• 06 December 2018, Thursday 8:06
CelalDurgun

Celal Durgun

FESLİ…

Dilin yalan, sözün yalan.

Vefasızsın, insafsızsın, vicdansızsın.

Akıl, fikir, düşünce yoksulusun.

Nankörsün, cahilsin.

Hadi devrimlerini beğenmedin diyelim, hadi yenilikleri benimseyemedin, hadi aydınlanmaya ayak uyduramadın diyelim.

Hadi aklın yetmiyor, fikrin basmıyor sayalım.

Emperyalist kuşatmayı da mı görmüyorsun?

Osmanlı’nın çöküşünü de mi fark etmiyorsun?

İmparatorluğun paylaşıldığını da mı anlamıyorsun?

İngiltere’nin, topraklarımıza saldığı Yunanın mezaliminin neden olduğu acıları da mı okumadın?

Askerimizin terhis edildiğini, şehirlerimizin işgal edildiğini de mi bilmiyorsun?

Çok sevdiğin Arapların, ihanetini de mi içine sindiriyorsun?

Padişah, teslim bayrağını çekmiş, Meclis-i Mebusan basılmış, vatansever siyasetçiler, aydınlar ya hapse ya Malta’ya sürülmüş. İhanet diz boyu, Millet perişan, yurtseverler darmadağın.

Kim bu duruma isyan etti? Kim “geldikleri gibi giderler” dedi?

Kim kendi geleceğini, milletin geleceği için harcadı?

Kim üniformasını çıkarıp, milletin hizmetine girdi?

Samsun’a kim çıktı? Amasya genelgesini kim yayınladı?

Kim Erzurum’da, Sivas’ta toplantılar tertip etti?

Kim ulusal direnişi örgütledi? Kim TBMM’ni kurdu?

Kim Sakarya savaşını idare etti? Kim Yunan’ı teslim aldı?

Kim üzerinde güneş batmayan imparatorluğu perişan etti?

Kim Türkiye Cumhuriyeti devletini yedi düvele kabul ettirdi?

Kim tebaayı yurttaş yaptı? Kim kadını insan yerine koydu?

Kim okullar, hastaneler açtı, fabrikalar kurdurdu?

Kim tarlayı, ovayı işledi, kim dağı, taşı “adam” etti?

Kim eğitime, kültüre, ekonomiye, maliyeye düzen verdi?

İstiklal Savaşımızın komutanı kim? Devletimizin kurucusu kim?

Devrimlerimizin mimarı kim? Varını yoğunu milletine bırakan kim?

Mustafa Kemal Atatürk.

                               ***                                       ***

“Tarihçiyim” diye övünüyorsun, tarihi çarpıtıyorsun.

“Yayıncıyım” diyorsun kitapları kirletiyorsun.

Atıyorsun, tutuyorsun, aslı, astarı olmayan yalanlara başvuruyorsun.

Akıl dışı, izan dışı düşünceler yayıyorsun, nifak tohumları ekiyorsun.

“Hangi ülkede biri ölünce sokakta insanları 1 dakika durduruyorlar? İnsan hakkına aykırı değil mi bu! Biz aynı fabrikadan çıkmış tuğla mıyız? Ben farklı düşünüyor olamaz mıyım? Anti-Kemalist’im,

Şeriatçıyım; Kemalist olmaya da mecbur değilim” diyorsun!

Tamam, Kemalist olmak zorunda değilsin; fakat Atatürk’e saygı göstermek zorundasın.

Üzerinde yaşadığın vatan toprağını düşmana teslim etmeyen, havasını soluduğun, gezip tozduğun, gülüp oynadığın, kafeterya çalıştırdığın yoklar ülkesini varlarülkesi yapan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Üstelik Kemalist olmak, her babayiğidin harcı da değildir. Akıl ister, mantık ister, bilim ister, vicdan ister, yürek ister, gönül ister, doğruluk ister, temizlik ister, inanç ister, çalışmak ister, özveri ister…

“Köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz. Göreceksiniz o gün beni hatırlayın. Bir gün Mustafa Kemal hakkındaki kanun kalkar ben de hayatta olursam öyle şeyler anlatacağım ki, sizin gibi lehçey-i imaniye sahibi olanlar bile acaba diyecek bu Kadir Bey, yalan mı söylüyor, bu kadar saçmalık olur mu?

Hiçbir Kemalist’i cenazemin arkasında görmek istemem. Akrabam olsa, evladım olsa istemem.

Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi…” diyemezsin.

“Yunan galip gelseydi” ezan okunmazdı, namaz kılınmazdı, Kur’an-ı Kerim inanç dünyamızın baş kitabı olmazdı. İncil okunur, kiliseler kurulurdu. İmam gider, Papaz gelirdi. Müslümanlık biter, Hıristiyanlık yayılırdı. İstanbul’un adı, Konstantinopolis olur; Ege’de Yunan, Karadeniz’de Pontus, Doğu’da Ermeni bayrağı dalgalanırdı.

Rüya gördüm, ona danıştım, buna sordum “ayaklarına” yatıp Atatürk’e kara çalamazsın.

“… Hüsrev Efendi’nin benim hayatımda zahir olan kerameti pek çoktur. Bir defasında celseye çıkmadan bir iki gün evvel bir rüya gördüm. O zaman rüya tabirinden pek anlamıyordum. Kendisine tabir ettirdim.Rüya şuydu:

Ben bir dehlizden çıkıyordum. Tünel gibi bir şeydi. Tünelden çıkan yol devam ediyordu. Tünelden çıkar çıkmaz karşıdan M.Kemal’in bana doğru gelmekte olduğunu gördüm. Güya ölmüşte dirilmiş! Veya uzun bir seyahate çıkmış da geriye gelmiş. Gayet ihtiyar görünüyordu. Beli iki kattı. Yanında bir köpek vardı. Onunla karşılaşmamak için yoldan çıkmam mümkün değildi. Sıkıntılı bir şekilde birbirimize doğru ilerledik. Karşı karşıya geldiğimizde durduk.

Selamdan sonra kendisine sordum:
Paşam ne var ne yok? Ne dolaşıyorsun?

Dedi ki: Benden sonra memleketin ahvali nasıl olmuş diye teftişe çıktım.

Ben de dedim ki: Sen teftişi ne yapacaksın! Onu boşver, bir iş yapacaksan otur hatıralarını yaz!

O:  Yazacağım.

Ben de: Yaz ama doğru yaz! Senin arkadaşlarının çoğu yalan yazdılar. Onlar gibi yapma! Dedim.

O´da: Dosdoğru yazacağım hiçbir şeyi saklamayacağım. Hatta bazı gerçekler aleyhime bile olsa!

Karşılığını verince, kendisine teşekkür ettim. Şimdi ayrılık zamanı gelmişti. El sıkışmamız icap ediyordu. Ancak kendisiyle birlikte köpeğiyle de el sıkışmam gerekiyormuş. Güya köpeği yanında mahsus taşıyormuş. Kendisiyle münasebette bulunanlar gayri samimi konuşurlarsa köpek onları ısırıyor ve o da böylece herkesin gerçek yüzünü öğreniyormuş! Bu bende kalbi bir bilgi olarak vardı. Şimdi ne yapacaktım! Köpeğe elimi uzatsam elimi ısıracağına muhakkak nazarıyla bakıyordum. Uzatmasam onunla bir dost gibi konuştuğum için gerçek durumum meydana çıkacaktı.

Kendisiyle el sıkıştıktan sonra ister istemez elimi köpeğine doğru uzattım. Köpek elimi kaptı. Lakin dişleri elime batmıyordu. Sanki bu köpeğin dişleri kemikten değil yumuşak bir plastiktendi.

Ondan ayrıldıktan sonra tekrar bir dehlize girdim ve o dehlizde uyandım. Bu rüyayı anlattığım Hüsrev Altınbaşak:İkinci dehliz ne kadardı? Diye sordu.

Pek net olarak hatırlamıyorum ama birinciden iki üç kat uzundu, dedim.

Tabiri şöyle oldu:

M.Kemal’in ihtiyar görünüşü davasının köhneleştiğine işarettir. O bitmiştir. Doğru olarak hatırat yazmaya niyetlenmesi onun gerçek hüviyetinin ortaya çıkacağına işarettir. Yanındaki köpek rejimin bekçisi seni muhakeme eden hâkimlerdir. Seni ısırmaya çalışacaklar fakat ısıramayacaklardır. İçinden çıktığın dehliz birinci hapsindir. Sen bu hapisten çıkacaksın. Ancak ikinci defa hapsolacaksın. Bu hapis de birincinin iki üç katı olacak.Bu tabir aynen çıkmıştır.

Hüsrev Efendi’nin kerametleri anlatmakla bitmez. Bir defasında hapishanenin ağır havasından ve idarenin tazyikinden bahsedince bana demişti ki:

Ah Kadir Bey keşke bize daha fazla zulmetseler! Biz eziyet çekeriz ama maruz kaldığımız bu eziyet bizim üzerimize ilahi merhameti, bu rejim yardakçıları üzerine de ilahi gadabı celbeder! Böylece milletin başından daha çabuk def olup giderler.”

                               ***                                       ***

Ay’ın keşfedildiği, Mars’a gidilme planlarının konuşulduğu, robotların hayatımızı kolaylaştırdığı yüzyılda, sen rüya tabirinden söz ediyorsun. Aklımızla alay ediyorsun, bizi de hezeyanlarınla kandıracağını sanıyorsun.

“Kemalist demek mantıkla alışverişi kesmiş adam demektir” diyen adamın anlattığına bakın!

Bir gün kapıya gelen dilenci kılıklı biri Valideme:
” Bu çocuk neden hep oturuyor?”diye sormuş.

Validem de cılızlıktan yürüyemediğimi izah edince adam:
” Siz buna bir kurban kesiniz, kurbanın kanıyla kendisini belden aşağıya yıkayınız, kan vücudunda üç gün kalsın. Üç gün sonra normal su ile yıkayıp kanları temizleyiniz. Allah izniyle yürür!” demiş.
Validem kendisine ikram için odaya girip çıktığında kapıdaki bu zatın kaybolduğunu görmüş.

Bu işte bir fevkalâdelik olduğunu düşünerek, o gün adamın dediğini yapmış ve böylece yürümüşüm.”

                               ***                                       ***

Akıl, izan ve mantık yoksulu bu “zavallı” kendini şöyle avutuyormuş!

“Ben 16. Asrın atmosferini teneffüs ediyorum, bir imparatorluk varisi olduğum idraki ile yaşıyorum. Cumhuriyet nüfus kâğıdı da taşısam, hiç olmazsa Abdülhamid‘in nüfus kâğıdı verdiği bir babanın evladıyım diye düşünüyorum, imparatorluk şuuruyla âleme bakıyorum.”

Deli saçması; imparatorlukların yıkıldığından, tarihin çöplüğüne atıldığından haberi yok!

                               ***                                       ***

Bu zatı muhterem, İkinci Dünya Savaşı’nda, Almanya’nın Komünist Rusya’ya karşı yenilmesini, “dua”ya bağlıyor, güya komünist Stalin, kumlara “AyetelKürsi” okunmasını emretmiş ve okunmuş kumları Alman ordusunun üzerine serptirmiş de galip gelmiş!

Savaşta ölen askerin dininin, aşağıdaki formülle buluyormuş!

"Harplerde yara bere olmuş, ölmüş bir askerin Müslüman ölüsü mü, gayrimüslim ölüsü mü olduğunu nasıl bilirlerdi bilir misiniz? Bomba atılmış, kıyafeti de parçalanmış mesela, parça parça olmuş. Yüzükoyun düşmüşse kâfirdir. Arka üstü düşmüşse Müslüman ölüsüdür. Alıp götürürler. Niye? Müslüman son nefesini verirken sonsuzluğa teveccüh eder."

                               ***                                       ***

7 asır geride yaşadığını söyleyen fesli, günümüz dünya siyasetine de yön veriyor!

Şeriat gelsin de kim getirirse getirsin, halife olsun da kim denetlerse denetlesin diyor!

Amerikancı olduğunu saklamıyor!

“Büyük Ortadoğu düşüncesine taraftarım. Burada Amerika bir menfaat elde edecekmiş, etmeyecekse bana niye yardım etsin zaten? Babasının hayrına, amcasının oğlu değilim, elbette onun da bir menfaati olacak, aynen Amerika’nın ihtiyacı petroller. Benim de ihtiyacım tarihi müesseselerime dönmeye bu menfaatim mukabilinde bana yardımcı oluyorsa, Allah gerçekten razı olmaz ama ben Allah razı olsun derim. Amerikan desteğiyle bir halife geçse gelsin de kim gelirse gelsin. Hilafeti geri getireceğiz. Bunu ispatı nedir? Bu iş için Clinton için çalışan heyetten bana da teklif geldi. Bu iş nasıl gerçekleşir ve suphanallah ben durup dururken bu raporu yazmadım ya, eğer bir Müslüman, Atatürk’ü seviyorum derse… ya ahmaktır… ya da sahtekardır.”

Yok, Müslüman ahmak değil, sahtekâr değil, fakat seni bilemem.

Ortadoğu’yu kana bulayan, petrolünü kullanan, İsrail’i ayakta tutan ABD’nin yanında saf tutuyorsun! ABD’ye rapor sunuyorsun, “Müslüman’ım” diye nutuk atıyorsun!

                               ***                                       ***

Doğruluktan, namustan söz ediyorsun. Gazeteci Yücel Bulut’un yazdıklarına açıklık getirmiyorsun:

1960’lı yıllarda, İlahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Müftüoğlu, Kadir Mısıroğlu ve İhsan Toksarı “Ortaşark” isimli Hac ve Umre Organizasyon Şirketi’ni kurmuşsunuz.

Mehmet Müftüoğlu, hacı adayları ile birlikte Suudi Arabistan’a gider, gelirmiş; Şirketin Türkiye’deki işlerini sen ve İhsan Toksarı yürütürmüş. Bir süre sonra Mehmet Müftüoğlu şirketin içinin boşaltıldığını fark etmiş. İkinizi mahkemeye vermiş. Sen ve Toksarı mahkûm olmuşsunuz, fakat parayı ödememişsin.

                               ***                                       ***

12 Eylül 1980 darbesi olunca sıvışıp kaçmışsın. Uğruna ölümü göze aldığın davanı unutmuşsun. Partidaşların zindanda tutulurken, işkenceden geçirilirken, ağır cezalara çarptırılırken sen soluğu Almanya’da, İngiltere’de almışsın, üstelik Aileni de yanına katmışsın.

Örnek gösterdiğin Müslüman bir ülkeye yerine, Batı ülkesine sığınmışsın.

Neden?

Padişahın, şeyhülislamın idam fermanını boynunda taşıyan Mustafa Kemal Atatürk, kaçmadı, Batı devletlerine sığınmadı. Hem padişahla, hem de Batılı devletlerle, hem senin sahiplendiğin işbirlikçilerle savaştı, inandığı yola baş koydu.

Atatürk; bize bağımsız bir ülke, başı dik bir devlet; çalışan, üreten, paylaşan bir millet bıraktı.

Sen de, senin gibi düşünenler de bizi yolumuzdan döndüremeyecektir.

Laik cumhuriyetimiz, sonsuza değin yaşayacaktır.

Kemalizm’in aydınlık yolu karartılmayacaktır.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık