• 20 December 2018, Thursday 7:55
CelalDurgun

Celal Durgun

SİYASETÇİ…

Keşke sana inansam.

Keşke sana güvensem.

Hep kandırdın, hep hayal kırıklığı yaşattın.

Dağlarıma karlar yağdırdın.

Elimi, kolumu bağladın.

Yarınlarımı çaldın.

Hem beni, hem memleketimi batırdın.

Hep avuttun, hep kandırdın.

            ***

Doğruyu eğri, güzeli çirkin yaptın.

Yanlışa, yanlış kattın.

Sözün başka telden, özün başka telden çaldı!

Akort’u bozdun, ahengi dağıttın.

Dilin acı, sözün acı geldi.

Umudu tükettin, güveni yok ettin.

Fırıldak misali dönüp durdun.

Bir orada, bir burada göründün.

Bir o yana, bir bu yana baktın.

Bir oraya, bir buraya kuyruk salladın.

Bir sağda, bir solda durdun.

Bir “ümmetçi”, bir “milliyetçi” oldun.

            ***

Dün sövdüğünü, bugün övüyorsun!

Dün yerdiğini bugün takdir ediyorsun!

Düşman ilan ettiğini dost, dost kabul ettiğini düşman kılıyorsun!

Akşam başka, sabah başka konuşuyorsun.

Seçim zamanı bolca vaat dağıtıyorsun, başa geçince hep yarına bırakıyorsun.

                        ***

Sana maaşın en yükseği, bana “bütçe” olanakları!

Sana emeklilik “kıyağı”, bana 65 yaş zorunluluğu!

Sana ucuz hava yolu, bana otur oturduğun yerde zılgıtı!

Sana bedava hastane, bana param kadar sağlık!

Sana her alanda öncelik, bana kuyruk!

Sana ucuz Meclis lokantası, bana “taş” çorbası!

Niye ki?

Sen dokuz aylık, ben üç aylık mıyım?

Sen akıllı, ben deli miyim?

Sen kurnaz, ben saf mıyım?

Sen insan, ben değil miyim?

Sen asil, ben vekil miyim?

            ***

Yüzü kızarmayan, yüreği sızlamayan, vicdanı olmayan siyasetçiden nefret ediyorum.

“Hep bana, rab bana” diyen siyasetçilerden utanıyorum.

Yalancı, dolancı politikacılardan bıktım.

Köşe kapan, koltuğa yapışan, ihaleye katılan sahtekâr, riyakâr dolandırıcılardan usandım.

Makam için A partiliyken, B partisine geçen; C partisinde yer edinemeyince, D partisine atlayan çirkin politikacılardan tiksiniyorum.

Dün “ak” dediğine, bugün “kara” diyen laf cambazlarından iğreniyorum.

Yüzü kızaran siyasetçileri arıyorum.

Vicdanı sızlayan politikacıları özlüyorum.

Merhametli, yürekli, gönlü zengin, yüzü gülen yöneticilerimiz olsun istiyorum.

Göz boyayan, akıldan uzak nutuk dinlemekten bıktım.

İş istiyorum, icraat istiyorum.

Saygı istiyorum, sevgi istiyorum.

Eşitlik istiyorum, adalet istiyorum.

Anlayış istiyorum, “Adam” yerine koyulmak istiyorum.

Gerçekten yerli, gerçekten milli, gerçekten samimi, gerçekten merhametli, gerçekten özverili, gerçekten çalışkan, dürüst, namuslu kişilere sözüm yok.

Gerçekten yurtsever, gerçekten halk sever, gerçekten haksever; gerçekten demokrat siyasetçilerin başımın üstünde yeri var.

Özüyle barışık, sözüyle uyumlu, duruşuyla güven veren politikacılarımıza selam gönderiyorum.

Ben, sahte politikacılara isyan ediyorum.

Ben, sermayesi yalan olan siyasetçilere kızıyorum.

Ben, nabza göre şerbet dağıtan “üçkâğıtçı” siyasetçilere dayanamıyorum.

Ben, siyaseti husumete çeviren anlayışı anlamıyorum.

Elbette rekabet olacak, elbette siyasi tartışmalar yapılacak, elbette eleştirilerde bulunulacak.

Ama siyaset, “husumet” zemininde yapılmaz, “nezaket” elden bırakılmaz.

“Dil yarası, kılıç yarasından beterdir” derler. Dil ile düğümlenen, diş ile çözülmezmiş.

                        ***

Atalarımız boşuna söylememiş: “Balık baştan kokar.”

Şirazi şöyle diyor; “Hükümdar, köylünün yumurtalarını alırsa, hükümdarın adamları tavuklarını alır.”

Kıssadan hisse: Siyasetçilerimiz diline dikkat etmeli ki, onların takipçileri de sözünü seçerek söylesin. Siyasilerin zehirli dilinin en büyük mahsurlarından biri de vatandaşa kötü örnek olmasıdır. Siyasetçiler, toplumun önündeki insanlardır. Onlar baştır. Birçoğumuz Şeyh Edebali‘nin Osman Bey‘e ettiği nasihatleri yüksek sesle okur, duvarlara asarız, ama onu hayatımıza tatbik etmeyiz. Ne diyordu Şeyh Edebali?

Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Bu sözlere, duvarların değil, bizim ihtiyacımız var. Hayatımıza tatbik edilmedikten sonra duvarda asılı durmuş ne çıkar?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık