• 01 February 2018, Thursday 18:24
CelalDurgun

Celal Durgun

“Nalbantlık Okulu”

‘sözün özü’ - Celal DURGUN / [email protected]

“Her hafta Atatürk’ü yazıyorsun” diyenlere!

Atatürk, vatan kurtarıcısıdır.

Atatürk, devlet kurucusudur.

Atatürk, halk önderidir.

Atatürk, ezilen ulusların sesidir.

Atatürk, devrimcidir. Atatürk, uygardır, çağdaştır, ilericidir.

Atatürk, insan hakları savunucusudur. Atatürk, demokrasi sevdalısıdır.

Atatürk, batmış bir imparatorluktan Türkiye Cumhuriyeti Devletini yaratmış bir liderdir.

Bugün; bütün aymazlığa, akıl almaz ihanetlere rağmen, demokrasimiz (ağır-aksak işlese de) halâ ayaktaysa; olanca baskıya, yıldırmaya, korkutmaya rağmen cesur kalemler bildiğini, gördüğünü yazabiliyorsa; cesur yürekliler konuşabiliyorsa; bütün yanlışlara rağmen ekonomimiz halâ ayakta kalmak için direnebiliyorsa; bütün kısıtlamalara karşın, sosyal-kültürel faaliyetlere kilit vurulamıyorsa, bunu Atatürk’e borçluyuz.

Atatürk, devletimizi öylesine sağlam temeller üzerine inşa etmiş ki, bunca ihanete, bunca kışkırtmaya, bunca sarsıntılara karşın, devletimiz ve cumhuriyetimiz dimdik ayakta kalmayı başarıyor.

Atatürk’ün posterini indiren, fotoğrafını çöplüğe atan, yarım yamalak, yanlış bilgilerle fikir sahibi olduğunu sanan kör, sağır, cahil “allame-i cihan” takımı var ya; onlar bile zoru görünce hop tornistan, Atatürk’e sığınıyorlar!

Atatürk, düşmanlarını bile akıllandırıyor!

Atatürk’ün çağcılları unutuldu, kurdukları devletler dağıldı, ama Atatürk halâ yaşıyor, daha da yaşayacak. Çünkü Atatürk; akıldır, bilimdir, sanattır, kültürdür, üretimdir, birliktir, dirliktir…

Bunun farkında değilsen, bu gerçeği görmüyorsan yazıklar olsun sana.

At nallama işini bile beceremez sınıfından sayılıyordun. Sözü tarihin tanığına bırakıyorum:

“Mustafa Kemal bana dönerek: … Nalbantlık okuluna gideceğiz!

O devirde Anadolu’da, Türkler arasında nalbant bulunmaması tuhaf görülecektir.

Atları, Rum, Ermeni gibi sanatkârlar nallıyorlarmış. Şimdi Rumlar Türklerle savaş halinde idiler. Ermenilerle de dostluk ilişkileri kalmamıştı.

Kötü, cahil nalbantlar atları sakat ediyorlardı.

Bu durum karşısında, orduda kısa süreli nalbantlık kursları açılmıştı.

Okul binası nal biçiminde idi. Okulun içinde birkaç nalbantlık atölyesi kurulmuştu.

Okul öğrencilerinin çoğunluğunu cepheden getirilmiş erler teşkil ediyordu.

Öğrenciler arasında, Yunanlıların işgal ettikleri bölgelerden getirilmiş öksüz çocuklar da vardı.

Okulun duvarları şu dövizlerle örtülmüştü: ‘Çalışanları Tanrı sever!’, ‘Çalışmak ibadettir!’, ‘İlkin çekiç ve alın teri, sonra eğlence!’, ‘İşçinin teri kutsaldır!’

İlk konuşmayı yapan okul müdürü, bir yüzbaşı oldu. Yüzbaşı konuşmasında, okulun ordu için, özellikle ordunun süvari birlikleri için bilgili, tecrübeli nalbantlar yetiştirdiğini söyledi.

Daha sonra, Batı Cephesi Levazım Müdürü Kazım Bey (Türkiye’nin Gürcistan Elçisi) konuştu …

Sonra Mustafa Kemal söz aldı. Mustafa Kemal, eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki derin ayrımlardan söz etti. Eski padişah idaresinin emeği küçümsediğini, her şeyi hazır olarak batıdan aldığını, halkta çalışma sevgisini geliştirmeyi süfli (aşağı, aşağılık, bayağı, adi) bir iş saydığını anlattı. Misal olarak da, Osmanlı padişahlarından birinin, atını Türk nalbantının değil de Avusturyalı bir nalbantın nallamasını istediğini söyledi.

Okul görüldükten sonra, söz bana, daha sonra da Abilov’a verildi.

Konuşmamda nalbantlık okulunun, bağımsızlığını işleyen ve itilaf devletlerine boyun eğmeyen yeni Türkiye’yi sembolize ettiğini söyledim.

Daha sonra diplomaların verilmesine geçildi. Bu işi yapmaya biz çağırıldık.

Öğrencilerden birine: ‘Senin nalladığın at, soylu Türk ordusu ile birlikte İstanbul’a giren ilk at olsun!’ dileğinde bulundum. Bir başka öğrenciye de, ‘Güzel nallanmış hızlı atın, İzmir’e giren ilk at olsun’ dileğini tekrarladım.

Bu sözlerim herkesin çok hoşuna gitti ve çabucak bütün şehre yayıldı.” ( S.İ. Aralov - Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları)

İşte bunun için her hafta Atatürk’ü yazıyorum.

O’nu sevgiyle, saygıyla anıyorum.

Eserinin yıkılmaması, yaptıklarının unutulmaması, emanetin korunması ve hatalardan arınılması için yazıyorum.

Seni vicdanlı olmaya, namuslu kalmaya davet ediyorum.

Ordun terhis edilmiş. Silahına el konulmuş!

Yurtsever asker, siyasetçi, düşünür, yazar takip altına alınmış.

Kimi hapse atılmış, kimi Malta’ya sürülmüş.

Vatan toprağı işgalciye terk edilmiş.

Bankan ipotek edilmiş. Ticaretine el konulmuş.

Ne deniz yolların senin, ne kara yolların.

Toplu iğneye muhtaçsın.

Senin kurduğun devlet, seni “akılsız”, “izansız”, “cahil” yaratık saymış!

Savaşa götürülen sen, kanı akıtılan sen, vergi ödeyen sen, çile çeken sensin.

Alıp satmak “ayıp” işlerden sayılmış!

Ticaretten uzak tutulmuşsun, bankacılıktan haberin yok!

Padişah; “gel” deyince gitmişsin, “vur” deyince vurmuşsun, “öl” deyince ölmüşsün! Bildiğin tek iş askerlik!

Esnafın Rum, ticaretçin Yahudi, zanaatkârın Ermeni!

Fotoğraf çeken, pastane işleten, banka açan, para-pul işlerine bakan kullardan değilsin.

Sen garip, sen yoksul, sen biçaresin!

Acı sana, yokluk sana, çile sana, ölüm sana, itibar başkasına!

Kurtuluş Savaşını bu koşullarda kazandık!

Topumuz, tüfeğimiz, tankımız, uçağımız, mermimiz, askerimiz yoktu; ekonomik-mali işler tam takır kuru bakırdı. İmparatorluk ithal cennetine, memleket cehenneme dönmüştü. Don lastiğin bile dışarıdan geliyordu!

“Sarhoşlukla” itham edilen Mustafa Kemal; işte böylesine olumsuz koşulları yıkarak, zorlukları yenerek, imkânsızlıkları aşarak, gecesini gündüzüne katarak; önce vatanımızı kurtardı, sonra cumhuriyetimizi kurdu ve milletimizi özgür kıldı.

Mustafa Kemal Atatürk, okul açtı, kursa çağırdı, biz koştuk.

Ekonomimiz canlandı, sosyal yapımız yönlendi, siyasal körlüğümüz sonlandı, kültürel varlığımız şahlandı.

Atatürk, yıkılmış İmparatorluktan yeni bir devlet çıkardı.

Yılmış, yorulmuş, hakir görülmüş, naçar bırakılmış “tebaayı” millet yaptı.

Köylüyü efendi, çiftçiyi üretici kıldı.

Esnaf olduk, tüccar olduk, zanaatkâr olduk, sanatkâr olduk.

Toprağımızı da işledik, hasadımızı da kaldırdık.

Kendi işimizi, kendimiz gördük.

Banka da kurduk, ticarete de atıldık; fırın da çalıştırdık pastane de …

Sarrafımız da oldu eczacımız da …

Başımız dik alnımız ak gezdik.

El avuç açmadan, yalvarıp yakarmadan, itilip kakılmadan başarıdan başarıya koştuk.

Tüm zorlukları akılla, bilimle ve eğitimle aştık.

Atatürk, at nallayamayan milleti; iş sahibi, güç sahibi, mal sahibi yaptı.

At gözlüğünü çıkar; düne bak, bugüne bak; geçmişi öğren, geleceği doğru tayin et.

Atatürk; ekmektir, sudur, havadır.

Atatürk, candır, canandır.

Atatürk, rehberdir.

3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın dediği gibi: “Atatürk’ü sevmek ibadettir.”


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık