• 01 December 2022, Thursday 12:24
CelalDurgun

Celal Durgun

“U” DÖNÜŞÜ

Sizin, hiç pişmanlıklarınız oldu mu?

“Ak” dediğinizi “kara”, “kara” dediğinizi “ak” ilan ettiniz mi?

Hayır; kastettiğim eğitiminiz, mesleğiniz, evliliğiniz, ilişkileriniz, alışkanlıklarınız değil.

“Herkes gider Mersin’e, ben giderim tersine” gibi de değil.

“Ben, elimden geleni yaparım” o da değil.

“U” dönüşü yapmak, “Tükürdüğünü yalamak” diye bir deyimimiz var ya; ondan söz ediyorum.

Hani; hesap-kitap yapmadan, önünü-arkasını düşünmeden, esip-yağarız, ortalığı dağıtırız, gürleyip- coşarız, büyük laflar edip “ya olacak, ya olacak” diye efeleniriz ya; işte o tür pişmanlıklarımızı anlatmaya çalışıyorum.

Arkadaşlarınızın gözünden düşersiniz.

Dostlarınızın güvenini yitirirsiniz.

Komşularınız yüzünüze bakmazsınız.

Utanırsınız, sıkılırsınız, ele-güne karşı mahcup olursunuz.

Doğrusu, kimsenin bu duruma düşmesini istemem.

                                    ***

İnsanların “itibarı” olduğu gibi, ülkelerin de, “itibarı” var.

Ülkelerin “itibarı,” yöneticilerinin öngörüleriyle sağlanır.

İlkeli duruş, güvenirlik, sözde ve eylemde uyumluluk; hak-hukuk-adalet, eşitlik-kardeşlik, dayanışma, demokrasi gibi kavramlarda buluşmak,  tutarlı kalmak, ülkelere “kişilik” ve “saygınlık” kazandırır.

Başınızı öne eğmek zorunda kalmazsınız, sözünüz dinlenir, danışılan, konuşulan ülke olursunuz.

Atatürk döneminde Türkiye’nin itibarı çok yüksekti.

Bütün sıkıştırmalara, tehditlere karşın Lozan imzalandı, kapitülasyonlar kaldırıldı.

Türkiye, Birleşmiş Milletler topluluğuna davet edildi.

Bugün, o günlerin çok uzağındayız.

Anketlere bakınız, araştırmaları okuyunuz, sıralamaların sonlarında yer alıyoruz.

Günümüzün yöneticileri, “dün dündür, bugün bugündür” anlayışıyla hareket ediyor.

Yanlışlarını, “siyasette ebedi düşmanlık olmaz” deyişiyle savunuyor!

Dostluktan dem vuruyor!

İyi de; arayı bozan siz, hakaret eden siz, o insanlar, o devletleri aşağılayan siz; ne oldu da 180 derece döndünüz?

Mısır’la dosttuk, neden düşman olduk, şimdi neden barışıyoruz?

Suriye ile dosttuk, neden düşman olduk, bugün neden görüşmelerde bulunuyoruz?

İsrail ile dört dörtlük dost değildik ama düşman da değildik. Neden düşman olduk, bugün neden dost olmaya çabalıyoruz?

Sisi, o zaman “Zalim”, “Firavun”, “Darbeci”, “Katil” idi, bugün “Şefkatli, ”Sevecen”, “demokrat” mı oldu?

“Terör örgütüne parasal yardımlarda bulunan” BAE, özür mü diledi, pişman mı oldu? Niçin antlaşmalar imzaladık?

Kaşıkçı cinayetinin plancısı olduğu iddia edilen Veliaht Prensi ağır sözlerle eleştirdik, “Bunlar dünyayı enayi zannediyor. Bu millet enayi değil hesabı sormasını bilir” dedik, Türk mahkemesinde dava açtık, sonra dosyayı Suudi Devletine gönderdik, Prensi resmi törenle karşıladık.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

“Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok” idiyse, Emevi Camii’nde namaz kılmayı kim düşledi?

                                    ***

Yanlıştan dönmek, hatadan ders çıkarmak erdemliktir.

Ancak, hatanızla yüzleşmeden, milletle helalleşmeden, özeleştiride bulunmadan “U” dönüşü yapmak, sizi sorumluktan kurtarmaz.

İpleri kopardığımız devletler, o devletin yöneticileri, ödün almadan bizimle neden barışsınlar ki? Biz mi ödün verdik, onlar mı sineye çekti?

Sözün özü; diplomatik görüşmelerin yolunu açmak iyi, güzel, doğru ancak yetmez:

Kaybettiklerimizi anlatmanız, kazanacaklarımızı söylemeniz gerekiyor.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık