• 12 December 2019, Thursday 8:18
CelalDurgun

Celal Durgun

GAZETECİ AHMET EMİN YALMAN, ATATÜRK'ÜN SOFRASINDA

Sofra'da yaşananları yazmadan önce Ahmet Emin Yalman'ı kısaca tanıtmam gerek. Ahmet Emin Yalman, Milli Kurtuluş Savaşımızda, Anadolu'daki isyanı destekleyen yazılar yazan, ancak padişaha da “şirin” görünmeyi ihmal etmeyen bir gazetecidir. Atatürk, zaferden sonra savaş günlerinde yazdığı yazıları nedeniyle, Ahmet Emin Yalman'a, Matbuat Umum Müdürlüğünü teklif eder, fakat Ahmet Emin Yalman, gazeteci kalmayı yeğler. Gazeteci Yalman, Cumhuriyet'in ilanına, hilafetin kaldırılmasına, harf devrimine; Şeyh Sait isyanı gibi gerici ayaklanmaların bastırılmasını eleştiren yazılar yazdığından İstiklal Mahkemesi'nde yargılanır. Yargılandığı günlerde, özeleştiride bulunur. Atatürk'e yazdığı mektupta “ortaçağ karanlığını yıkıp yirminci yıl uygarlığını kuran” Gazi ile beraber olduğunu belirtir. Yargılama sonucunda beraat eden Yalman, gazeteciliği bırakıp ticarete başlar. Sofrada konuşulanlara gelince; Atatürk ve yakın arkadaşları Karpiç Lokantası'nda yiyip, içmektedirler. Atatürk, yan masada gazeteci Ahmet Emin Yalman'ı ve eşini görür.  Kılıç Ali'den onları masalarına davet etmesini ister. Kılıç Ali, Ahmet Emin Yalman'la arasının iyi olmadığını, bahane ederek gitmek istemez. Atatürk, ısrar edince, yan masaya gider ve Atatürk'ün davetini iletir.  Ahmet Emnin ve eşi Atatürk'ün masasına gelirler. Atatürk, konuklarını nezaketle karşılar, konu konuyu açar hoş bir sohbet başlar. Atatürk; “Ahmet Emin Bey'in babası, benim “Hattı Türki” hocamdı. Ben, o okulda iken, hiç de kaligrafim iyi değildi; hala da değildir ya, neyse... Benim kargacık burgacık yazılarıma Osman Tevfik Bey her zaman tam numara verirdi. Öteki derslerde başarıya ulaşacağımı bildiği için, derecemi düşürmek istemezdi. Gelgelelim, kaderin şu cilvesine  bakınız, benim öteki derslerimin iyi olduğunu hissettiği için tam numara veren Osman Tevfik Bey Hocamın oğlu Ahmet Emin Bey, bunca iyi eserimi gözü ile gördüğü halde, bana not vermek istemedi” siteminde bulunur. Ahmet Emin Yalman kızarır, ne diyeceğini bilemez... Eşi kocasının bocaladığını görünce; “Aman Paşam, estağfurullah, Size not vermek Emin'in haddi mi?... Bakın ne kadar üzüldü.” Atatürk, “Bravo, zeki bir Türk kadınsınız!” der ve Ahmet Emin'e dönerek; “Emin Bey, bir zamanlar İzmit'te size Matbuat Umum Müdürü olmanızı önerdiğim zaman, nişanlı olduğunuzu söylemiştiniz. Nişanlınız bu hanımefendi miydi?” “Evet Paşa Hazretleri!” Atatürk, masadakilere “görüyorsunuz, akıllı kadınlar kocalarının hayatlarını nasıl değiştirebiliyorlar... Hanımefendi, hayatınızdan memnun musunuz?” “Hiç değilim Paşam! Ben bir gazeteci ile evlendim. Emin sonra kalkıp tüccar oldu. Ben fikir ve sanat kadınıyım, iş adamlarından hoşlanmam ki...” Atatürk, Ahmet Emin Yalman'a; “Niçin bıraktınız gazeteciliği? Gazetenizi niye çıkarmıyorsunuz? Yarından tezi yok, hemen işinizin başına dönün, ben bundan ancak memnun olurum... Evet Emin Bey, gazeteniz en yakın bir zamanda çıkacak ve ilk sayısında da şimdi not ettireceklerimi yazacaksınız. Ahmet Bey'e bir kağıt kalem getirin!...” Kağıt ve kalem getirilir. Atatürk söyler, Ahmet Emin eski yazı ile yazar. Atatürk, “nasıl, siz hala eski harfleri mi kullanıyorsunuz?” Ahmet Emin yine kızarır, telaşlanır, yanıt vermek için çabalar... Eşi araya girer; “Paşam hızlı konuşuyorsunuz, çabuk not edemediği için stenografi yapıyor, bağışlayın!” Atatürk, masadakilere “Görüyorsunuz, kocasının her yerde imdadına koşuyor... Ahmet Emin'e; “Notlarınızı okur musunuz?” Ahmet Emin ayağa kalkar, notlarını kekeleyerek okumaya çalışır, ama yazdıklarını okuyamaz. Atatürk, “Hadi bakalım Hanımefendi, kocanızı burada da kolaylayın şimdi. Notları siz belki daha kolay okursunuz...” “Fakat Paşam okuldan çıkalı çok oldu; şimdi huzurunuzda bir büyük sınava giriyorum, belki de başaramam. Beni bağışlayacaksanız, bir deneyeyim!” “Deneyin efendim, deneyin...” Kocasını elindeki notları alır, önce gözüyle süzer sonra okumaya başlar.  Ahmet Emin'den daha hızlı ve doğru okur. Atatürk; “Görüyor musunuz, başardınız, bravo!” Gece biter, Atatürk, arkadaşlarıyla Köşk'e dönerken aşağıdaki değerlendirmeyi yapar: “Ahmet Emin Bey, ufak tefek iki sözü bir araya getiremeyen, utangaç bir adam. Ama kalemi eline aldı mı, canavar kesiliyor. Karısı, sözü sohbeti yerinde, zeki, esprili bir hanım; ama belki kalemi eline alsa, suspus olurdu. Tanrı bütün yetenekleri bir arada vermiyor. Kimine yaz demiş, kimine konuş! Bizim Falih de öyle değil mi? Yazmayla konuşmayı birleştiren insan olarak bir Ömer Naci'yi hatırlarım. O, konuşurken de ateşti, yazarken de...”  KAYNAK. İsmet Bozdağ / Atatürk'ün Fikir Sofrası 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık