• 25 January 2018, Thursday 19:54
CelalDurgun

Celal Durgun

UĞURLAR olsun …

‘sözün özü’ Celal DURGUN / [email protected]

Bir Pazar sabahıydı. Ankara kar altında, zalimler pusudaydı.

Tarih, 24 Ocak 1993, saat 10.00 sularıydı.

Çevirdi anahtarı, araba bir yana, kendisi bir yana savruldu.

Ciğerine saplanan şarapnel parçaları canını yaktı.

Kan dolan gözlerini yumdu.

İsimsiz korkuları yüreğinden kovdu.

“Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne” dedi ve ekledi:

“VURULDUM EY HALKIM UNUTMA BİZİ.”

Buradaki “BİZ”, bağımsızlıkçı, devrimci, laik, halkçı, cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi ve Atatürkçü devrimcilerdi.

12 Mart’ın, 12 Eylül’ün astığı, işkencelerden geçirdiği, cezaevlerinde tuttuğu gençlerdi, yazarlardı, düşünürlerdi, siyasetçilerdi, sendikacılardı...

Yurt sevgisini, millet sevdasını yüreğine yazanlardı…

Geride 2 çocuk, bir eş bıraktı.

Bir de satmadığı keskin bir kalem, kırık bir gözlük…

Bir de doğruluk, dürüstlük, mertlik, cesaret…

Bir de korkusuz yürek, yorulmayan azim, yılmayan kararlılık…

Bir de okuma aşkı, yazma aşkı, gerçeği ortaya çıkarma sevdası…

Bir de namus; meslekte namus, haberde namus, sözde namus, yazmada namus…

Ve kitaplar ve araştırma yazıları ve makaleler ve konferanslar ve söyleşiler…

Ve umut ve sevda ve inat ve direnme ve hakikat…

Ve O’nu uğurlayan milyonlar ve kadınlar ve erkekler ve kızlar ve oğlanlar ve gençler ve yaşlılar ve Türkler ve Kürtler ve Sünniler ve Aleviler ve Ermeniler ve Rumlar…

O, Kalpaksız “Kuvay-i Milliyecidir.” O, araştırmacı yazarların paşasıdır.

O, korkusuz kalemdir. O, mazlumun yanında zalimin karşısındadır.

O, hakkın-hukukun bekçisi, arsızın hırsızın takipçisidir.

O, aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın savunucusu, karanlığın yobazlığın düşmanıdır.

O, habercidir. O, yazardır. O, eylem adamıdır.

O, barıştan, kardeşlikten, özgürlükten; bir arada kardeşçe yaşamadan, paylaşmadan, dayanışmadan yana olanlarla beraberdir.

O, “bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi perişan etmek isteyen emperyalizme” karşı savaş verenlerin safındadır.

O, fikir adamıdır. O, düşün filozofudur. O, araştırmacı gazetecidir.

O, sevecen bir baba, sevdalı bir eş, vefalı bir arkadaştır.

O, yiğittir. O, efedir. O, candır. O, kandır. O, katıksız Kemalist’tir.

***       ***       ***

Katledilişinin üzerinden 25 yıl geçti!

Biz, halâ Uğur Mumcu’nun niçin öldürüldüğünü bilmiyoruz!

Mahkemenin mahkûm ettiği “mahlûklar” içerdeler ama biz “tetikçileri” değil, onları devşirenleri öğrenmek istiyoruz.

Mumcu ve diğer aydınlanmacı yazarlarımızın “katline ferman” verenlerin; üç-beş kafadarın, birkaç deli “yaratığın” işi olmadığı açıktır.

Türkiye’nin okuyan, düşünen, yazan, konuşan aydınlarını susturan, bedenlerini ortadan kaldıran karanlık örgüt, yerli mi yabancı mı? İşin için de CIA mı var, MOSSAD mı var? Yoksa başka istihbarat güçleri mi? Kim?

İran’ın, şeriat ihraç etme modeli mi bu cinayetleri işletti? İçerideki gerici-yobaz-dinci yapılanma mı kahredici cinayeti işledi? Faşist kafadarlar mı bu cinayeti kararlaştırdı?

PKK mı yoksa “derin devlet” mi yoluna taş koyanı yok etti?

***       ***       ***

Uğur Mumcu, vatanına ihanet etmedi.

Zalimi tutup zavallıyı ezmedi.

Kuvvetliyi sahiplenip zayıfın sırtına binmedi.

Bir o yana bir bu yana çark etmedi, selam çakıp köşe dönmedi.

Uğur Mumcu, iftira atmadı, hak yemedi, hukuku çiğnemedi.

Ismarlama yazı yazmadı. Yazdıklarının hiçbiri yalanlanmadı.

Uğur Mumcu cinayetini anlamak için, Mumcu’nun ne yaptığına, neyi yazdığına bakmak gerek.

Mumcu ne yapmıştı?

“Tarikat-Ticaret-Siyaset” üçgeninde yer alan şer odaklarını belgeleriyle açıklamıştı.

Dinci yapılanmanın, bölücü terörün arkasındaki güçleri fark etmişti.

İçerdeki işbirlikçiyi, dışarıdaki oyun kurucuyu göstermişti.

Bugün yaşananları O, 30 yıl önce görmüş, yazmış ve uyarmıştı.

Kör, sağır, dilsiz ayaklarına yatanları, dik durmaya çağırmıştı.

Ucuz siyaset söylemini bitirmelerini istemişti.

“Cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda bir ‘mezar taşı’ gibi suskunluk simgesi olmamasıdır” uyarısında bulunmuştu.

Mumcu, Kemalizm’in yolundan ayrılmamayı öğütlemişti.

“Biz sapına kadar Kemalistiz. Mustafa Kemal’i savunmak, her devrimcinin namus borcudur. Mustafa Kemal’i küçümseyen, hor gören bir devrimci ile bizim işimiz olamaz” demişti.

Mumcu, Atatürkçülüğün özünü kavramıştı.

“Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle anti-emperyalist bir Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir” demişti.

Ve Kemalizm’e burun kıvıran çokbilmiş “sosyalistlere” de ders vermişti: Aşağıdaki sözler Mumcu’ya aittir.

“Sosyalizm ile Kemalizm, tarihsel gelişimleri ve kurup geliştirdikleri siyasal iktidar yapıları açısından, hiç şüphesiz ayrı ayrı kavramlardır. Ancak, bu iki kavramın birleştikleri bir nokta vardır. O nokta, her iki kavramın da anti-emperyalist nitelikte oluşudur. Her iki kavrama bu açıdan bakarsanız, Kemalizm ile sosyalizm arasında aşılmaz ‘Çin Seddi’ yoktur. Tersine, her iki kavram, ayrı ayrı nehirlerden aynı yöne akan taşkın sular gibidir. Zaman zaman birleşen, zaman zaman ayrılıp, aynı yönde başka denizlere akan bu nehirleri, bu taşkın suları, birbirine birleştiren köprüler ve yollar da vardır.”

Uğur Mumcu, özsüz, yansız, tarafsız değildir.

“Ben Atatürkçüyüm... Ben cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben anti-emperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım... Ben insan hakları savunucusuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır” diyerek yüreğini ortaya koyan, adam gibi adamdır.

Mumcu, her yazısında, tüm kitaplarında, söyleşilerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, ulusal bağımsızlığına, birliğine, çağdaşlığına, Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkmıştır. Atatürk’ü dilinden düşürmeyen miyop siyasetçiler ile gardolap Atatürkçülerinin sahte yüzlerini, yalan sözlerini deşifre etmiş; “Temelinde bağımsızlık harcı yatan Cumhuriyetimiz, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilmiştir. Öyle bir teslimiyettir ki yeraltı zenginliklerimiz çok uluslu şirketlerin emrindedir. Öyle bir teslimiyettir ki, petrol, maden ve yabancı sermaye yasaları yabancı uzmanlarca hazırlanmıştır. Öyle bir teslimiyettir ki, ülke topraklarının bir bölümü ‘üs’ adı altında başka devletin Genel Kurmayı’na armağan edilmiştir. Öyle bir teslimiyettir ki, ordumuzun silahları araç ve gereçleri Okyanus ötesi ülkelerin buyruklarına bağlanmıştır” diye yazan, özüyle sözüyle bir olan kişidir.

Mumcu, yobazlığa, gericiliğe, bölücülüğe, “prim” vermemiştir. Şeriatçının, cumhuriyet düşmanının niyetini yıllar öncesinden görmüş ve ilgilileri uyarmıştır.

“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?”

“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar, cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.”

Mumcu’nun uyarıları gerçekleşmedi mi?

Soru çalıp adamlarını subay okullarına yerleştirmediler mi?

Saygın üniversiteleri kazandırıp mezun etmediler mi?

Vali, kaymakam, general, emniyetçi, MİT’çi… Cumhurbaşkanı yaveri, Bakanlık danışmanı… Genel Müdür, müdür, müsteşar… Hâkim, savcı yapmadılar mı?

Ayaklanmadılar mı?

Bunlara kol kanat olanlara, yollarını açanlara, beraber yürüyenlere, aynı menzile varmak için birlikte yolculuk edenlere soruyorum?

Mumcu’nun yazdıklarını okumayanlar, uyarılarına kulak tıkayanlar, gösterdiklerini dikkate almayanlar; size de aynı sorumu yöneltiyorum?

Mumcu’nun uyarılarını niçin dikkate almadınız?

“Paralel Devlet’” olmalarına neden göz yumdunuz?

Kim sizi kandırdı? Kim gerçeği sakladı? Kim düzenbazla, işbirlikçiyle, hilekârla beraber olmaya zorladı?

Kim ya da kimler gaflet uykusundan uyanmadı?

Kim haklı, kim haksız?

Mumcu mu, Mumcu gibi düşünenler mi, yoksa uyarıları kulak ardı edenler mi? KİM?

Yanıt verin, yanıt…

***       ***       ***

Uğur Mumcu’nun mezarında güller açacak, Uğur Mumcu’nun sesi hepinizin kulaklarında yankılanacak; Yazıları sizi utandıracak; Türk halkı, “Kalpaksız Kuvay-i Milliyeci” yazarını, “Mustafa Kemal’in Askeri”ni hiç unutmayacak. Tabii, Ona kıyanları da... Onun uyarılarını kulak ardı edenleri de …

(23 Ocak 2018)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık