• 06 January 2020, Monday 8:20
CelalDurgun

Celal Durgun

VAHŞET'İN YAŞANDIĞI YER MENEMEN

Milas Eğitim-İş Temsilcisi Şahin Bilgin telefonla aradı. 22 Aralık Pazar günü “Kubilay'ı Anma ve Dayanışma Kalvaltısı” düzenlediklerini; etkinliğe katılmamı ve Devrim Şehit'i Kubilay olayını anlatmamı rica etmişti.

Şahin Bilgin'i, Milas ADD'nin Yönetim Kurulu Üyeliği yaptığı dönemden tanıyorum. Genç, dinamik, duyarlı, sorumlu, okumayı, araştırmayı seven, mücadeleci, halkçı, devrimci Atatürkçü bir öğretmendir.

Davet'ini üç nedenle kabul ettim.

Birincisi, Öğretmen Kubilay'ın şehit edildiği “Menemen Olay'ı” cumhuriyet tarihimizin en kanlı, en vahşi ayaklanması olup, unutulmaması ve unutturulmaması gerekiyor.

İkincisi, “Menemen Olay”ını kısa açıklamalarla geçiştiren, ya da açıklama yapma “zahmeti”nde bile bulunmayan kişi ve kuruluşları “kınamak” için.

Üçüncüsü, meslektaşım, fikirdaşım Şahin Bilgin'i kırmamak için.

Etkinlik, Şahin Bilgin'in açılış konuşmasıyla başladı. Bilgin, emperyalizme dikkat çektikten sonra, “1931-1941 yıllarında liselerde okutulan Tarih Kitabı'nda Kubilay olayının tarihsel nedenleri ve sonuçlarının ayrıntılı bir şekilde anlatıldığını, Kubilay'ın, 'Devrim Çocuğu' olarak tanımlandığını, günümüzde Türkiye Cumhuriyet'i İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında Kubilay olayına yer verilmediğini, bu durumun düzeltilmesinin şart olduğunu” söyledi.

Bilgin sözlerini şöyle tamamladı.

“Kubilay, kararlılıktır, aydınlanmaktır, Kubilay bağımsızlıktır, o zaman hepimiz Kubilay gibi hazırız, her öğretmen bir Kubilay olmalıdır.”

Ben de; Eğitim-İş'e teşekkür ederek başladığım konuşmam da, Menemen'de yaşanan vahşeti, detaylandırmadan çok kısa özetledim. Zira etkinlikte çocuklar da vardı. Gericilerin, Kubilay'ın başını nasıl kestiklerini, kanını nasıl içtiklerini, kesik başını kazığa nasıl geçirdiklerini anlatmadım.

Kahvaltılı etkinlik için hazırladığım, ancak yukarıda belirttiğim nedenle anlatamadığım Menemen olayını okuyucularımla paylaşmak istedim.

Bu yazıda Menemen Olayı'nı ve Atatürk'ün tavrını okuyacaksınız.

TBMM Başkanı Kazım Özalp, Atatürk'ün, Menemen'in “Vilmodit” ilan edilmesini istediğini anlatıyor.

“Atatürk, Menemen'in boşaltılıp kentin 'Vilmodit' ilan edilmesini istedi. Yani, Menemen halkı başka yörelere sürülüp, kentin orta yerine bir 'Utanç Anıtı' dikilecekti. Ancak dönemin yöneticileri, Atatürk'ün bu emrini bir süreliğine erteledi. Atatürk, bir daha bundan bahsetmeyince, Menemen haritadan silinmekten kurtuldu.”

Kazım Özalp, Ankara'ya gelen ilk bilgileri şöyle anlatıyor:

“25 Aralık 1930 (doğrusu 23 Aralık olacak) günü, Erenköylü Derviş Mehmet, altı arkadaşıyla beraber Menemen hükümet konağına gelerek 'ben mehtiyim, dinimiz mahvoluyor, şeriatı kurtarmaya geldim' diye bağırmaya başlamıştı. Büyük bir kalabalık tekbir getirerek toplanmaya başlanmıştı. Menemen'de yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen Kubilay, bu olaya mani olmaya kalkışınca, Derviş Mehmet ve arkadaşları kendisini yere yatırmışlar ve Derviş'in elindeki bıçakla başını keserek vücudundan ayırmışlardı.

Orada bulunan 1500 kadar Menemenliden hiç kimse mani olmaya çalışmamıştı. Derviş Mehmet, Kubilay'ın başını kestikten sonra, kanını içmek helaldir diyerek avucuna aldığı kanı içmişti. Sonra kesik baş bir kazığa saplanarak halka gösterilmişti. Bu arada meydana yetişen bir bekçi ile jandarma askerini de öldürmüşlerdi.

Bu vahşice eylem, İsmet Paşa gibi soğukkanlı birini bile etkilemişti. Bu haber Ankara'da bir bomba tesiri yaptı. Derhal Köşk'e çağırıldım.

Mustafa Kemal Paşa, görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey, Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa da Köşk'e geldiler.

Mustafa Kemal Paşa, çok sinirli bir durumda söze başladı:

'Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar: Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor; bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar: Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir:

Bu Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba 'Vildomit' ilan edilmeye mustahak olmuştur.”

Kazım Özalp şöyle devam ediyor:

“Atatürk'ün öfkesi dinmiyordu. 'Derhal harekete geçmeliyiz' dedi. Cevaplarımızı bekliyordu, yalnız itiraz dinlemeye tahammülü olmadığı anlaşılıyordu.

Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak düşüncesiyle 'acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?' diye bir görüş ortaya attım.

Hiç cevap vermedi. Bir süre oturdu. Biz de konuşmadık.

Menemen'de orduya hizmet eden veya önceden hizmet etmiş olan askerle ve aileleri vardı. Masum çocuklar, aciz kadınlar böyle ağır bir cezaya ister istemez maruz kalacaklardı. Konuşmasak bile bu fikirleri hepimiz zihnimizden geçiriyorduk. Belki bu susma sırasında Mustafa Kemal Paşa da bunları düşündü. Ancak, taviz vermeye niyetli görünmüyordu.

'İşte böyle olacak, dağılalım' dedi ve kalktı.

Aramızda bir iki gün beklemeyi, Mustafa Kemal Paşa'nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Ancak, normal kanuni işleri hemen başlattık.

Paşa'dan bir kaç gün ses çıkmadı. Bir daha 'Vilmodit'ten bahsetmedi. Menemen'e yollanan kuvvetler Derviş Mehmet'i ve arkadaşlarını yakaladılar. Orada kurulan Divanı Harp'te mahkeme edilerek idam edildiler. Ayrıca yakalanan baş teşvikçiler de cezalandırıldı.”

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık