• 26 April 2023, Wednesday 10:02
CelalDurgun

Celal Durgun

İNKÂR EDEN…

Mustafa Kemal Atatürk;

TBMM’nin açılışından (23 Nisan 1920) 14 yıl önce, Bulgar Türkolog Manolof’a verdiği mülakatta:

“Bir gün gelecek ben, hayal sandığınız bütün bu devrimleri yapacağım.

Mensup olduğum ulus bana inanacaktır…

Bu ulus gerçeği görünce arkasından duraksamasız yürür, dava uğrunda ölmesini bilir.

Saltanat yıkılmalıdır… Din ve devlet birbirinden ayrılmalı…

Doğu uygarlığından benliğimizi sıyırarak, Batı uygarlığına aktarmalıyız.

Kadın ve erkek arasındaki farklar silinerek yeni bir toplumsal düzen kurmalıyız.

Batı uygarlığına girmemize engel olan yazıyı atarak, Latin kökünden bir alfabe seçmeliyiz…

İnanınız ki bunların hepsi bir gün olacaktır.”

23 Nisan 1920 günü akşamı, Yunus Nadi, Ruşen Eşref, Hacı Feyzullah Efendi, Öğretmenler Birliği Başkanı Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal Atatürk bir arada sohbet ederler.

Mustafa Kemal Paşa’ya sorarlar:

“Paşam! Bugün Büyük Millet Meclisini açtık. Bunu bütün milletimize ve İtilaf devletlerine ilan ettik.

Fakat bu günün adı ne olsun?”

Mustafa Kemal Paşa:

“Efendiler! Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl bu milletin kaderine hâkim olmuştur. Bugün Osmanlı İmparatorluğu kısmen dağılmış olmasına rağmen İstanbul’da bir hükümeti mevcuttur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında, bugün bizim açtığımız Meclis çocuk kalır.

Onun için bugünün adına ‘Çocuk Bayramı’ diyelim.

Bu çocuk büyüsün, kendi zaferini kendisi ilan etsin.” (M. Vehbi Tanfer / Atatürk’ün Türk Milleti’ne Armağan Ettiği Bayramlar)

Diyorlar ki; “Atatürk, Saltanatı, Halifeliği yıkacağını, Cumhuriyeti ilan edeceğini, laik düzen kuracağını, kadını birinci sınıf yurttaş yapacağını, Arap harflerini kaldıracağını…” açıklasaydı yanında kimseyi bulamazdı. Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920’de, TBMM’de yaptığı konuşmasında bunlardan söz etmedi.

“Evet” etmedi.

Mustafa Kemal Atatürk, TBMM’nin açılışından 7 yıl sonra Meclis’te okuduğu Nutuk’ta yukarıdaki gerekçeleri ileri sürenlere yanıt verir:

 

“Hakikat, Osmanlı saltanatının ve hilafetinin yıkılmış ve kalkmış olduğunu düşünerek, yeni esaslara dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti.

Fakat vaziyeti olduğu gibi söylemek, maksadın büsbütün kaybolmasını mucip olabilirdi.

Çünkü genel fikir ve eğilimler, padişahın henüz mazur mevkiinde bulunduğu merkezindeydi.

Hatta Mecliste, ilk anda hilafet ve saltanat makamı bağlantı kurmak ve aramak cereyanı baş göstermişti.”

Mustafa Kemal Atatürk, sıradan bir asker, sıradan bir devrimci, sıradan bir devlet kurucusu değil ki: O, ilkeli, sabırlı, kararlı ve akıl yüklü bir önderdir.

Nerede, ne zaman, ne yapacağını tasarlayan, getirisini, götürüsünü tartan hesap adamıdır.

Ya, Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı?

Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanabilir miydi?

TBMM kurulabilir miydi?

Sultanlık, Halifelik düzeni yıkılabilir miydi?

Laik Cumhuriyet ilan edilebilir miydi?

Kadın-erkek eşitliği kurulabilir miydi?

Demokrasiye giden yolun taşları örülebilir miydi?

Hayır, hayır, hayır…

Mutafa Kemal Atatürk’ü inkâr eden;

Onun yurtseverliğini, halkseverliğini, akıl-bilim severliğini; yol göstericiliğini, mücadelesini, özverisini inkâr eden (aklından zoru yoksa) düpedüz inkârcıdır, haindir, haddini bilmezdir, alçaktır, kalpsizdir, yüreksizdir, vicdansızdır, namussuzdur…

NOT: ADD Didim/Akbük Şubesi'nin düzenlediği söyleşide, 23 Nisan'ın önemi üzerinde konuşacağım. Akbük ve civarındaki dostları katkı sunmaya davet ediyorum. Tarih 29 Nisan, Yer Karavan Cafe, Saat 14.00

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık