• 19 December 2019, Thursday 8:14
CelalDurgun

Celal Durgun

İNSAN ATATÜRK

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, herkes gibi gülen, ağlayan, kızan, sevinen, eğlenen, yiyip içen bir insandı. Ama Onda kocaman bir yürek, üstün bir zeka; geçmişi irdeleyen bakış, geleceği gören hissiyat, teslim olmayan mücadele azmi; Güçlü bir irade, inanç ve cesaret vardı.

Milli mücadeledeki başarısını, devrimler aşamasındaki önderliğini iyi biliriz de, insan Atatürk'ü ihmal ederiz. Oysa, Atatürk'ün insana bakışını, insan sevgisini, hayata bakışını öğrenip değerlendirmek gerekiyor: Sözü arkadaşlarına bırakıyorum.

Yaveri Cevdet Tolgay anlatıyor:

Atatürk karekteri itibariyle çok hassas, hususi hayatında güler yüzlü, neşeli, şen bir insandı. Bazen uzun uzun kahkahalar atardı... Halk içinde doğmuş, büyümüş bir insandı. Halktan kopmamıştı. Halk içinde gezmeyi, halkla bereber gülüp oynamayı seven bir insandı. Halktan saklayacak gizli bir tarafı yoktu. Ankara'da ve İstanbul'da sık sık, gidilebilecek lokallere giderdi. İstanbul'da da Park Otel'i bilhassa severdi. Garden Bar, Tokatlıyan, Pera Palas gibi lokallere giderdi. Bilhassa Park Otel'de öğle ve akşam yemekleri yerdi.

Atatürk bizim dans etmemizi çok isterdi, dansı severdi. Atatürk başını döndürür 'kalkın dans edin' diye bize işaret ederdi. Dans etmek çekindiğimiz, korktuğumuz bir şey değildi ama dans edecek damı bulmak mesele olurdu.

Bir akşam, Park Otel çok kalabalık, pazar akşamı. Caz çalıyor ama pist boş, herkesin gözü Atatürk'te; Onun hareketlerini dikkatle tetkik ediyorlar. Bir aralık Atatürk, bana döndü, Atatürk'ten gözümüzü ayırmazdık, başını çevirdiği zaman birbirimizin gözü ile karşılaşırdı. Atatürk işaret etti, yanına gittim, “buyurun” dedim.

“Caza söyle bir harmandalı çalsın, sen de oyna” dedi. Hayatımda hiç zeybek dansı oynamamış, hiç elini kaldırmamış, iki adım atmış insan değildim. (Herkes bana bakıyor, yaver çıktı ortaya kimbilir ne marifetler yapacak diye, halbuki bende bir şey yok.)

Kalktım, caza söyledim, elimi kaldırdım, beceremiyorum bir türlü, dolaşıp duruyorum. Derken Yaver Şükrü Bey katıldı bana, biraz rahatladım. Sofrada epey misafir vardı, teker teker hepsi kalktı. Bunların içinde de zeybek oynayan hiç kimse yoktu.

Arkadan Atatürk kalktı, biz yerlerimize oturduk. Atatürk güzel zeybek oynardı. Harmandalını çok severdi, kendine mahsus figürleri vardı. Halkın çok hoşuna gitti, kimisi bağırır 'Yaşa' diye kimisi alkışlar. Bir müddet oynadı, sonra yerine oturdu.”

Bir akşam yine Park Otel'de idik. Müşteriler dağıldı, biz yalnız kaldık. Karşımızda genç bir subayın yanında hanımı ve 9 - 10 yaşlarında bir de çocuğu vardı. Onlar kalkmadılar.

gözlerini dikmiş hep Atatürk'e bakıyordu. Bir aralık Atatürk'ün de dikkatini çekti, çağırdı çocuğu yanına. “Büyüyünce ne olacaksın?” dedi çocuğa;“Atatürk olacağım” diye cevap verdi çocuk. Atatürk'ün çok hoşuna gitti; yeleğinin cebinden gayet kıymetli bir platin saati vardı, “Al sana hediyem olsun, büyüyünce kullanırsın” dedi. (Nazmi Kal / Atatürk'le Yaşadıklarını Anlattılar)

***

Çocukluk arkadaşı Salih Bozok anlatıyor:

Bir gün Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulübede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen suali sordum:

Gazi'yi tanır mısın baba?

İhtiyar beni, saçma sapan bir sual sormuşum gibi alaycı bir şekilde süzdü:

“Gazi'yi tanımayan var mı?” dedi ve ilave etti: “Ben görmedim ama her hafta Hacı Bayram Veli Camii'nde Cuma namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nurlu yüzlü, Peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış.”

Gülmemi güç tutarak, Atatürk'ün sakalsız ve genç yüzüne baktım. O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve;

“Varsın, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürüp sevgisini kaybetmekle ne mana var?”

***

Silah arkadaşı Ali Kılıç anlatıyor:

Bir akşam, birdenbire Saray'dan kalkarak Gülhane Parkı'nda Halk Partisi'nin verdiği bir açık hava toplantısına gittiğimiz zaman, orada toplanan on binlerce insana harf devrimini müjdelemiş ve bu sırada ayağa kalkarak millete hitaben:

“Arkadaşlarım, bu elimdeki rakıyı evvelce padişahlar da, halifeler de içerlerdi. Fakat onlar saraylarında, dört duvar arasında içiyorlardı. Ben ise sevgili milletimin önünde ve onun şerefine içiyorum” diye kadehini kaldırdığı zaman halkın alkış tufanı, Sarayburnu'nda dakikalarca çınlamıştı.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık