ALÇAKSIN.

 

                                                                       ***

Her şey Danıştay cinayeti ile başlamıştı:

Dönemin Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin “süprizlere hazırlıklı olun” demişti.

Radikal yazarı İsmet Berkan yazmıştı: Mealen yazıyorum:

“Danıştay saldırısı olmuştu. Abdullah Gül, Emniyet ve MİT'ten saldırı ile ilgili bilgi istedi. Emniyet Müdürü Gül'e, bir şema gösterdi. Gül, 'Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın' direktifini vermiş.'

                                                                       ***

Başbakan Erdoğan, Ergenekon davasının “savcısı” çıkışında bulunmuştu.

FETÖ örgüt elamanı Ali Fuat Yılmazer “Ergenekon'un tüm safhalarını operasyon öncesi Başbakan ile görüştüm, bilgi verdim, hep destekleyici oldu” demişti.

                                                                       ***

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, özel görevli yargıç ve savcılara övgüler düzdü:

“Onlara bütün Türkiye'nin demokrasi adına büyük bir borcu var, Türkiye iyi bir noktaya gidiyor. Bu sıkıntılar, sancılar bir taraftan doğum sancısıdır. Bir taraftan da bağırsakların temizlenmesidir” açıklamanı yapmıştı.

                                                                       ***

Ne oldu?

Adalet ne karar verdi?

Böyle bir örgüt yokmuş.

Yargılanan insanlar masummuş.

Yanlış yerde duran sizsiniz.

Terör örgütü mensuplarını başınızın üstüne çıkaran da sizsiniz.

Onları yüksek makamlara getiren de sizsiniz.

                                                                       ***

Yurtsever aydının gördüğü, aydınlanmacı yazarın yazdığı, Atatürkçü subayların uyardığı şikayeti;  siyasi iktidar, görmedi, duymadı!

ÖSS soruları çalındı!

FETÖCÜ gençler Askeri Okullara, Polis Akademisine, Hukuk Fakültelerine girdiler.

Mezunlar hemen atandı.

Emniyet'teki cumhuriyetçi, Atatürkçü kadrolar şu ya da bu şekilde tasfiye edildi.

Yerlerine FETÖCÜ militanlar yerleştirildi.

Adalet Bakanlığı darmadağın edildi, FETÖ'NÜN adamlarına yer açıldı.

Aynı plan ordu içinde de uygulandı.

Bu arada basın da ihmal edilmedi.

“Farkında mısınız” sorusunu soran yazar, çizer takımı önce göz hapsine alındı, sonra tutuklandı.

Uyduruk belgeler hazırlandı, sahte imzalar atıldı ve Ergenekon düğmesine basıldı.

                                                                       ***

Gizli tanık uygulamasına geçildi.

PKK hükümlüsü ile hırsızlık, cinayet gibi yüzkızartıcı suçlardan hüküm giymiş kişiler “gizli tanık” yapıldı.

Gizli tanık, (Şemdin Sakık) İlker Başbuğ'un Terör Örgütü Ergenekon'un başı olduğunu iddia etti.

Mahkeme onun sözlerine itibar edip, Başbuğ'a ceza yağdırdı.

Gizli tanık (Osman Yıldırım) gördüğü el bombalarının bulunduğu evi gösteremedi.

Suçladığı kişi, o tarihte cezaevindeydi.

Aleyhinde ifade verdiği kişiyi tanımadı!

Bir başkası, karacı subaya denizci, denizci subaya havacı giyisisi giydirdi.

                                                                       ***

Ya mahkeme hakim ve savcılarına ne demeli?

Yurtdışından ifade vermeye geleni, kaçma şüphesi ile tutukladı.

Savunmaya süre koydu.

Avukat'ı cezalandırdı.

Beğendiği bilirkişi raporunu dosyaya koydu, beğenmediğini yırtıp attı.

Sorgudaki “sanığın” ifadesi, canlı yayında duyuruldu, mahkemenin vermediği karar, gazetelerde verilmiş gibi yazıldı.

Sesini çıkarmadı.

MİT'in, “bizde Ergenekon diye bir örgüt şeması yok” yazısını dikkate almadı.

El bombalarını imha eden polisleri sorgulamadı.

                                                                       ***

Ve Türkiye Ergenekon soruşturmasında sözde Zekeriya Öz, Fikret Seçen, Ercan Şafak, Murat Yönder, Cihan Kansız, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın gibi diplomalı hakim ve savcılarla tanıştı.

Bunlarda diploma vardı ama liyakat yoktu, dönemin adalet bakanı ve devlet yetkililerinin itmesi, desteği ile yüksek makamlara oturmuşlardı.

Suçsuz, günahsız insanlara cezalar yağdırdılar.

Yüzleri kızarmadı, utanmadılar, sıkılmadılar.

Başbakan, onların başına zırhlı aracını tahsis etti.

Korumalarla gezdirdi.

Makam ve itibar kazandırdı.

Verdikleri kararları alkışladı.

Hukuksuzluğu, vicdansızlığı İtalya'daki“Temiz eller” operasyonuna benzetti.

Oysa; bu savcı ve hakimler, örgüt elamanıydı.

Terör örgütünce hazırlanan, yazılıp uygulanan emirleri yerine getiriyordu.

                                                                       ***

AKP, önüünn açılacağını, ortalığı temizleyeceğine inanmıştı!

Düz ovada keklik avlayanlarla beraberdi.

Al gülüp, ver gülüm oyununu oynuyordu.

Dikensiz gül bahçesi düşlüyordu.

Genel Kurmay Başkanı İlker Bağbuğ, ADD'nin Genel Başkanı Şener Eruygur, ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Levent Temiz gibi toplum önderleri; İlhan Selçuk,Yalçın Küçük, Ergun Poyraz, Vedat Yenerer, Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ, Müyesser Yıldız, Soner Yalçın gibi gözü pek yazarlar;

Kemal Alemdaroğlu, Fatih Hilmioğlu, Mustafa Yurtkuran, Ferit Bernay, Erol Manisalı, Mehmet Haberal gibi mesleğinde ün ve itibar kazanmış akademisyenler; 

Emin Şirin, Turhan Çömez, Bedrettin Dalan gibi merkez sağın adamları;

Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç, İsmail Hakkı Karadayı, Saldıray Berk, Engin Alan, Çetin Doğan gibi Kemalist askerler gözaltına alınırken, şendiler.

                                                                       ***

Ya ölenler...

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan, evine yapılan baskından 1 ay sonra, 18 Mayıs 2009'da gözlerini yumdu.

Bağımsızlıkçı, aydınlanmacı yazar İlhan Selçuk, 21 Mart 2008 tarihinde “örgüt üst düzey yeneticisi” suçlamasıyla gözaltına alındığında 85 yaşındaydı.

Kaçma şüphesiyle tutuklandı. 2 gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere bırakıldı, fakat Türkiye'ye kurulan tuzağa, yetkililerin körlüğüne, aydınların ihanetine isyan eden kalbi bu yüke daha fazla dayanamadı; 6 Haziran 2010 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Ergenekon'un ‘finansörü’, işadamı Kuddisi Okkır 20 Haziran 2007'de tutuklandı.

Akciğer kanseri hastası oldu, hastaneye sevkini istedi kabul etmediler.

Hastalık son haddeye geldi. 1 Temmuz 2008'de serbest bırakıldı, yapacak bir şey kalmamıştı.

Ancak 5 gün yaşayabildi. Ergenekon'un “finansörü” belediyenin yardımı ile toprağa verildi.,

Yarbay Ali Tatar, bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı, ailesi ile kutlama yaparken, savcının yeniden tutuklanmasını istediğini öğrendi. Komutanı'na “suikast” iftirası onu kahretmişti. “O deliğe bir daha girmem” diyerek ergenekon savcısına meydan okudu, 20 Aralık 2009 günü intihar etti.

Turgut Özal'a, Süleyman Demirel'e, Tansu Çiller'e, Aydın Güven Gürkan'a, Hikmet Çetin'e, Deniz Baykal'a, Mesut Yılmaz'a danışmanlık yapan Erhan Göksel, 2009'da gözaltına alındı. 21 Mayıs 2010 tarihinde öldü.

Prof. Uçkun Geray Temmuz 2008'de gözaltına alındıktan sonra, 30 Ocak 2009'da hayatını kaybetti.

Kaşif Kozinoğlu, MİT görevlisiydi. Odatv davasında tutuklandı. 12 Kasım 2011'de Silivri'de yaşamını kaybetti.

                                                                       ***

Yurtsever, temiz insanlar “aklandıklarını” görmeden bu dünyadan göçüp gittiler.

Geride gözü yaşlı analar, babalar, dul eşler, yetim çocuklar ve sırdaş arkadaşları kaldı.

Bir de suçsuz oldukları.

 

                                                                       ***

12 yıl içinde büyük günahlar işlendi.

En büyük günahı da AKP iktidarı yaptı.

Uyarıları dikkate almadı.

Hukuk ve adaletin yerlerde sürünmesine alet oldu.

İnsanlık onurunun çiğnenmesini seyretti.

Kişi'nin hak ve hukukunu koruyamadı.

Evet, özür diledi; fakat özür, gideni geri getirmiyor.

Yüreklerdeki yangını söndürmüyor.

Yıllar önce de yazmıştım.

Ergenekon, ABD'nin yazıp uyguladığı bir tertiptir.

Devlet'in başında oturup, “olan bitenlerden haberim yoktu” diyenlere inanmıyorum.

İyi ki kumpasçıların yanında durmamışım.

İyi ki Silivri zindanındakilere destek yürüyüşlerine katılmışım.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık