• 18 September 2019, Wednesday 15:28
CelalDurgun

Celal Durgun

SURİYE ÇIKMAZI VE ATATÜRKÇÜ ÇÖZÜM

Gömleğin birinci düğmesi yanlış iliklenmişse, sonraki düğmeler de yanlış iliklenir.

Hükümetin izlediği Suriye politikası başından beri yanlıştı.

Söylem yanlıştı, tavır yanlıştı, politika yanlıştı.

Irak'ta Saddam'ı, Libya'da Kaddafi'yi deviren, Ortadoğu'da yeni devletler kuracağını ilan eden, ABD'nin kuyruğuna takılmıştı.

Esat'ı devirecek, Emevi camiinde namaz kılacaktı.

Olmadı!

Esat direndi.

Türkiye sığınmacı “cennet”i oldu.

Büyük ekonomik kayıplara uğradık.

ABD'nin silahlandırdığı, eğittiği ve destek verdiği ayrılıkçı isyancılar, Suriye'nin kuzeyde bağımsız, olmazsa federatif Kürt devleti kurma sevdasındalar.

Biz hala Suriye bataklığında çırpınıp duruyoruz.

Oysa bataklıktan çıkabilir, yanlışı düzeltebiliriz.

Türker Ertürk'ün yazdığı gibi, sorun; “Suriye'yi ve Suriyelileri sevip sevmeme, koruyup korumama meselesi değil. Türkiye'nin güvenliği ve çıkarları da normal olarak Suriye'nin bütünlüğünü ve istikrarını sağlamaya çalışan tarafta mevzilenmesini gerektiriyor.”

Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız, Hükümet sözcüleri ABD'nin sözünde durmadığını, söylüyorlar...

O halde ne yapılmalı, ne yapılmamalı?

Önce; Esat ile ile barışılmalı, Esat'ı devirme siyasetinden vazgeçilmeli.

Gerekiyorsa Suriye'nin milli ordusuna yardım edilmeli, isyancılara sağlanan maddi, manevi her türlü destek durdurulmalı, Suriye'nin toprak bütünlüğü savunulmalı.

Sonra; Bölge devletleriyle işbirliği yapılmalı, ABD'nin dümen suyundan çıkılmalı.

Atatürk'ün dış politikasına sarılmalı, “Yurt'ta barış, Dünya'da barış” ilkesi uygulanmalı.

Ezen tarafta değil, ezilen tarafta durulmalı.

Suriye'nin iç işlerine karılışmamalı, rejim ihracından vazgeçilmeli.

                                   ***

82 yıl önce, Suriye yine böyle kargaşa içindeydi.

Fransa, Suriye'ye demokrasi getireceğini vaad ederek kuşatmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Fransa'ya karşı durmuş ve Suriyelilerin yanında olmuştu.

                        ***

Tarih 21/22 Aralık 1937; Atatürk, Ankara Şehir Lokantası'nda (Karpiç) arkadaşları ile birliktedir.

O günlerde Suriye Başbakan'ı Cemil Mardam da Türkiye'de misafir olarak bulunmaktadır.

Türk Dışişleri ve İçişleri Bakanları misafirini de alarak Atatürk'ün bulunduğu lokantaya giderler ve misafiri Atatürk'e takdim ederler.

Atatürk, konuğu sıcak karşılar, aynı masada otururlar, yerler, içerler.

Konuk Başbakan Cemil Mardam, kısa bir konuşma yapar:

“Ekselans Cumhurbaşkanı'na, Türkiye'de gördüğüm iyi kabulden ve bu akşam bu toplanmada bulunduğumdan dolayı en derin teşekkürlerimi arz ederim. Bu iltifatı ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Ekselans, sizin namınız, prestijiniz, otoriteniz Türkiye'de olduğu kadar bütün Doğu'da da hakimdir. Bağımsızlık mücadelelerinde Suriye, Türkiye'yi örnek almıştır. İki memleket arasında kurulmuş olan kuvvetli dostluğun, geçici anlaşmazlıkları tamamiyle bertaraf edeceğine eminim” der.

Atatürk, konuğuna teşekkür ettikten sonra: “... Ben bir millet mevcudiyetini kurtarmak için işe başlarken, ne yazık ki, Suriye'yi, Irak'ı, bütün İslam dünyasını, zaruri olarak biraz müsamaha etmek mecburiyetinde kalmıştım. Çünkü bütün bu alemi toplayan büyük imparatorluğun enkazını, bizim kadar dostlarımız ve dindaşlarımızın da görmüş olduklarını biliyordum....

Ben şahsen bütün camia için gayret sarf etsem bile bazı kitlelerde hasıl olmuş bulunan zihniyetler, bizi birbirimize yaklaştırmayacak kadar mühim idi. Bu sebeple, ben bütün kuvvetimi ve kudretimi, yalnız bu imparatorluk içindeki Türk olan unsura hasretmek mecburiyetinde kaldım.

Ancak, ben bu işi yaparken çok emindim ki, asırlardan beri beraber yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar, ayrılamazlar. Yalnız, imparatorluğun yarattığı bir takım yanlış anlamaların unutulabilmesi ve nihayet beraber yaşamış bu insanların birbirlerini anlayabilmesi için belli bir zamanın geçmesi lazımdır. Bugünün henüz gelmiş olduğuna itiraf ederim ki, kani değilim. Fakat o dediğim gün gelecektir. İşte bu hakiki güneşin doğduğu günü anlamak için daha fazla beklememeliyiz...

Türkiye Cumhuriyeti, gayet açık konuşmak mecburiyetindedir.

Ben söylüyorum ki, İslam alemi ve Suriye milleti ve devleti tamamıyle ve katiyen bağımsız olmalıdır. Bunu, burada söylediğim gibi, Fransızların ve bütün dünyanın önünde tekrar etmek, benim için şeref ve zevktir. Bunun aksini düşünmek miskinlik olur.

Eğer Fransız dostlarımız bu meseleyi benim deklare ettiğim gibi düşünmüyorlarsa, bu da bir ayıptır...

Bizim, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir mevcudiyetten asla korkusu olmadığı içindir ki, ben bu sözleri böyle açıkça söylüyorum ve çok arzu ederim ki, makul vaziyet sahibi olan Suriyeli kardeşlerimizin hakkını müdafa edenler de en aşağı bu kadar cesur olsunlar.

En nihayet, insanlık aleminde insanım diyen Fransızların, bu yüksek davayı tanımamak için ileri sürecekleri mazeretlerin çok kıymetsiz olacağı anlaşılmaktadır...

Eğer Fransızlar bu hususta bir takım hayali ve kaprisiyö (kapris, kararsızlık, oynak) yollara saparlarsa, korkarım ki, netice aleyhlerine olur...

Ben, Kemal Atatürk, söylüyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Fransa'ya bütün bu düşüncelerinin makus olacağını gösterecektir. Bu cevap yerinde maddi ve yerinde manevi olacaktır. Çok temenni ederim ki, Fransız hükümeti bunu takdir etsin. O kadar.

Bunları bugün söylüyorum, onları yarın açıkça deklare etmek için söylüyorum.

Fransızlar akıllarını başlarına alsınlar. Benim için diplomasi meçhuldür. Benim için realite vardır.

Bu olacak mı? Olmayacak mı? Benim makul olarak söylediğim şey olmalıdır.

Çünkü ben makul olmayan bir şeyi hayatımda asla düşünmedim. Dünyanın, insanlığın, hakiki lojik (mantıklı) gördüğü bir şeyi, herhangi bir millet olursa olsun, birtakım makul olmayan ve alçak ve adi menfaatler peşinde koşarak onu yapmamaya girişirse, ben, kuvvet kullanmadan onların mağlup olacağına eminim...

Fransızlar, Hatay'da Alevilik meselesini ortaya attılar. Aleviler Türktür... Alevi aleve tapan demektir. Onlar eski Türklerdir. Ateşperest Türklerdir.

En nihayet lisan, Arapça, Türkçe vesaire, bir ırkın ayırt edici vasfı değildir... Acaba bütün Suriyeliler hangi ırktandır? Arapça konuşmalarına rağmen. Belki aynı ırktanız... Ben bu nokta üzerinde durmayacağım... Fakat batıdan bir millet gelecek, bunu tayin edecek. Bu benim hoşuma gitmiyor...”

“Türkiye Cumhuriyeti'nin arzu ettiği şey, Suriye'nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır.

İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir.

Fakat, her halde bağımsız bir Suriye İslam devleti kurulmalıdır.

Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar.

Suriye'yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar...

... Fransızlar bizimle ve Suriyelilerle dost olursa, tabii daha iyi olur.

Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar.

Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur.

Suriyeliler böyle düşünmelidirler....

Suriyelileri, Iraklıları yanlış yollara sevk eden vaziyetler oldu...

Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım...

Onlar da bizim varlığımızı, kıymetimizi anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler.

Onlar bizi köle olarak kabul ederlerse bundan Sayın Suriye Başvekili elbet memnun olmaz.

Emir altında olamayız...

Açıkça söylüyorum. Suriye devleti, milleti, Başvekili vardır...

Bir Fransız generali gelsin bütün bir millete hükmetsin.

Suriyeliler henüz olgun değilmiş.

Fransızlar acaba ne zaman olgun olmuşlardır?...

Ekselans yarın Suriye'ye ve Şam'a dönerse lütfen benim bütün Suriyelilere ve bütün selamımı söylesinler ve açık olarak desinler ki, ben ve hükümetim sizin tam bağımsızlığınızı istiyoruz.

Eğer Fransızlar mani olursa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır.

Ona da kefilim.

Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kafi!

Söz veriyorum:

İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım.

Temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım.

Katiyyen bırakmam.

Suriyeyi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir.

Bir kere tutunuz, ordu yapınız.

Korkmayınız.

Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar.

Bundan emin olunuz...” 

 

KAYNAK: Atatürk'ün Bütün Eserleri / Cilt 30


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık