• 24 May 2018, Thursday 19:10
CelalDurgun

Celal Durgun

Atatürk ve Devrim

‘sözün özü’ Celal DURGUN / [email protected]

 

Atatürk, dünyanın tanıdığı en büyük devrimcidir. Önce milleti birleştirmiş, sonra düşmanı vatan topraklarından kovmuş, devlet kurmuş, kurduğu devleti dünyaya kabul ettirmiş; ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal atılımlara yön vermiş bir önderdir.

Atatürk, her eyleminde olduğu gibi devrimci atılımlarında da; aklın, mantığın, bilimin öncülüğüne büyük önem vermiştir.

Atatürk, sadece içinde yaşadığı zamanın gereklerini yerine getirmekle yetinmemiş, gelecek çağlarda da kabul görecek devrimleri gerçekleştirmiştir.

Atatürk, sadece devlet kurmamış, kurduğu devlete yön tayin etmekle yetinmemiş; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilelebet yaşaması ve çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarılması için yapılacak işleri de planlamıştır.

Bu yazıda, Atatürk’ün devrim anlayışını okuyacaksınız.

Atatürk, Türk devriminin izlediği yolu şöyle özetliyor:

“Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş… Ondan sonra içeride ve dışarıda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler… İşte Türk genel devriminin kısa bir ifadesi…”

Atatürk’e göre devrim; “Mevcut kurumları zor kullanarak değiştirmektir. Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine yeni kurumlar koymak, milletin en yüksek uygar icaplara göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar koymak demektir. Şunu da hatırlatayım ki, bir şeyi istediğiniz zaman, istediğiniz kadar değiştirebilirsiniz. Şu koşulla ki, yerine daha güzel, daha kapsamlı, devamlı ve istikrarlı bir şey getirmelisiniz.”

Yani hayatı kolaylaştırıyorsa, üretimi artırıyorsa, ülkeyi kalkındırıyorsa; aklın, mantığın, düşüncenin önünü açıyorsa devrimdir, değilse karşı devrimdir.

Atatürk’ün devrimciliği, eskiyi tamamen inkâr etmek, yıkmak, yakmak, yok etmek de değildir.

Çağın gerisinde kalmış, küflenmiş, eskimiş, akıl ve fikir dışı olmuş kurumları, düşünceleri değiştirmektir; iyiye, güzele, doğruya, uygarlığa, mutlu yarınlara yönelmektir; güzel günlere ulaşmaktır.

Atatürk, Türk devriminin rotasını şöyle çiziyor:

“Bizim devrimciliğimiz iki temel öğeden oluşmaktadır; Bir, eskimiş kurumları yıkıp, yerine çağın gereklerine uygun yeni kurumlar koymak; ancak eskinin olumlu ve faydalı yanlarını muhafaza etmek. Daha iyisi yapılabilecek olanı yıkmak; daha iyiyi yapılamayacak olana dokunmamak.

İki, sürekli devrimcilik, yani değişmeye ve yeniliklere sürekli açık kalmak, kalıplaşmamak, donup kalmamak.Devrimcilik kuşkusuz değişen koşulların yarattığı koşullara en çağdaş, en ileri çözümler üretmeyi gerektirir. Ancak getirilmiş olan en ileri çözümler bile, zamanın akışı içinde değişen koşulların gerisinde kalarak, eskiyebilir.”

Devrim, her konuda aydınlanma demektir. Atatürk, aydınlanmayı şöyle tanımlıyor:

“Türk Devrimi bir Aydınlanma devrimidir. Türk halkının aydınlatılması, kafaca ortaçağdan yeniçağa getirilmesi hareketidir. Bu durumda, Devrim’in esasını tek bir sözcüğe de indirgeyebilirim; Aklın özgürleşmesi! Evet, biz akla vurulan prangalarıa kırdık. Dine dayalı düşünce kalıplarımın yerine, aklın ve bilimin ışığını koyduk. Diyebilirim ki bütün geride kalan bunun uzantısıdır; bunun ayrıntılarından ibarettir… Türk Devrim’i bir kültür devrimidir.Şu bakımdan ki, biz aynı zamanda tarihin tanıdığı en cüretli, en büyük ve kapsamlı kültür devrimlerinden birini başlattık.Dilde, dinde, hukukta, yazıda, giyside, eğitimde, tarihte reformlar yaptık.İnanılmaz boyutta bir kültür devriminin çok anlamlı parçalarıdır bunlar.Yozlaşmış geleneksel yapıları yıktık; insanlarımızın bastırımlı, sınırlanmış yeteneklerinin önünü açtık. Osmanlı İmparatorluğu içinde dili ve tarihi unutturulmuş, özgüvenini yitirmiş bir halktan, çağdaş, başı dik, kendisiyle gurur duyan bir ulus yarattık.”

Devrimler, doğum gibidir.Doğru zamanda, doğru mekânda ve doğru insanların öncülüğünde, başarıya ulaşır. Türk devriminin öncüleri, “zorunlu” yerine, ikna yöntemine başvurmayı esas kabul etmişler ve birbirini tamamlayan devrimleri sırası geldikçe gerçekleştirmişlerdir. Atatürk, son devrimin önceki devrimlerin devamı olduğu fikrindedir.

“Devrimler bir bütündür, çağdaş bir sentezdir. Biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir.Birbirleriyle ilgili, uyumlu ve birbirini tamamlar niteliktedir. Kısacası, ayrı ayrı devrimler değil, birbirini tanımlayan tek bir devrim vardır.”

Atatürk’ün deyimiyle; “Tarihte ‘kansız devrim’ yoktur. Ama Türk Devrim’i, tarihin tanıdığı en kansız devrim” olmuştur.

Atatürk, devrimlerini yerleştirirken, Türk halkının yüreğindeki atılıma ve vicdanındaki temizliğe güvenmiştir.Aşağıdaki satırları sindire sindire okuyunuz.

“Kesinlikle gördüm ki, ilerlemeyi, yükselmeyi ve çağın gereklerini seven ve talep eden seçkin bir halkımız var. Türk’e olumlu ve iyi bir şey veriniz, bunu reddetmesi olasılığı yoktur. Fakat düne kadar ona olumsuz ve ezici şeyler verdikten sonra, bunun sonuçlarından yine onu kabahatli görmek haksızlıktır. Halkın karanlığı aşmak ve refaha ve iyiliğe varmak arzusu el ile tutulacak kadar belirgindir. Cumhuriyet’in eli bu arzuyu tutmuştur. Ve dolayısıyla tarihin daima kutsadığı halkı istediği gayeye ulaştıracaktır… Türk milleti çok büyük olaylarla ispat etti ki, yenilikçi ve devrimci bir millettir…

Türk milletinin despotluk ve tahakkümle yönetilebileceğini sananlar, Türk’ü ve Türk tarihini bilmeyenler ve anlamayanlardır.

Evet, tekrar ediyorum, böyledir. Türk milletini demokrasiden başka bir şekille yönetme imkânı yoktur.”

Atatürk, Türk Devrim’inin amacını açıklarken; “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyet’i halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve şekilleriyle uygar bir toplum haline kavuşturmaktır. Her vasıtadan, yalnız ve ancak, tek bir görüş açısından yararlanmaktır. O açı şudur; Türk milletini uygar dünyada layık olduğu konuma yükseltmek!” olduğuna vurgu yapar.

Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlatılan reform hareketlerindeki başarısızlığı iki sorunun çözümsüzlüğüne bağlar.

“Bütün Türk inkılâplarında iki etken rol oynamıştır: Dine bağlılık, sultana bağlılık… Türklerde dini duygu, dini kuran Araplardan daha kuvvetlidir. Milli Mücadele’ye kadar, sultanın veya çevresindekilerin her fermanı, şeyhülislamın her fetvası halkın gözünde kutsal sayılıyordu ve yerine getirilmemesi suç gibi görülüyordu.

Olaylar halka gösterdi ki, sultan fermanları ve şeyhülislamın bazen yalanla dolu paçavradan başka bir şey olmayan fetvaları olmadan da yaşamak mümkündür. Türk devrimcileri bu iki etkenle hesaplaşmak durumunda kaldılar.”

Atatürk; gericilikle vuruşa vuruşa, ilerlemenin önündeki engelleri yıka yıka, aydınlanma ışığını yaka yaka, bizi güzel günlere kavuşturdu.

“Türkiye’de doğan bu devrim güneşi yükselip sıcaklığını yaydıkça, Türk milletinin kalbi dünyanın büyük ve takdire değer eserlerine karşı sıcak bir sevgiyle doldu ve bütün ilerleme prensiplerini tümüyle benimsedi.

Ey ülkesini seven ve ülkesi, milleti için hayatını fedadan çekinmemiş olan yurttaşlarım! Hep birlikte bütün dünyaya açıkça ifade edelim.Bunca inkılâpların bilinçli kahramanı olan bu millet, uygarlık güneşinin bütün ateşini almış bulunuyor.Şüphe etmeye yer var mıdır ki, bu ateşin feyizleri elbette emrivaki halinde feyizli olarak fışkırmaktadır. Milletimiz, uluslararası genel mücadele alanında hayat ve kuvvet nedeni olacak bilim ve aracın, ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini bir değişmez hakikat ve prensip olarak kabul etmiş bulunuyor.”

Atatürk, Türk devriminin bir halk devrimi olduğunun altını çizer:

“Türk devrimi bir sınıf devrimi değil, gerçek anlamıyla bir halk devrimidir. Toplumsal inkılâp milletin gelişme durumuna ve eğilimlerine bağlıdır. Bizim devrimimiz gerçeklerden, ihtiyaçlardan doğmuştur.”

Atatürk, ufkun ötesini görmüş, aklın ve bilimin aydınlığına inanmış, vatanı ve milleti için ölümü göze almış; aydınlanmacı, devrimci bir liderdir. Onun aşağıdaki sözleri, günümüzün Atatürkçülerine ışık olmuştur:

“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”

“Bir gün benim söylediklerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin” öğüdünde bulunan tek önder Atatürk’tür.

Atatürk, halk kuyrukçuluğuna şiddetle karşı çıkıyor:

“Ben, bazıları gibi halkı ve ulemayı yavaş yavaş benim görüşlerimin derecesinde görmeye ve düşündürmeye alıştırmak suretiyle bu işin yapılabileceğini kabul etmiyorum ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Ben, bu kadar yıllık yüksek öğrenim gördükten, sosyal ve uygar hayatı inceledikten sonra neden halk seviyesine ineyim? Onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar; şu da var ki, bu konuda incelemeye değer bazı noktalar var; bunları iyice kararlaştırmadan işe başlarsak hata olur.”

 

Atatürkçü devrimcilere sevgi ve saygı ile ...

(KAYNAK: ATANAME – Prof. Dr. Cihan Dura)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık