• 04 April 2023, Tuesday 10:18
CelalDurgun

Celal Durgun

“HER KERAMETİ MECLİSTEN BEKLEYENLERDENİM”

Tarih 31 Mayıs 1924; Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, Atatürk’e soruyor:

“Her kerameti Meclisten beklemek niyetinde miyiz? Açık söylemek gerekirse ben bu niyet ve kanaatte değilim. Zaten ıstırabım da ondandır.”

Mustafa Kemal Atatürk, yanıtlıyor:

“Bu ıstırap yersiz ve bu kanaat hiç olmazsa görünen şekli ve asıl şıkkı bakımından yanlıştır. Ben bilakis her kerameti Meclisten bekleyenlerdenim Nadi Bey. Bir devre yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır.

Millet işlerinde meşruluk ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel eğilimlerine uymakla sağlanabilir.

Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O esaret ve zilleti kabul etmez.

Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine:

‘Ey millet! Sen esaret ve zilleti kabul eder misin?’ diye sormak lazımdır.

Ben milletin vereceği cevabı biliyorum.

Ben milletin büyüklüğünü biliyor ve bu soru karşısında ona o soruyu soran çocuklarını can verecek gibi seveceğini ve alınlarından öpeceğini biliyorum. Ben biliyorum ki, bu millet kendisine bu suali soran çocuklarının hep o esasa dayanan tedbir ve tertibatını canla başla kabul edecektir.

Onun için ben şimdi bu yoldayım, onun çok sağlam bir yol olduğuna kani olarak…”

Nadir Nadi: “fakat İstanbul’da düşmanlarla birleşmiş bir saray olduğunu bilmek ve hiç olmazsa bu teferruat üzerinde bazı kararlar almış olmak lazım mıdır?”

Atatürk, “Onların hepsi malumdur. Fakat bizim bildiğimiz hakikatler milletçe de tamamen malum olunca onun kararlaştırılan şeyler bahsinde dahi bizim gibi düşüneceği neden kabul edilmemelidir?

Ben bilakis milletin bu hususta daha doğru, daha kesin kararlar vereceğine inanıyorum.

Hülasa millet bu kurtulma savaşında bütün vaziyeti bütün vuzuh ve sarahatiyle (açık-belli-anlaşılır) gördükten sonra sırasıyla en doğru, en akla yakın ve en yüksek kararları verecek ve bence muhakkaktır ki, o bu bahislerdeki kararlarında hatta seni ve beni çok geçecektir.

Ben bundan emin olarak işlerimize bakalım derim…

Evvela Meclis, sonra ordu Nadi Bey. Orduyu yapacak olan millet ve ona vekâleten Meclis’tir.

Çünkü ordu demek yüzbinlerce insan, milyonlarca ve milyonlarca servetü saman (zenginlik) demektir.

Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir.

Ve bir kere bu hale geldikten sonra milletin hayat ve mevcudiyetine zıt olan mezalim tazyikatın (baskı-çıkıştırma) hepsini bertaraf etmeye muktedir olmak selahiyetini (yetki) yalnız nazariye( teori) olarak değil, fiilen de kazanmış oluruz.”.

***

Atatürk, komutan olarak savaşırken, devleti kuran ve devleti yönetin kişiyken, devrimleri gerçekleştiren liderken dâhil, yaşamının her döneminde “Tek Adam” olmayı kabul etmedi. Yanında duranlarla, karşısına dikilenlerle konuştu, danıştı, artısını, eksisini tarttı; olanı oldurdu, olmayanı olgunlaşmaya yatırdı. Neyi ne zaman, kimle yapacağını doğru analiz etti. Akıldan, bilimden, mantıktan uzaklaşmadı.

Okudu, araştırdı, konuştu, konuşturdu, tartıştı, düşündü.

Demokrasiye giden yolun üzerindeki dikenleri topladı, ayrık otlarını ayıkladı…

Milletle zıtlaşmadı. İyiyi, güzeli, doğruyu, faydalıyı savundu.

Çıkarcı, bencil, yalancı, dümenci politikacılara yüz vermedi.

Milleti’nin de yüz vermesini istemedi:

“Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın” öğüdünde bulundu.

Atatürk’ün altını çizdiği öğüde uyduğumuzu söyleyemem.

“Odunu koysam seçtiririm,” “siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz,” diyen devrim karşıtlarına;

“Yollar yürümekle aşınmaz,” “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz,” diyen siyaset şaşkınlarına; “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” diyen aymazlara;

“Tespih çeken elle silah çeken el bir tutulmaz” diyen gafillere;

“Millet isterse laiklik tabi ki gidecek,” “demokrasi bizim için amaç değil araçtır” diyen oy avcılarına oy verdik. Sonuç:

Dünya standartlarından çok uzak bir demokrasi, insan hak ve özgürlükleri sıralamasında geride kalmış bir ülke; anayasanın, yasaların işlemediği bir adalet sistemi; ekonomik-sosyal-kültürel yokluk, yolsuzluk ve yasaklar…

Seçmenlere çağırımdır:

Sandığa giderken, Atatürk’ün tavsiyesini unutma.

Sözü, özü ile çelişen; özü kirli, sözü kirli, ahlakı kirli, kendi kirli siyaset cambazlarına geçit verme.

Seçeceğin kişinin vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil et.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık