• 30 November 2018, Friday 8:09
CelalDurgun

Celal Durgun

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK

1921’de… Henüz Kurtuluş Savaşı bile yapılmamışken, işgalciler Ankara’nın burnunun dibindeyken, Meclis’in Kayseri’ye taşınması söz konusuyken, memleket diye bir toprağımızın kalıp kalmayacağı belli bile değilken… Maarif Kongresi toplandı.

Ankara Öğretmen Okulu’ndaki kongreye 40’ı kadın 180 eğitimci katıldı.

Mustafa Kemal savaşın en kritik döneminde bir günlüğüne cepheden ayrıldı, “cahillikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir” dedi.

Ankara’ya geldi, kongrenin açılış konuşmasını yaptı.

İstikbal için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir zorluk karşısında teslim olmayarak, sabırla, metanetle çalışmalarını, ebeveynine de yavrularının tahsili için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalarını tavsiye ederim. Silahıyla olduğu gibi dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur.

Bu görev sizlere, öğretmenlere düşüyor.

Hükümetimizin siz öğretmenlerin refahını temin edemediğini biliyorum. Fakat milletimizi yetiştirmek gibi mukaddes vazifeyi yerine getirirken, metanetle yürüyeceğinizden şüphem yoktur.

Vazifeniz pek mühim ve hayatidir. Muvaffak olmanızı cenabı-hak’tan temenni ederim.”

                               ***                                        ***

Yıl 1924, Mustafa Kemal Atatürk Samsun gezisindedir.

Gazeteciler, kimden “ilham” aldığını sorarlar.

Bizler dünyaya geldiğimiz zaman, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesle birlikte, yok edici bir zorbalığın pençesindeydik. Ağızlar kilitlenmişti.

Öğretmenler yalnızca bir noktayı dimağlara yerleştirmek zorunluluğunda tutuluyordu:

Benliğini, her şeyini unutarak, bir korkunç hayale boyun eğmek, onun kulu kölesi olmak…

Bununla birlikte, hatırlamak gerekir ki, o baskı altında bile, bizi bugünler için yetiştirmeye çalışan gerçek ve fedakâr öğretmenler eksik değildi.

Şimdi burada bir büyük kişiye rastladım. Nakiyüddin Bey, askeri rüştiye birinci sınıfında öğretmenimdi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken, gelecek için ilk düşüncelerimi de vermişti.

Baylar, açıklamak istiyorum ki… İlk esin kaynağı, ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır.”

***                                        ***

Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızları Sabiha ve Zehra, Çankaya İlkokulu’na devam ediyordu.

Güler yüzlü hanım öğretmen, “Gazi’nin çocukları” diye Sabiha ve Zehra’nın şımarık hareketlerine göz yumuyordu. Fakat bir gün okula gittiklerinde şaşırıp kaldılar. Yeni bayan bir öğretmen gelmişti.

Yeni öğretmen,  Sabiha ve Zehra’nın şımarık davranışlarına katlanmıyor, onları uyarıyordu.Ama çocuklar eski alışkanlıklarından vazgeçmiyordu.

Teneffüs bitmiş ders zili çalmıştı, fakat Atatürk’ün kızları ip atlama oyununa devam ediyordu.

Bayan öğretmen hiddetle bağırdı:

"Defolun gidin okuldan!"

Kızlar çok şaşırmıştı, “Atatürk’ün kızlarına” bunu nasıl yapardı?

Hışımla köşke dönüp, soluğu Atatürk’ün huzurunda aldılar.

İkisi de ağlayarak:

"Öğretmen bizi okuldan kovdu." dediler. "Sevmiyoruz bu öğretmeni, istemiyoruz" diyerek yeni öğretmenin değiştirilmesini rica ettiler.

Atatürk, "Peki," dedi ve odalarına geçmelerini söyledi.

Bir süre sonra Atatürk, kızları huzuruna çağırtınca; ikisi de sevinçle koştular.

Fakat Gazi’nin ağzından çıkan sözler sevinçlerini bir anda yok etmişti:

"Şimdi yaverim sizi okula götürecek, öğretmeninizin elini öpüp kendisinden af dileyeceksiniz."

Atatürk, Başyaverini okula gönderip olayın iç yüzünü öğrenmiş ve kızlara güzel bir ders vermişti.

Gazi ayrıca öğretmene takdirlerini bildirmiş ve: "Arzu ettiği şekilde yetiştirsin kızlarımı" demişti.

                               ***                                        ***

1924’te Cumhuriyet’in ilk engelliler okulunu kurdu.

“Sağır Dilsiz ve Körler Müessesesi” İzmir’de açıldı.

Okul açıldıktan bir yıl sonra 1925… İlk Türk Tıp Kongresi toplandı.

İzmir’deki okuldan dört engelli çocuğumuz getirildi.

Atatürk, ön sırada oturuyordu.

İşitme engelli bir çocuğumuz mikrofonun başına geçti.

Dudaklarından “Mustafa Kemal Paşa” kelimeleri döküldü.

Mustafa Kemal’in gözleri dolmuştu.

Engelli çocuğumuzu ayağa kalkarak alkışladı, tek tek sarılıp öptü.”

                               ***                                        ***

Dünya çapında saygın bilim insanları Türkiye’ye akarken, gelecek vaat eden 150’si kız 750 genç seçti, yurt dışına eğitime gönderdi.

Selahattin Reşit Alan gitti, uçak mühendisi olarak döndü, ilk milli uçağımız MMV-1’i üretti.

Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necip Kazım Akses gitti, Türk Beşleri oldular.

Ekrem Akurgal gitti, arkeolojide hocaların hocası olsu, ordinaryüs oldu.

Jale İnan gitti, Türkiye’nin ilk kadın arkeologu oldu, Perge ve Side antik kentlerini memlekete kazandırdı.

Cahit Arf gitti, ordinaryüs matematikçi oldu, literatüre “Arf Değişmezi” ve “Arf Halkaları” gibi kendi adıyla anılan teoremleri kazandırdı.

Haşim Şensoy gitti, elektrik mühendisi olarak döndü, Keban Barajı’na imza attı.

İhsan Ketin gitti, Türkiye’de jeolojinin babası oldu. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı tespit etti.

Cevdet Arun gitti, Türkiye’nin ilk beden eğitimi öğretmeni oldu.

Sadi Irmak gitti, tıp doktoru oldu, başbakanımız oldu.

Hasan Tahsin Önalp gitti, makine mühendisi oldu Türk otomotiv sanayinin doğmasını sağladı.

Bahri Ersöz gitti, metalürji mühendisi oldu, Demir Çelik ve Şişecam’a emek verdi.

Nüvit Arıcan gitti, tekstil mühendisi oldu, Sümerbank’ı kurdu.

Mustafa Kemal, “sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” demişti. Öyle oldu.

                               ***                                        ***

Cumhuriyet beş yaşına geldi.

Alfabeyi değiştirdi.

Arapça yazılmış tüm kitaplara “kutsal kitap” gözüyle bakılıyordu.

Arap alfabesiyle basılmış sıradan evraklar bile İslamiyet’le alakalı zannediliyordu.

Halk okuryazar değildi.

Arapça yazmayı bilenler ”din adamı” olarak algılanıyordu.

İki satır mektup yazabilen “ulema” muamelesi görüyordu.

Tüm yurtta seferberlik başlatıldı.

Parklara, meydanlara karatahtalar konuldu.

Özellikle çocuklar tarafından öylesine kolay öğrenildi ki, okula gitmeyen anne-babalarına çocukları öğretti.

Bir yıl gibi kısa sürede iki milyon kişi, inanılmaz sayıda insan okuma yazma öğrendi.

                               ***                                        ***

“… Eğitim hedeflerimize yalnız çocuklarımızı yetiştirmekle varamayız. Çocuklar geleceğindir, çocuklar geleceği yapacak adamlardır, fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlanmalıdır.

Ne diye?

Yetiştirecekleri çocukları bu millet ve ülkeye hizmet eden, faydalı ve faydası olabilecek şekilde yetiştirsinler diye!

İşte bu nedenle klasik okul eğitimi dışında, yığınlara devamlı ve Türkiye’nin ilerleyiş yollarına uygun bir halk eğitimi vermeyi önemli görüyoruz. Bu hizmet için çalışan halkevlerini devlet imkân elverdiği kadar koruyacaktır.

Köylüye gelince, köylüyü yetiştirmek için böyle sözlerden, kitaplardan ve okullardan ziyade, köylünün gözle görebileceği şeyleri vücuda getirmek ve bir an önce göstermek lazımdır. Onu da yapacağız. Okullardan başka gazeteler, küçük dergi ve broşürler yapacağız. Okullardan başka gazeteleri, küçük dergi ve broşürler köylere kadar yayınlanıp ve dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne broşür ve saire okumaz! Bilenler bilmeyenleri toplayıp okutmayı, onları okumayı, anlamayı görev bilmelidir.”

“… İktidar mevkiine geçen her bakan kendine göre bir program yapıyor, onu tamim ediyor. İcaplarının tatbikine çalışıyor. Bir süre sonra başka bir bakan geliyor onu beğenmiyor, başka bir program uygulatıyor…  İşte artık buna bir son vermeliyiz. Bilgi ve deneyim sahibi kişiler bakanlığa yardım etmeliydi. Düşündüklerini, incelemelerini yazarak, bakanlığı aydınlatmalıydı.

Bazı esaslar vardır ki, her yerde aynıdır. Oysa birçok şeyler vardır ki, ona her yer ihtiyaç duymaz” demişti.

 

Kaynak: 1- Mustafa Kemal / Yılmaz Özdil

               2- Atatürk ve Çocuklar / Cemil Sönmez

               3 Ataname / Prof. Dr. Cihan Dura

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık