• 09 December 2022, Friday 8:31
CelalDurgun

Celal Durgun

NE ZAMAN BARIŞACAKSINIZ?

Örnek 1:

“Vicdanımda bir hesaplaşma yapmam gerektiğini duydum.
Sağlığında biz bu insana karşı hürriyet ve demokrasi savaşı yapmıştık.
Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk.

Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk.

 Çünkü o vakit ormanın içindeydik.

Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.
Şimdi geçenleri daha aydın görebiliyorum.
Atatürk, memleketin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatında büyük devrimler yapmıştı.

Halifeliği ve padişahlığı yıkmış, yerine bir cumhuriyet rejimi getirmişti.

Halkın sosyal hayatında ve geleneklerinde birçok esaslı değişiklikler yapmıştı.
Halife ve padişahtan yana olanlar Ona cephe almışlardı.

İttihatçılar Ona suikast tertiplemişlerdi.

Emperyalistler memleket içinde isyanlar çıkarmışlardı.

İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı ve gerici basın Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı.
Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?

Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok ters davranmak gerekir.
Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı ihtiyatlı, tedbirli bulunmak ihtiyacındaydı.
Böyle olmakla birlikte Mussolini ve Hitler biçiminde diktatörlüğe gitmedi.
Kişi yönetiminden çok meclis egemenliğine, yani halk egemenliğine önem verdi.
Bütün koşullar Onun doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi.
Fakat asker olmasına rağmen ‘benevolent diktatorship’ diye adlandırdıkları biçimde yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu.

Bu otorite diktatörlükte olduğu gibi korkuya değil sevgiye dayanıyordu.
Ona bu kuvveti veren şey, halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı…
Biz eleştirilerimizi özgürce yapabiliyorduk.

Nazım Hikmet, en devrimci şiirlerini Onun devrinde yazdı…
Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır.
Biz, uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye ancak Onun açtığı yoldan ulaşabiliriz.”

                                                           ***

Okuduğunuz yazıyı, Solcu Gazeteci Zekeriya Sertel, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra kaleme almış.

Aydın sorumluluğuyla vicdanının sesine kulak vermiş, pişmanlığını dile getirmiş, özeleştiride bulunmuştur.

Son paragrafını tekrarlıyorum:

“Biz, uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye ancak Onun açtığı yoldan ulaşabiliriz.”

                                                           ***

Örnek 2:

İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy, Atatürk’ün büyüklüğünü, arkadaşına ifade ettiği içten sözleriyle anlatır:

“Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım, artık çıldırırdım.

Sana halisane (içtenlikle) fikrimi söyleyeyim mi?

İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilikte Türkiye’de.

Eğer varsa Allah benim ömrümden alıp O’na versin.” (2)

                                                           ***

Sertel’in özür yazısını, Ersoy’un içten sözlerini neden aktardım?

Bir süre önce, FOX TV haber sunucusu Selçuk Tepeli, hükümetin, Mısır ve İsrail ile el sıkıştığını; Suriye ile görüşmelere hazırlandığı haberini verdikten sonra;

“Sisi’yle barışıyorsunuz, Esat’la barışıyorsunuz, İsrail’le barışıyorsunuz!”

“Peki, Atatürk’le ne zaman barışacaksınız?”

Selçuk Tepeli, yerden göğe kadar haklıydı.

Ben de; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna, Onun silah ve yol arkadaşına “İki Ayyaş” benzetmesini yapanın, Atatürk’e, hakaret eden sözde tarihçiyi sarayda ağırlayanın vicdan muhasebesinde bulunmasını istiyorum.

O günden, bu güne 10-15 gün kadar bir zaman geçti henüz bir açıklama gelmedi.

Gelir mi? Umudu kesmemek lazım. Gelse iyi olur.

 

(1) Zekeriya Sertel / Hatırladıklarım.

(2) Muhittin Nalbantoğlu.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık