• 16 April 2020, Thursday 9:56
CelalDurgun

Celal Durgun

ATATÜRK VE ATI

Sabiha Gökçen, Atatürk'ün, odasından köşkün bahçesindeki çiçeklere baktığını görür.

 

Gözlerinin altındaki halkalar dikkatini çeker.

 

Atatürk, geceyi uykusuz geçirmiştir.

 

Yanına gider.

 

Atatürk, Sabiha'nın saçlarını okşar; derin bir nefes aldıktan sonra içli bir sesle:

 

“Bir arkadaş daha bizi terk ediyor Sabiha” der.

 

Sabiha, Atatürk'ün arkadaşlarından birinin öldüğünü zanneder; acaba 'kim' diye kendi kendine sorar.

 

O sırada odaya Atatürk'ün dostlarından biri girer, elinde tuttuğu silahı Atatürk'e verir.

 

Silah'ı alan Atatürk:

 

“Durumu nasıl, hiç umut yok mu?”

 

“Maalesef Paşam, yok... Herkes elinden geleni yaptı... Böyle daha fazla acı çekmesine izin vermezseniz iyi olur. Ayrıca bir şey daha söylemek isterim...”

 

Atatürk: “Söyle, söyle.”

 

“Gözleri sanki sizi arar gibi...”

 

Atatürk'ün gözleri dolmuştur, dudaklarını ısırır:

 

“Arar, arar ya... Atlar insanlardan daha hassas, daha vefalıdır. Bunca yıl bana hizmet etti, bana yoldaşlık etti... O benim kokuma alıştı, ben onun kokusuna alıştım. Birbirimizin huyunu da iyi öğrendik. Yazık oldu...”

 

Sabiha, Atatürk'ü terk edip gidecek arkadaşın kim olduğunu o an öğrenir.

 

Atatürk'ün çok sevdiği atlardan biridir.

 

İki gün önce hastalanmış, veteriner çağırılmış muayenesi yapılmış ancak, yapılacak bir şeyin kalmadığı anlaşılmıştır.

 

Sabiha, bir iki gün önce Atatürk'ün bir gecesini hasta atının başında geçirdiğini anımsar.

Atatürk'ün elinde silah, ağır adımlarla odasından çıkar.

 

Sabiha Gökçen de sessizce arkasından gider.

 

Atların kaldığı yere vardıklarında, seyisler yerde yatan atın başında beklemektedirler.

Atın karnı sık sık inip kalkmakta, ağzından köpükler saçmaktadır.

 

Acıdan gözleri büyümüştür.

 

Sabiha Gökçen, Atatürk'ün atıyla vedalaşmasına tanık olmuştur.

 

Gördüğünü şöyle anlatır:

 

Atatürk eğildi, mendilini çıkarıp köpükleri sildi.

 

Yelesini okşadı.

 

At, fark etmiş gibi başını ona doğru çevirdi.

 

Atatürk'ün yüzü bembeyaz oldu:

 

“Oğlum, oğlum” diye mırıldandı.

 

Şimdi bütün ağrıların, sızıların, acıların dinecek...”

 

Atını birkaç kez öptükten sonra ayağa kalktı:

 

“Sen mi beni aracayacaksın, yoksa ben mi seni?” dedi ve silahını atın başına çevirdi, nişan aldı.

 

Birkaç saniye öyle bekledi.

 

At ona bakıyordu, o ata.

 

Birden gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı Atatürk'ün...

 

Silahı tutan eli, yanına düştü.

 

Geriye döndü:

 

“Alın, alın götürün... Çok uzaklara götürün... Acı çekmeden ölmesini sağlayın... Uyutun, uyutun” dedi.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık